« Anasayfa | Künye | Arşiv 27 Nisan 2024, Cumartesi
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
İki Nokta Üst Üste
Esma Ürkmez
Matbaadan Tanıtıma Koş!

Yeşilde Durmak
Hale Sert
Kanaviçe

Olay Yeri İnceleme
Zehir Hafiye Battal Küttab
Tezekten Terazi ya da Çok "hit" Alan Hep "tıklanan" Yazı Budur!

[ 40pencere -> Gündem: Hayat ]

Erol Göka: Türk Sadece Öteki Türk'le Cedelleşir

05.05.2006 - 13:41

"Türklerin bugünkü düşünme biçimlerinin arka planında neler var?" sorusunu derinlemesine irdeleyen eserlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bu eksikliği bir nebze olsun giderebilecek çalışma. Doç. Dr. Erol Göka'nın kaleminden çıktı. "Türk Grup Davranışı" isimli kitap, "Türk kimdir, Türklerin bilinen tarihleri boyunca değişmeden kalan, kendilerine özgü davranış kalıpları var mıdır, Türkiye Türklerinin davranışlarını da hala bu tarih boyunca sürmüş olan kalıplar mı şekillendiriyor?" sorularına cevap arıyor. Türklere mal olmuş kimi davranışların, tutumların kökenini inceliyor. Göka Türkiye gündeminin can alıcı konularını Türk grup davranışı perspektifiyle yorumladı.

Türk kimdir, kime Türk diyoruz?
Türk, akademide tartışmalı bir kavramdır, ama benim dünyamda tartışmalı değildir. Anadili Türkçe olana Türk denir. Bugün akademinin üstünde en geniş anlamda fikir birliğine vardığı tanım bu.

Türk'ün en bariz özelliği nedir?
Türkler samimi Müslümanlardır ve İslamiyet'ten çok şey kazanmışlardır. Mesela Türkler bir çok dine girip çıkmışlar ve çok enteresan bir şekilde, büyük ihtimalle eski inançlarıyla büyük oranda uyum olması nedeniyle, yüzde 95'i, üç yüzyıllık bir zaman diliminde Müslüman olmuş. Tarihte böyle bir şey yok. Yani Türkler bir çok dine girmişler ama hiç bir zaman tek bir dinde ittifak etmemişler, İslam'da olduğu kadar. Çünkü İslamiyet'te bir uygarlık olarak kendilerini ifade etmek şansı buluyorlar.

Türklerin tarih boyunca değişmeyen özelliklerini ortaya koyarken neyle karşılaştınız?
Mesela kadın-erkek ilişkilerindeki toplumsal cinsiyet rolleri değişmiyor Türklerde. Yani kadının hep bir ağırlığı var ve bu da uzun süre anaerkilliğe bağlanıyor literatürde.

Ancak Türkiye'de sürekli, 'kadının adı yok' denir...
Türkiye'de kadının adı vardır, hem de belirgin bir şekilde. Türk tarihinde kadının da desteklediği bir erkek egemenliği var. Ancak erkek egemenliğinin sınırlarını kadın belirliyor. Kadınların da destek olduğu, askerlik mesela, askere giderkenki son sahne; askere gidecek genç, gelir anasına sarılır ve anası için savaşır. Anası için vatanı bekler. Ben bunun kökenlerinin Türk tarihinde olduğunu söylüyorum. Ha, şimdi bu kadar annenin etkisi olan bir yerde, erkekliğin ortaya konabilmesi için bir parça sivri İtilmeye, bir "maço kültüre" ihtiyaç var. Bu maçoluğu da hafifçe kadınlar destekler yine. Diğer yandan, Türklerin topluluk yapısı; soy, boy, grup tarzında bir örgütlenmeyi içeriyor. Yani değişik Türk boyları var ve bu boyların genellikle en güçlü olanının egemenliğinde toplanıyor. Şimdi bu tip bir örgütlenme segmenter bir toplum yapısı ortaya çıkartıyor.

Nedir segmenter toplum?
Batı için konuştuğumuzda sınıfsal bir yapıdan bahsedebiliriz. Halbuki segmenter toplumda her boyun, soy, boy tarzı örgütlenmesinden kaynaklanan temsil simgeleri var. Göktürklerde de var, şimdi de var. Yani ö yüzden bizde işçi sınıfı ve burjuvazi ayrımı çok önemli bir ayrım olmamış ve birçok insan bunu anlamaya çalışmış, niye böyle diye. Bir türlü sınıf kavgası olmuyor burada. Çünkü bizde herkes o temsil simgelerinin altında toplanıyor. Yani nasıl eski Türk boyları kendi damgalarının altında toplanıyorsa toplumu şimdi de, mesela, Kemalizm, İslamcılık, Ülkücülük gibi temsil simgeleri toplayabiliyor. Böyle örgütlenmeye elverişli çünkü toplum. Segmenter toplum dediğimiz şey bu.

