Canım Türkiyem, maalesef yurt dışında bir tanıtım eksikliği yaşıyor. Sinema en büyük tanıtım silahıdır desek herhalde yanılmayız. Yeter ki sen paradan haber ver. Evet para... Nee, para mı? Hey, hey dostum, senin derdin ne haa? Forget about it... Unut gitsin!

SİNEMANIN GÜCÜ

Uğur ÖZCAN


Tanıtım sıkıntısı çekiyoruz. Sinemanın en büyük propaganda silahlarından birisi olduğunu idrak edemedik anlaşılan. Sovyet lideri Vladmir Lenin "En önemli sanat sinemadır"[1] derken şüphesiz ki sinemanın, komünizmi yaymak için en güzel araçlardan birisi olduğunu biliyordu.

Amerikan kökenli filmlerin yurdumuzda etkisini her alanda görmek mümkün. Amerikan filmlerinin insanımız ve kültürümüz üzerindeki etkisini anlatmak açısından bir örnek vermek istiyorum. Yer Bursa Adliyesi, mahkemelerden biri. Hakim, şahit dinlenmesine karar veriyor. Şahit salona çağrılıyor. Tabii ki öncelikle doğruyu sadece doğruyu söyleyeceğine yemin eder misin? sorusu soruluyor. Tanığın yaptığı hareket, Amerikan sinemasının etkisini göstermesi açısından dikkate değer. Sağ elini kaldırıyor ve öyle yemin ediyor. Diyeceksiniz ki öyle değil mi? Hayır efendim. Türk mahkemelerinde böyle bir şey yok. Hukuk profesörü Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü El Kitabı'nda yemin şeklini şöyle anlatıyor:

"...hakim ilk önce yemin şeklini tespit eder, daha sonra hakim yemin edecek tarafa 'size sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiçbir şey saklamayacağınıza Allah'ınız ve namusunuz üzerine yemin eder misiniz?' diye sorar ve yemin edecek taraf da 'Allah'ım ve namusum üzerine yemin ediyorum' der."[2]

Görüldüğü gibi yemin şekli anlatılırken el kaldırılması gibi bir husus söz konusu değil. Yine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 57. Maddesinde yeminin şekli şu şekilde:

"bir şey saklamaksızın ve bir şey katmaksızın, kimseden korkmayarak, bir tesire kapılmadan bildiğimi namusum ve vicdanım üzerine dosdoğru söyleyeceğime yemin ederim." "Yemin verilirken herkes ayağa kalkar."[3] Hiçbir şekilde sağ elini veya sol elini kaldıracaksın, sağa döneceksin, sola döneceksin diye bir madde yok. Belki eskiden vardı, geleneksel bir hadise olarak devam edip gidiyordur, diyeceksiniz. Hayır efendim, eskiden de böyle bir şey söz konusu değildi. Bu gibi örneklerle sık sık karşılaşıldığını ifade eden Avukat İsmet Özcan*, mahkemelerde müvekkillerin avukatlarının savunmalarının ardından genelde hayal kırıklığına uğrayarak avukatlarına şöyle dediklerini söylüyor:

"Avukat bey, hiç savunmadın beni, niye şöyle ayağa kalkıp gezinmedin?"

Özcan, Türk hukuk sisteminde avukatın bu şekilde davranmasına imkân olmadığını, gezinemeyeceğini, aynı zamanda tanık olarak getirilen şahide de direkt olarak soru soramayacağını belirterek "sadece hakime gerekli soruyu sorması istenir. Hakim de tanığa veya sanığa sorulması istenilen soruyu sorar." diyor.

Evet bu aslında salt Amerikan sinemasının Türk kültürüne etkisinden çok, sinemanın kültür üzerindeki etkisidir. Sinemanın bir kültürü en iyi tanıtma ve yayma aracı olduğunun göstergesidir tüm dünyada. Bırakın Türk sinemasıyla kültürünüzü yaymayı, güzellikleri anlatmayı, daha da antipropaganda yapacak filmler üretiyor, Gece Yarısı Ekspresi gibi filmlerin etkisini silemiyorsunuz. Geçenlerde bir sinema dergisinde okuduğum bir haber, bana bu tanıtım konusunda kat edecek daha çok yolumuz olduğunu düşündürdü. Jacky Chan, Hollywood'un meşhur Uzakdoğu kökenli aktrisi. Türkiye'de bir film çekimi için geldiğinde şöyle bir demeç vermiş: "Hong Kong'da Türkiye pek iyi bilinmediği için 'nasıl orada sana iyi davranıyorlar mı? can güvenliğin var mı?' diye soruyorlar" demiş. Buyurun! Bu şekilde örnekleri çoğaltmak mümkün. Yönetmenliğini Taylor Hackford'un yaptığı, Russell Crowe ve Meg Ryan'ın başrollerini paylaştı Proof of Life / Yaşam Kanıtı filminde profesyonel bir arabulucu olan Crowe, filmin başlarında Çeçenistan'da kaçırılan birisini kurtarmıştır. İkinci kurtarmada arabuluculuk için Güney Amerika'ya gidince eski arkadaşları şu soruyu sorar: "Türkiye'de miydin?" O da "hayır Çeçenistan'daydım" der. Ne önemi var demeyin. Konu adam kaçırma, fidye, terör ve anlaşılan o ki Crowe'un arkadaşlarının aklına böyle hadiseler denince ilk gelen ülke Türkiye. Macaristan'ın Pec şehrinde bir otel resepsiyonunda çalışan genç bana şu soruyu soruyor: "Türkiye'de her insan özgürce dolaşabilir mi?" Şaşırdım doğrusu. Galiba Suudi Arabistan, İran ya da Suriye gibi bir devlet zannediyordu Türkiye'yi. "Hayır" dedim, "Türkiye, demokratik sosyal bir hukuk devletidir, bir cumhuriyettir, herkes istediği gibi dolaşır, özgürdür." (Kırkikindi'nin notu: Başörtülü öğrenci, öğretmen olmamak koşuluyla!)

Canım Türkiyem, maalesef yurt dışında bir tanıtım eksikliği yaşıyor. Sinema en büyük tanıtım silahıdır desek herhalde yanılmayız. Yeter ki sen paradan haber ver. Evet para... Nee, para mı? Hey, hey dostum, senin derdin ne haa? Forget about it... Unut gitsin!


BİBLİYOGRAFYA:

[1] The Century; Yüzyıl Belgeseli, Ntv Mag'in Okurlarına Armağanı cd, 9. ve 10. bölüm.

[2] Baki Kuru: Hukuk Muhakemesi Usulü El Kitabı, 1995 Alfa Yay, s.481-82; aynı zamanda bkz. Baki Kuru, Ejder Yılmaz, Ramazan Arslan; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, Madde 339, Yetkin Yay., Ank. 1991 s.123

[3] Ayhan Önder; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Ve İlgili Mevzuat, Filiz Kitabevi, İst. s. 16-17

* T.C. Bursa Barosu avukatlarından


Ana Sayfa l Editör'den l Künye l Kültür-Sanat l Netleşi l Adres Çubuğu l Oyun l Arşiv l E-Mail