« Anasayfa | Künye | Arşiv 28 Mart 2024, Perşembe
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
Kulak Arkası
Nurullah Turan
Birkaç "Bir"

Bolâhenk
Ahmet Çalışır
Mevlevî Âyini: Türk mûsikîsinde bir form

[ Müzik -> Portre ]

Hiç Yaşlanmayacak Efsane: Michael Jackson

Nazlı Erdol

18.07.2009 - 15:08

25 haziranda sadece Michael Jackson ölmedi, onunla birlikte bir dönem de bitti. O popüler müziğin kralıydı, kimse onun gibi ayda yürümedi ve kimse giderken bizlerin çocukluğunu da yanında götürmedi

Yitirilen herkese ve her şeye veda etmek zordur elbette. Kaybettiklerimizi hiçbir zaman kolay kabullenemeyiz, bitmek bilmeyen bir inkâr sürer gider içimizde. Hele bir de bizi bırakıp giden, hiç gitmeyecek sandığımız ve ölümü asla yakıştıramadığımız biriyse durum her zamankinden daha zor bir hâl alır ve söz konusu inkâr tüm benliğimizi kaplar. Eminim ki haziranın 25'inde dünyanın dört bir yanından, adını bilmediğimiz ve hiç duymayacağımız, ömür boyu karşılaşmayacağımız hatta varlığından bile haberdar olmadığımız milyonlarca insan aynı şeyi hissetti. Çünkü hepsinin -hepimizin- gözünde aynıydı Michael Jackson. Hepimize göre bir efsaneydi, idoldü, hayran olunan, farklı gözle bakılan bir insandı. İşte bu yüzden, bu satırlar yazılır, okunur, kelimeler ardı ardına sıralanırken "geçmiş zaman" kullanmak insanı yaralıyor.

Özellikle bir nesil için Michael Jackson'ın ölümü pek çok şeyin ölümü oldu. 80'ler ve 90'larda çocuk olanlar için ayrı bir yeri vardı onun. Çünkü o zamanlar "kaset" alıyorduk ve ilk aldığımız "kaset" Michael Jackson'ınki olmuştu. Örneğin Bad çıktığında yıl 1987'ydi. Uzaktan kumandası olmayan tüplü, kaba ve hantal sekiz kanallı televizyonlarda kanalları şimdiki gibi olmasa da kendimizce "hızla" geçerken, Jackson'la karşılaştığımızda mutlaka dururduk. Televizyona nasıl yapışıp ekrana kilitlendiğimizi söylemeye bile gerek yok. Çünkü Jackson daha o zamanlardan farklıydı. Video klipleri başkalarına benzemiyordu. Film gibiydi her biri, sıkılmadan izliyorduk. Sesi ve danslarıyla ise insanı büyülüyordu.

Aynı şekilde çoğumuzun sinemada gittiği ilk film Moonwalker'dı. Filmin Türkiye'deki vizyon tarihi ocak 1989'du. Zaten Michael Jackson hayranı olanlar filmi heyecanla beklemişti. Jackson'la yeni tanışanlar ise önce şaşırmış sonra etkilenmişti.

Çocukluğunu özlüyordu o. Parkta oynayan çocukları gördüğünde gözyaşlarını tutamadığını içtenlikle söylüyordu

Bu adamda bariz bir farklılık vardı.Bir nesli büyüttü Michael Jackson. Onun albümlerini alarak, şarkılarını dinleyip ezberlemeye çalışarak büyüdük. Gözümüzü dikip ona baktık kırpmamaya çalışarak. Onun danslarını taklit etmeye çalıştık, gözümüzü kırpıp en ufak bir detayı bile kaçırmak istemedik. İşin sırrı belki de oradaydı çünkü... Hepimiz evde "moon walk" yapmaya çalıştık. Onun gibi yerde kaydırabilmeye uğraştık ayaklarımızı. Ya da tam tersi, ayaklarımız yere öyle bir sabitlenmeliydi ki öne doğru eğilebilmeliydik onun yaptığı gibi. Bir yandan da şarkı söylemek gerekiyordu, onun gibi güzel, farklı ve ipeksi bir sesle çıkmalıydı dudaklarımızın arasından lirikler. Çoğumuz bunu başaramadı. Çünkü her ne kadar Michael Jackson olmaya çalışsak da o tekti, biricikti. Çocukluğumuzdu, onun gidişiyle çocukluğumuz da gitmiş, biz büyümüştük, o ise göçüp gitmişti.