Yani siz, 'Kemalizm'in, Solculuğun, Sağcılığın tarihsel kökenleri var' diyorsunuz...
Evet aynen öyle. Hem de değişmeyecek şekilde. O yüzden de her zaman burası kardeş kavgasına açıktır bu segmenter yapıdan dolayı. Yani herkes mızrağının ucuna kendi bayrağını, temsil simgesini asar ve ötekine saldırır. Bir de Türklerle ilgili bir başka özellik söyleyeyim, kendi otantik uygarlığını kuramamıştır. Dolayısıyla egemen boyda, kendi egemenliğini diğer boylara dayatabilmek için yabancı uygarlıklardan sentez yapmak durumunda kalır. Bütün büyük Türk imparatorlukları o nedenle hep sentez uygarlıklardır. Yani çevre uygarlıklardan, Çin'den, Hint'ten ve İslam'dan, İran'dan, Bizans'tan özellikler alarak kurulmuştur.

Özellikle son günlerde kimi kentlerde ortaya çıkan şiddet görüntülerini Türk grup davranışıyla nasıl ilişkilendiriyorsunuz?
Türkiye'deki bütün şiddet davranışlarının altında bu segmenter toplum yapısını aramak lazım. Bu yapı hemen çeteleşmeye çok uygundur. Ve karşıya saldırmakta bir beis görmez. Çünkü toplumdaki egemenliğin içten içe her topluluk kendi hakkı olduğunu iddia eder.

Diyarbakır, Mersin ve Trabzon'daki olayları da aynı şekilde mi açıklayacaksınız?
Yok; değil. Daha başka etnik unsurlar olduğunda onu daha başka sosyal-psikolojiyle açıklamak lazım. Türk toplumu şimdiye kadar inanılmaz bir sabırla birlik-bütünlüğünü korudu. Birçok kardeş kavgası, kışkırtması oldu, etnik çatışma kışkırtması oldu ama asla büyük topluluklar bu tuzağa düşmedi. Fakat bir yandan da hep Türkiye ile ilgili komplolar yapıldı, birçok kışkırtıcılık yapıldı ve insanlar her şeye rağmen umutlarını korudular. Ama Kuzey Irak'ta Talabani ve Barzani'nin atağından sonra, ABD'nin Irak işgalinden sonra bir Kürt varlığı ve bu Kürt varlığının Türkiye'deki etkisi ülkemiz insanı tarafından fark edildi.

Bu ne demek oluyor?
Yani Türkiye'nin bölünebileceği endişesi ilk kez bu kadar güçlü yankı buldu Türk toplumunda.

Bu olaylar karşısında Kürt aydınının tutumunu nasıl buluyorsunuz?
Şimdi ben aydınlar ne diyor, ne demiyor diye ona bakmam. Ben bilimciyim ve toplumsal psikoloji açısından bakarım. Mesela şimdiye kadar bu kadar olay oldu, 30 bin insanımız öldü ama halkın toplumsal psikolojisindeki bütünleşme duyguları o kadar fazlaydı ki, böyle bir iç savaş tehlikesi hiç bir zaman olmadı. Hala da yoktur.

Sizin bir korkunuz var mı?
Var ama asıl mesele Türklerin burada tavrının ne olacağıdır. Yani küçük tepkiler olabilir, Trabzon, Bilecik olayları gibi. Ama bunların ötesinde bir gün büyük şehirlerimizde etnik unsurlar, sırf etnik göstergeler nedeniyle birbirlerine karşı gelirler mi, gelmezler. Şimdi etnik unsurlar dediğimizde Türk grup davranışı farklı bir hal alıyor. Türklerin derdi Türklerle.

Ne demek bu?
Bu şu demek, soy-boy tarzı örgütlenmeden dolayı içlerinden bir tanesi egemen olacak ve ötekileri kendi etrafında toparlayacak. Ötekiler de, yani periferde kalanlar, merkezde devleti kurmuş olana karşı her zaman kin besleyecek. Yani Türk devlet yapısının oluşumu, toplum yapısının oluşumu bu temeller üzerinedir. Yani Türk'ün korkusu öteki Türk'tendir. Bütün tarih boyunca bu böyle olmuştur. Mesela 16 Türk devleti kurulmuştur diyoruz, ki çok daha fazla kurulmuştur. Devlet kurmakla övünüyoruz biz ama, kim yıktı diye baktığımızda çok enteresan, yüzde yüze yakınını öteki Türkler yıkmış. Bunun istisnası Cumhuriyet dönemidir. Cumhuriyet, Türk tarihinde çok enteresan bir açılım yaptı. Cumhuriyet ilk defa bunu demokrasiyle değiştirdi ve barış anlayışıyla, değiştirmeye çalışıyor. Dolayısıyla bu maya tuttu gibi de gözüküyor.

Peki Cumhuriyet bizim bu savaşçı ruhumuzu törpülemedi mi?
Kaldırmaya çalışıyor, ki kaldırsın da zaten. Yani savaşçı ruhtan kastım, düşmana karşı direniş değil. Tabii bu direniş ruhu her zaman bütün onurlu milletlerde olduğu gibi Türklerde de kala
caktır. Fakat Türklerin savaşçılığından kastım, zihniyet. Bütün sorunları savaşarak, karşısındakine hamle ederek çözmeye çalışmak. Türkler sağ-sol çatışmasıyla, alevi-sünni çatışmasıyla, tarihten devraldıkları çatışmaları sürdürdüler birbirlerine karşı. Ama hiçbir zaman Kürt'ü, Ermeni'yi, Yunan'ı öteki olarak görmediler.

