"Kumyazıları" Dergisi Editörü Selçuk Küpçük ile...
Klasik bir giriş yaparak soralım: "Kumyazıları" sanat edebiyat yolculuğuna ne zaman başladı?
"Kumyazıları"nı bir proje olarak kafamda epey gezdirdikten sonra, kasım '99 tarihinde daktilo ile hazırlayıp fotokopi ile çoğaltmaya başladım. 12. sayımıza kadar posta gideri ve fotokopi konusunda Gökhan Akçiçek yardımcı oldu. İlk sayı benim iki yazım ve alıntılarla birlikte 4 sayfa idi. Giderek sayfa sayımız arttı. En son 14. sayı, (ocak-şubat 2003) 24 sayfa. Derginin bütün mizanpajını daktilo ile ben hazırladım. Görsel malzemeleri kesip yapıştırma işini, yazışmaları, dağıtımı ilk sayıdan itibaren üstlendim. İlginç olan bütün bunları yaparken daktilom yoktu ve çalıştığım yerdeki daktiloyu artan zamanlarda kullanmak durumunda kalıyordum. Beş sayı boyunca "çocuk" izleği üzerine yürüdük. Ben çocuk psikolojisi, Muammer Yavaş da çocuk edebiyatı üzerine eleştirel metinler çıkardık. Muammer'in daha evvel Kertenkele'den dergicilik tecrübesi vardı ve bana teorik anlamda çok yardımcı oldu. Başından beri yaz mevsimi hariç sürekli iki ayda bir hazırlandı "Kumyazıları". Maddi imkanımız kısıtlı olduğu için 200-250 adet çoğaltıyorduk. Ve sadece şair/yazarlara, edebiyat dergilerine ve bazı kitabevlerine gönderiyorduk. 6. sayıdan itibaren tematik bütünselliği bozduk ve Muammer diyaloglarını yazmaya başladı, ben de protest metinlere yöneldim.
"Kumyazıları" ürün dergiciliğinden çok tavır, düşünce ve eleştiri dergiciliği ekseninde görünmeye çalışıyor. Kumyazıları"nı mevcut dergicilik anlayışı içerisinde nasıl konumlandırıyorsunuz?
Başından beri "Kumyazıları"nın saldırgan ve tedhiş edici bir dil kullanmasını öneriyordum. Ancak diğer arkadaşlar metinlerini bu mevziye çekemediler. Derginini anarşist bir kimliği olması için çok yüklendim. Yaka paça ortalığa dalmasını küfredip çekip gitmesini istedim. Bu biraz da benim yaşamsal pratiklerim karşısında içselleştirmiş olduğum tavrın uzantısıydı. Benim gibi uyumcul metinlerde dolaşmayan sadece Muammer oldu. Ama yine de kollektif bir söylem sunulamadı çoğunlukla. Benim yoğun ideolojik geçmişimi (ideolojik müzik geceleriyle bütün ülkeyi gezmek, duvarlara afiş yapıştırmak, başkanlık yapmak, seminerler vermek vs.) reddedişim de anarşist bir havzaya yöneliyordu. Bu tabii ki Bakunin'in söylediği bir anarşizm olmasa da iktidarla (siyasal ve yazınsal) hesaplaşmam gerekiyordu. Onun için anarşizmin imkanlarından yararlanmam lazımdı ve bu cemaat düzeneği üzerine oturmuş bir doğu toplumunda hiç de kolay gözükmüyordu. Şimdi bireysel tarihime dönüp baktığımda bu derin köylülük, cehalet, bedava cengaverlik, sömürü mekanizması kapanında nasıl yer almışım diye hayıflanıp duruyorum. Böylesi bir devingenlik yerine o yıllar Kafka'nın bütün eserlerini bitirmiş olsaydım, bugün düşünsel anlamda çok daha mesafe kat edebilirdim. Geride bıraktığım arkadaşlar Türkiye'yi ve dünyayı kendi fakir algıları kadar zannediyorlar hâlâ. kendimiz dışında herkesin düşman olduğu paranoyasına soktular bizi. Ötekileştirilmiş pis ve kirli epik bir tarihe ekleniyorduk sürekli. Bize birbirimiz sevmemeyi öğrettiler. Öteki'ni keşfedemeden anlayamadan ziyan olup gidecekti ömrümüz. İşte bu nedensellik kurgusunda "Kumyazıları" benim geçmiş ilişkilerimi reddettiğim, bireysel manifestolarımı sunmaya çalıştığım kişisel, özerk, özel, özgür, kurtarılmış