Michael Jackson hakkında çok şey söylendi şimdiye kadar. Hâlâ da söylenmeye devam ediyor. Gittikçe beyazlattığı teni, estetik ameliyatlarla tanınmaz hâle gelen yüzü, hayat tarzı, yaşadığı yer, çocuklarla olan ilişkisi hep konuşuldu. Ama insanların göremediği bir şey vardı, bunların hiçbiri o kadar da önemli değildi. Çünkü Michael Jackson hayatındaki tüm çalkantılar ve iddialara rağmen müzik tarihinin sayfalarına adını devasa harflerle yazdırmış bir isimdi. Kimse onun gibi sahne şovlarına imza atmamış, onun gibi şarkı söylememiş, onun gibi dans etmemişti. Onun gibi ilgi gören iki isim gelmişti şimdiye dek müzik dünyasına. 50'lerde Elvis'in, 70'lerde Beatles'ın yaptığını, 80'ler ve 90'larda Michael Jackson yaptı. Tüm eleştirilere rağmen o bir fenomendi, hep de öyle kalacak.

Pop, R&B ve rock'ı harmanlayarak yarattığı özgün tarzı Michael Jackson'ın bir nevi imzası oldu. Tek bir türe ve temaya bağlı kalmadan çalıştı Jackson müzik hayatı boyunca. Motown'un klasik dans ritimlerini techno'nun enerjisiyle birleştirip gitar sololarını şarkılara başarıyla ekleyen sanatçı, diğer müzisyenlerin aksine şarkı sözlerini kâğıda dökmedi hiçbir zaman. Ses kayıt cihazına kaydedip üzerlerinde bu şekilde çalıştı.

Off The Wall albümünde funk, disco-pop, soul, soft rock, caz ve pop balladlarını dinleyicisine sundu Pop'un Kralı. Dünyanın en çok satan albümü olan Thriller'a gelindiğinde ise biraz daha agresif bir albüm bekliyordu dinleyicileri, Jackson daha korkusuz davranmış, dans ve rock şarkılarını daha iddialı ve hırçın bir hale getirirken pop şarkıları ile balladları daha yumuşak tutmuştu. Funk şarkıları Billie Jean ve Wanna Be Startin' Somethin'; disco hitleri Baby Be Mine ve P.Y.T. (Pretty Young Thing) albümün öne çıkan şarkılarıydı. Bu albümde daha karanlık bir hayal dünyası ve paranoya temaları hissedilebiliyordu. Jackson dünyaca ünlü şarkısı Billie Jean'de, saplantılı bir hayranını anlatmıştı. Wanna Be Startin' Somethin'de ise dedikodu ve medyaya karşı olan öfkesi öne çıkıyordu. Çeteler arasındaki şiddete karşı çıktığı Beat It, ünlü müzikal West Side Story'ye bir saygı duruşu niteliğindeydi. Thriller'da müzisyenin doğa üstü güçlere olan ilgisi kendini göstermeye başlamıştı. Yıl 1985 olduğunda yine bir klasik olan We Are The World geldi. Jackson'ın hümanist yönü burada ortaya çıkmaya başlamıştı. İnsancıl temalar bundan sonra da fark edilebilir şekilde gösterecekti kendini. Jackson'ın müzikal kimliğini oluşturan özelliklerden biriydi bu da...

Bad albümünden Dirty Diana'da, hırçın ve kendinden emin bir âşık anlatılıyordu. I Just Can't Stop Loving You geleneksel bir ballad iken, Smooth Criminal ona nazaran oldukça şiddet dolu bir şarkıydı. Dangerous albümü Jackson'ın iyiden iyiye sosyal konulara değinmeye başladığı albüm oldu. Albümde açlık, AIDS, evsizlik ve uyuşturucu gibi pek çok konuya yer verildi. Ancak Jackson iç dünyasını da açmaya başlamıştı, kişisel zorluklarını ve endişelerini de dile getirdi bu albümde. HIStory'de paranoya duygusunu hissetmek mümkündü yine. Scream ve Tabloid Junkie gibi funk rock şarkıları olduğu gibi You Are Not Alone gibi R&B balladları da vardı. Invincible Jackson hayranlarının beklediği bir albüm olmasına rağmen onun standartlarında bir başarı elde edemedi.