Türklerin Kürtleri öteki olarak görmediğini nasıl anlatacağız? Bunu anlatmak günümüzde o kadar da kolay gözükmüyor...
Tarih bilgisiyle. Tarihçilerimiz, Osmanlı-Safevi ilişkilerine bakacak, bunu anlatacaklar, Safeviler Türklerdi. Mercidabık Savaşı'na, Ridaniye'ye bakacaklar, Memluklular Türklerdi ve onlara karşı Anadolu'daki diğer etnik unsurlarla mücadele ettik. Yani Anadolu'daki milletleşme, öteki Türklere karşı oldu daha ziyade. Bizans'a, Hıristiyan'a, Haçlı seferlerine karşı da yapıldı, ama daha çok öteki Türklere karşı yapıldı. Türklerin Kürtlerle ne alıp veremediği olur Allah aşkına? Çanakkale'de Kürtlerle birlikte değil miydik? Şimdi ben diyorum ki, Malazgirt'te de birlikteydik, Selçuklu cihadında da birlikteydik, Osmanlı cihadında da birlikteydik. Ve birçok yerde Kürtlere soruyorum; Selçuklu, Osmanlı sizin devletiniz mi diye? Çok enteresan, daha Kürt yanlısı tepkileriyle bilinen arkadaşlarımız "Evet, bizim devletimizdi" diyor. "Ama Cumhuriyet bize haklarımızı vermedi, Osmanlı vermişti" diyor. Yani Kürt tarafından gelen sesleri analiz ettiğimde, yani en sert Kürtçü'de bile, Kürt yanlısı insanlarda bile, o kardeşliği reddedeme-yen bir tutum görüyoruz. Bu böyle kolayca bir kaç ideolojik oluşumla da çökertilebilecek bir şey değil. Türkiye'deki millet oluşumu çok sağlam temellere dayanıyor. Bunu yıkmak öyle kolay olmaz.

Toplumla dalga geçmek maskaralıktır

Türklerin davranışlarının tarihin derinliklerine uzanan köklerini araştırırken amacım, Türkleri Vur abalıya' haline getirmek değil. Tam tersine, Türk grup davranışını" bilimsel bir tema olarak akademinin ilgi alanına katmak. Ama şimdi görüyorum ki, sokakta gördüğü her olguyu Türklere mal ederek ve orada uydurduğu ironik bir dilin arkasına gizlenerek ekmek parası kazananlar bir 'anti-Türk' söylem tutturmuş gidiyorlar. Bu ülke sınırları içinde görülen her türlü olumsuzluğu Türk olmak' gibi aslı astarı olmayan, tuhaf bir nedenle açıklamaya çalışan, tuhaf insanlar belirdi. Yaşadığı toplumu tiye almak; toplumun inançlarıyla alay etmek, kendini toplumun içinden çıkartıp üstüne yerleştirmek, insanı vaydın' değil, olsa olsa 'maskara' yapar. Aydın; sorumluluk sahibidir, sorumluluk ise nedenlere yönelik bir çabayı ve çözüm üzerine düşünmeyi gerektirir.

Röportaj: Bekir Fuat, Gerçek Hayat, Sayı 285, 7 Nisan 2006, sayfa:16-17.

[ ARKADAŞINA GÖNDER | YAZDIR ]

"Türklerin bugünkü düşünme biçimlerinin arka planında neler var?" sorusunu derinlemesine irdeleyen eserlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bu eksikliği bir nebze olsun giderebilecek çalışma. Doç. Dr. Erol Göka'nın kaleminden çıktı.   
40ikindi KitaplığıTümü »

» Işık Yanar'ın İkinci Romanı Çıktı: "Şemsiye Tamircisi"
» Bir İhtilalciden Dinlediklerim - Müfid Ekdal / Nuri Altun
» Tarihin Büyük Yalanları-Richard Shenkman / Nuri Altun
» Bütüncül Psikoterapi Ne Kadar Gerekli Ve Ne Kadar Mümkün? / Ali Ayten
» Kısa 20. Yüzyıl Tarihi: 1914-1991 Aşırılıklar Çağı / Seda Yaşar
Bize GelenlerTümü »

» Kahraman Üzerine Dersler / Oğuz Karakaş
» Görsel Şiirin İlk Kitabı: Dada Korkut
» Makyaj Hatası / Yavuz Altınışık
» Oluş ve Bozuluş / İbn Sina
» Hiç / Merih Günay
Arşivlik HayatlarTümü »

» Asaf Hâlet Çelebi 100 Yaşında / Ömer Faruk Şerifoğlu
» Arşivcilerin Babası: Muallim Cevdet / Zeynep Berktaş

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!