alanımı inşa ettiğim korunağı oldu. bu anlamda "Kumyazıları" bir tavır ve red dergisidir. Cemaatlerin, partilerin, sendikaların, derneklerin, kurumların, kuruluşların, ocakların, vakıfların, abilerin, başkanların, reislerin iktidarına karşı bireyselleşme çabasıdır. Ürün dergisi değildir. Anarşist bir bilince ulaşmanın kişisel tarihidir. Tabii ki dergide yazan arkadaşların bir kısmının gerçekleri benimkiyle örtüşmese de editör olarak en azından benim yadsımalarım bu redlerin üzerinde kuruldu. İdeolojiyi reddettim. Bireyi edilgenleştiren bütün kanemici, yağma, sömürü, ezme düzeneklerinin önüne elimde kalemimle çıktım. Komünist, faşist, islamcı... hiçbirsinin devleti ve devlet karşısında bireyi algılayışları/tanımlayışları arasında fark göremedim. Benim hedefimde bu yüzden iktidar ve devlet organizması vardı. "Kumyazıları" yayınlanan hiçbir yazısında anmasa da anarşizmin eleştirel imkanlarından ivme kazanmıştır. Verili dili tüketen diğer bütün edebiyat dergilerinden farkı buydu "Kumyazıları"nın. Bu dergilerin kimini sosyalistler, kimini milliyetçiler, kimini islamcılar çıkartıyorlar. Bir şekilde iktidar ilişkisi kaçınılmaz dolayısıyla. Müthiş techizatlı ideolojik ve de yazınsal iktidar karşısına deli gibi don gömlek çıktım. Belki kimse beni ka'le almadı, görmedi ama bireyselliğim ve kendime olan sevgim için bunu yapmak zorundaydım. Dağa küsmüşsün de, dağın haberi olmamış derler ya hani. Hiç umurumda değil dağın tavrı. Ben küsebilecek cüreti gösterebilmişim ya bu cemaat kapanı içerisinde... Bu bile kendim alkışlamaya yeter. Aslında komik bir belgesel çıkar bizim hikayemizden. Başka dergilerde söyleyemeyeceğimiz sözler için kurtarılmış bir alan oluşturmanın tarihiydi bu.
Yeraltı derigiciliği nedir? "Kumyazıları" bu anlamda bir yeraltı dergisi midir?
Yeraltı, dergicilik ve edebiyat için marjinal bir fırsattır. Bir yadsıma, hayır diyebilme cüretinin görsel, simgesel ve yazınsal şahikasıdır. Sivil itaatsizlik becerisi ana koridordur her zaman. "Kumyazıları" yöntem olarak, yeraltı mekanizmalarının bazılarını kullanmıştır. Ama kimi yerlerde vitrine de (yani yerüstüne de) çıkmış, iktidara "ben buradayım" demiştir. Ben yeraltını bir imkan olarak gördüm. Salt amaç gibi algılamadım. Mevcut statüko ile derdi olmayanlar için böylesi yapılanmalar hiç görülmemiştir. Mesela milliyetçi nosyonda bir yeraltı dergisi bulamazsınız bu yüzden. Muhaliflerin tercih ettikleri bir alandır yeraltı. Legal ya da illegal organizmalar içerisinde yaşamsal özerklik kuramayanların yaşamayı denedikleri bakir ülkelerdir yeraltı dergileri. Rockçılar, metalciler, çevreciler, anarşistler vasıtasıyla girmiştir bu topraklara. El yazısı, daktilo, kesme yapıştırma, fotokopi, elden dağıtma kutsanmış yöntemlerdir adeta. Bütün bu işlemler bir ayin niteliğinde gerçekleştirilir. "Kumyazıları" düzenli yayın periyodu, yazarlarının asıl isimlerini kullanıyor olmaları, arasıra gazetelerin kültür sayfalarında gözükmesi bakımından kimi zaman yeraltının yazılı olmayan kurallarını delmiştir. Ama Altay Ökten "ŞEHRİN KÖTÜ ÇOCUKLARI - Fanzin Şiir Antolojisi"ne (İthaki Yay.) yine de bizi almıştır. Dediğim gibi biz "Kumyazıları" için yer altı yöntemlerinin bir kısmını enstrüman olarak kullandık. Dolayısıyla bazen yerüstüne çıkıp iktidarın evinin önüne kadar varıp camını kırdığımız da olmuştur.
