Yıl:1 Sayı:5  OCAK 2001

Editörden
Künye
Kültür - Sanat

Röportaj

Adres Çubuğu
Arşiv

Anasayfa

 


GÜNEŞ ÖYKÜLERİ

Ramazan GÜNEŞ


YASİN HOCA

"Bak yeğenim" dedi dayım.
Fısıltıyla. Sessizliği bozmaktan korkarak.
Çünkü, bir yaprak bile kımıldamıyordu.
İlçeyi hüzün ve sessizlik kaplamıştı.
"İnsanın iki görevi vardır" dedi, kulağıma eğilerek.
"Bir, Allah'a kul olmak"
"Bir de şahit olmaktır."
İşte bu. Yaşadığın zamana,
ve insanlara şahit olmak.
"İşte insanlar bunun için burdalar."

Bütün ilçe halkı sokaklara dökülmüştü. Caddeler insan seliydi. Tıklım tıklım. Kadınlar, kızlar. Erkekler. Yaşlılar. Gençler. Ve de çocuklar. Bugün suskun olan çocuklar. Yaramazlık yapmayan çocuklar. Top şeker istemeyen çocuklar. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. İnsanların kalpleri durmuştu sanki. Deli Selahattin bile çıt çıkarmıyordu. Şaşkın şaşkın bakıyordu... N'oldu. N'oldu. N'oldu... Rüzgar durmuştu. Araba sesleri durmuştu. Mermerci Basri'nin makinasının sesi de kesilmişti. Balıkçı Mümin bağırmıyordu. Balık balık diye. Simitçi Yağcıkara da bağırmıyordu bugün. Simit, simit. Sıcak. Dondurmacı Hurşit de yoktu görünürde. Kuşlar bile ötüşmüyorlardı. Her şey durmuştu. Hayat durmuştu şehirde. Devinim durmuştu. Durmuştu. Çocuklar böyle bileceklerdi artık. Her ölen insan için bu kadar çok üzüleceklerdi. Her ölen böyle uğurlanır. Böyle bilecekti çocuklar.

"İşte bu yeğenim. İşte bu. İnsanın görevi." Sessizliği bozmamak için etrafına bakıyor.
"İnsan şahit olmalı."
"İnsan şahit olmalı."

Bu sırada bir araba bozuyor sessizliği. Silah gibi. İnsanlar irkiliyor. Kuşlar ürküyor. Çocuklar kıpırdıyor... Bir minibüs caddenin bir ucundan görünüyor. Bir minibüs. Üç tabut. Bir büyük, iki küçük. Tabut. İçinde. Hacı Mehmet Efendi'nin minibüsü. Bütün insanlar irkiliyor. Kalpleri çarpmaya başlıyor. O an herşeylerini unutuyorlar. Eslerini, çocuklarını. Evlerini. Paralarını. Kavgalarını. Sevinçlerini... Bir minibüs. Üç tabut. Cenaze. Kaza. Cennet. Cehennem... Kadınlar ağlamaya başlıyor. Sonra erkekler ağlıyor. Çocukların ve Çarşı Camii güvercinlerinin gözleri ıslak ıslak oluyor. Ağaçlar, caddeler, minareler duygulanıyor. Hacı Mehmet Efendi'nin minibüsü bile hüzünlü hüzünlü çalışıyor.

Bütün şehir uykudaydı da uyandı sanki. Devinim yine başlıyor. Kuşlar uçuşuyor. Rüzgar hafiften esmeye başlıyor. İnsanlar kıpırdıyor, konuşuyor.
"İyilerin ömrü az oluyor zaten."
"Allah kalanlarına sabır versin."
"Suç hangi arabadaymış?"
"Hangi arabada olursa olsun."
"Doğru. Ne farkeder. Olan oldu."
"Daha dün vaaz etmişti."
"Böyle müftü..."
"Biri gider, biri gelir. Ne insanlar vardır."

Yasin Hoca. Müftü. Ramazan Bayramı. Bayram günü. Memleketine gidiyor. Bayramlaşmaya. Hısım, akraba. Kaza. Ecel...

Hacı Mehmet Efendi'nin minibüsü yoluna devam ediyor, hüzünlü hüzünlü. Cenazeleri götürüyor. Memleketine. Akrabalarına.

Çok muhteremdi.
Vaaz.
Ne güzeldi.
Hep gideceğiz.
Ecel bu.
Hayat bu.
Yaşam devam ediyor...

 

 
Rüzgar durmuştu. Araba sesleri durmuştu. Mermerci Basri'nin makinasının sesi de kesilmişti. Balıkçı Mümin bağırmıyordu. Balık balık diye. Simitçi Yağcıkara da bağırmıyordu bugün. Simit, simit. Sıcak. Dondurmacı Hurşit de yoktu görünürde. Kuşlar bile ötüşmüyorlardı. Her şey durmuştu. Hayat durmuştu şehirde. Devinim durmuştu. Durmuştu. Çocuklar böyle bileceklerdi artık. Her ölen insan için bu kadar çok üzüleceklerdi. Her ölen böyle uğurlanır. Böyle bilecekti çocuklar.

  

Anasayfa l Editörden l Künye l Kültür - Sanat l Röportaj l Adres Çubuğu l Arşiv l E-Mail