Jackson'ın ten rengi hep tartışılan bir konu olmuştu. Tenini estetik operasyonlarla beyazlattığına inananlar olduğu gibi hastalık sonucunda bembeyaz tenine kavuştuğuna inananlar da mevcut hâlâ. Ancak Jackson'ın şarkılarında vurgulamak istediği şeylerden biriydi bu, "Siyah ya da beyaz, fark etmez" dedi cesurca. Verdiği bir röportajında da konuya istinaden şöyle demişti: "Ben siyah bir Amerikalıyım. Irkımdan ve kimliğimden gurur duyuyorum. Cilt hastalığım nedeniyle cildimdeki pigmentler yok oluyor, bu benim elimde olan bir şey değil."

Michael Jackson'a dair söylenecek çok şey var şüphesiz, es geçilmemesi gereken şeylerden biri de onun insanı ürperten güçlü sesi. Marvin Gaye'in derinliğine sahip bir sesi olan Jackson'ın henüz küçücükken yorumladığı Bill Withers'ın ünlü Ain't No Sunshine'ı, onun çocukken bile ne kadar harika bir sese sahip olduğunu tüm dünyaya kanıtlayabilecek nitelikte. Bugüne kadar onlarca sanatçıdan dinledik bu klasiği, hiçbiri beni Jackson'ın versiyonu kadar acıtmadı. 70'lerin başında henüz küçük bir çocuk olan Jackson, yaşamadığı bir tecrübeyi anlatan özlem dolu bir aşk şarkısını nasıl bu kadar hissederek ve kalplerimizi kırarak seslendirdi bilinmez ancak onun esas özlemi çocukluğuydu. Bir röportajında kayıt stüdyosuna giderken parkta oynayan çocukları gördüğünde gözyaşlarını tutamadığını içtenlikle anlatan efsane, 10'lu yaşların başında büyümek zorunda kalsa da hayranlarının bildiği gibi ruhu hep çocuk kaldı. Geri dönüş konserleri için durmadan çalışan yorgun vücuda hapsolmuş bu çocuk artık hiç büyümek zorunda kalmayacak. Bizse geride bıraktıklarıyla avunmaya çalışırken kendi çocukluğumuzla birlikte özleyeceğiz onu, hiç yaşlanmayacak olan benzersiz çocuğu...

(Taraf Pazar)

25 haziranda sadece Michael Jackson ölmedi, onunla birlikte bir dönem de bitti. O popüler müziğin kralıydı, kimse onun gibi ayda yürümedi ve kimse giderken bizlerin çocukluğunu da yanında götürmedi.  
YAZININ GÖRSELİ:
PortreTümü »

» Hiç Yaşlanmayacak Efsane: Michael Jackson / Nazlı Erdol
» Bir Mitoloji, Bir Ses: Şivan Perwer / Bejan Matur
» Kopuz'dan Perdesiz'e Özgürlük Arayışı: Erkan Oğur / Selçuk Küpçük
» Anouar Brahem ve Müzikal Keşifler / Ömer Osmanoğlu
» Zaman Makinesiyle Gelen Adam: Mustafa Özkent / Murat Beşer
Albüm AnaliziTümü »

» Kalbe Ruha Giden Şarkılar / Nazan Özcan
» İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Enya / Özlem Ertan
» Alaturka Benim Canım / Cenk Özbay
» Sezen'in Muhteşem Yalnızlığı: Deniz Yıldızı / Pakize Barışta
» Tekil Hayatlar da Bir Gün Devrim Yapar Ya... / Mert Emcan
Albüm TanıtımlarıTümü »

» İstanbul'a Senfonik Üçleme
» Yıllar Sonra Yeniden
» Dostlar Onu Hatırladı
» İncesaz, Kalbimizdeki Denize Yelken Açtı
» Oralara, Buralara, Uzaklara

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!