"Kumyazıları" sizce nasıl bir okur profiline sahip?
"Kumyazıları"nın okur ve okunmak gibi bir ideali olmadı. Her zaman söyledim, ben bu dergiyi öncelikle kendim için çıkardım. Benimle aynı kurtarılmış alanı kullanmak isteyen arkadaşlar da zamanla dergiye katıldılar. Okunmuş, okunmamış hiç umurumda olmadı. kaldı ki geleneksel anlamda okuyucuyu reddediyorum artık. Şairler ve edebiyat dergileri okurun peşini bırakmalı diye düşünüyorum. Hadi etrafımıza bakalım: Şiir kitaplarının, edebiyat dergilerinin bugün tüketeni kim acaba? Yine şairin/yazarın bizatihi kendisi değil mi? Aslında şair bir anlamda zaten dil evreninin yeraltı odasını kullanıyor. Bu yüzden ancak aynı dil odasını paylaşabilecek donanıma sahip diğer şair/yazar O'nun okuru oluyor. yoksa sokaktan bir memur, öğretmen okur değildir. Yığınla abone isteği içeren mektup aldım. Hiçbirisine cevap vermedim. "Kumyazıları" sadece şair ve yazarlara, edebiyat dergilerine ve bazı gerçek kitabevlerine ulaştı.
"Kumyazıları"nda özellikle son bir yıldır poetik yazılarda bir ağırlık görüyoruz. "Kumyazıları" sanat ve edebiyat âlemine ne demek istiyor?
"Kumyazıları" sanat ve edebiyat âlemine magazinel olmamak, edilgen kalmamak, şiirin/yazının her türlü iktidar ilişkilerini reddetmek gibi onurlu duruşu sunmuştur. Ben kimi yazılarımda açık açık sövmüşümdür de. Artık mıy mıy etmenin zamanı geçmiştir. Vakit kötülük vaktidir. Kuşkusuz bu önerdiğim, nöbetçi şair/yazar olmak anlamına da gelmemeli. "Avrupa Birliği'ne Hayır Şiirleri" yazmak gibi komik durumlardan bahsetmiyorum yani. Ya da Filistin, Bosna şairlerinden... Ancak şu gerçek ki edebiyat fanzinlerinin bir çoğu merkezdeki iyi edebiyat dergilerinde ürün yayınlayamayan, periferideki kötü şairlerin çöplüğü gibidir. "Kumyazıları" edebiyat alemine "Orhan Pamuk'la röportaj yapacağınıza Nihat Genç'le, Bülent Akyürek'le konuşun..." demek istedi. Dergiyi birçok edebiyat dergisine gönderdik düzenli olarak. Yaptığımız işi anlayamadı bir kısmı. Bilgisayar varken neden daktilo kullanıyorsunuz gibi salakça sorularla yüz yüze de kaldık bir zaman. İhsan Deniz Yeni Şafak'ta hakkımızda yazı yazdığında ancak fark ettiler bizi. Yine Postexpress dergisinin benimle yaptığı söyleşi de farklı çevrelerde ilgi gördü.
"Kumyazıları"nda özellikle son dönemde şiir ürünlerinde bir azalma görüyoruz. Şiire bakışınızda bir değişiklik var mı?
Bana kalsa hiç şiir yayınlamayacaktım. Ama arkadaşlarla tartışmalarımızdan böyle bir sonuç çıkmadı. Ben dergiyi daha çok eleştirel, poetik, polemikçi bir alana çekmek niyetindeydim. Bu niyet belirttiğim gibi bende ve Muammer'de kalınca yeterli olamadı açıkçası. Bir de bizim yazılarımızdaki tedhiş edici dile eklemlenen şiirler gelmedi. Ben yılda bir ya da iki şiir çıkartıyordum ve 1999'dan itibaren şiirlerimi sadece Dergah'ta yayınlama kararı almıştım. Ben "Kumyazıları"nı başka yerde yayınlayamayacağım protest metinler için kullanmak istiyordum. Ama son birkaç sayıda kısmen derginin tavrına yaslanan Ömer Yalçınova ve Muammer'in şiirleri daha tutarlı bir havzaya oturttu şüphesiz bizleri. Zaten derginini 13. sayısından itibaren yeni yayın dönemi başlamıştı ve aramıza yeni katılanlar da olmuştu. Az şiir yayınlamak bu yeni dönemin kararlarından biriydi.
Dergide öykü yayımına da çok az rastlıyoruz. Dergide öykücülüğün nabzı nasıl atmakta?
Şiir için söylediklerim öykü için de geçerli. Beklediğim öykü(cü) çıkmadı aramızdan.
Derginin ekibi hakkında ve yazarları hakkında neler söylersiniz?
Hepsi güzel çocuklardı. Bir kısmının yüzünü hiç görmesem de gönderdikleri yazılardan onları tanıyabiliyordum. Çok daha cafcaflı ve geniş dağıtım ağına sahip matbaa baskılı dergilerde görünmek yerine onlar daktilo ile hazırlanıp fotokopi ile 250 tane çoğaltılan ve sınırlı dağıtım imkanı olan bir dergiyi tercih ettiler. Hepsinin alınlarından öpüyorum. Çoğuna başka dergilerde rastlayamayacağımız bu arkadaşları tanıtmak isterim:
MUAMMER YAVAŞ: Son üç yıldır sadece "Kumyazıları"nda yer aldı. Daha önce Yedi İklim, Edebiyat Ortamı, Kırağı'da şiir yayınlamış ve 4 sayı Kertenkele dergisini çıkarmıştı.
TAHİR KARAÇ: İlk kez burada yazdı. Çağdaş İranlı düşünür Ali Şeriati üzerine son üç sayıda incelemeleriyle yer aldı. Şimdi Bilge Adam dergisinin ekibinde.
BÜNYAMİN ATICI: İkinci sayıda aramıza katıldı. Daha önce Kayıtlar'da birkaç ürünü yer almıştı. Arap şairi Etel Adnan üzerine zannedersem Türkiye'de ilk yazıyı "Kumyazıları"nda o yazdı.
GÖKHAN AKÇİÇEK: 12. sayıya kadar derginin fotokopi ve posta giderlerine yardımcı oldu. Bu açıdan lojistik desteği dergi için çok önemliydi.
ORHAN TEPEBAŞ: İngeborg Bachmann, Birhan Keskin, Bejan Matur, Atakan Yavuz ve Mustafa Akar üzerine önemsediğim inceleme yazıları yazdı.
DURSUN ALİ SAZKAYA: O da ilk kez "Kumyazıları"nda yazdı. İşi sıkı tutsa ciddi işler yapmaya devam edecek.
FARUK YAZAR: Tanıştığımız andan itibaren her sayıda olmasını diledim. Daha önce Bumerang'ı çıkarmışlardı Konya'da. O da Bumerang'dan sonra ilk kez "Kumyazıları"nda yer aldı.
LEVENT ŞEN: Deneme ve şiirleri beni her zaman heyecanlandırmıştır. Şimdi Aralık dergisin çıkartıyor.
MUSTAFA UÇURUM: Aramızda olduğunu her zaman hissettirdi.
ÖMER YALÇINOVA: Atlılar'ın son, Huruç'un ilk sayısında yer almıştı. Bir gün aradı ve "Sadece 'Kumyazıları'nda yazmak istiyorum." dedi.
MUSTAFA CELEP: Son sayımıza yetişti.
Dergiye arada bir uğrayanlar: M. Ruhi Şirin, İsmail Karakurt, Adem Turan, Özcan Ünlü, Ali Büyükçapar, Mehmet Aycı, Rabia D. Sezer, Banu Tepe, Adem Özbay, Cafer Keklikçi, Cevat Akkanat, Şamil Baş, Kamil Büyüker, H. Burak Us, Çağrı Günel, Hüseyin Kaya...
Son söz: Bu söyleşi "Kumyazıları"nın bir veda şarkısıydı. Belki önümüzdeki aylarda son bir kapanış yazısı yayınlayabiliriz. Bu vesileyle size teşekkür ediyorum.
Röportaj: Faruk Yazar
"Kumyazıları" Dergisi Editörü Selçuk Küpçük ile... Klasik bir giriş yaparak soralım: