« Anasayfa | Künye | Arşiv 29 Mart 2024, Cuma
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
Edeb Yahu
Nedret Kudret
Erdem Bayazıt Ey!

Gölgelik
Köksal Alver
Tek Söğüt

Dil Ağacı
İbrahim Demirci
Kafı Yutanlar

Kelimeler ve Şeyler
Abdullah Harmancı
Seni Ne İhtiyarlattı?

Mızrak ve İlmihal
Ahmet Murat
İmamın Hatırlanışı

Saksağan
Osman Özbahçe
Dünya Aklıma Yatmıyor

Şiir Çıkmazı
Mehmet Solak
Kimi, Nereye Götürür Şiir?

[ Edebiyat -> Metinler ]

Bir Şair Doğuyor

Hüzeyme Yeşim Koçak

11.08.2006 - 13:27

Kalemi ısırdı. Ağzında şöyle bir çevirdi. Derin düşünceler içindeydi. Heyhat! Bu iş zor yürüyecekti. Masa başından kalktı. Bu sefer kalem kulağındaydı.

Pencereden dışarıya bir göz attı. Hayrı gelesice komşu çocukları gene bahçeye girmiş, talan edeceklerdi. Şiirsel bir sesle bağırdı:

"Çabuk çıkın bakim. Kış kışş!"

Müziği biraz açarsa belki azıcık ilham gelirdi.

"Düriye'nin güğümleri kalaylı" Dayanamadı, ellerini havaya kaldırdı, müziğin ritmine kapılıp biraz oynadı.

"Hava" tamamen gitmişti. Başka bir istasyon çevirdi. Ancak haberlerin fecaati bütün yazma iştahını kesti.

"Bu da pek cenaze marşı gibi canım." Adamı hemen mevta edecekti.

Balkona çıktı. İki kumru cilveleşiyordu. Derhal ilham geldi. Sevinçle masa başına koştu. İki satır cızıktırdı.

Yemek kokusu aklına başına getirdi, ocağın altını kıstı. Ertesi güne kalabalık misafir ağırlayacaktı. Ne yazık ki hayat şiir ve edebiyattan ibaret değildi. Muhabbetli güvercinlerin yerini dedikodu kumkuması bir dünyanın vıdı vıdıları aldı.

Dergi sayfalarından belki aradığı gelirdi. Üç beş sayfa çevirdi. Bunlar da "Vur!" dendi mi hemen öldürürlerdi.

Ona romantik, kısmen de "acılı" şeyler gerekti.

Ulu Tanrım, veresiye de mi veremezdi?

Evet, dozunda bir acı... Bir avuç kırmızı biber, ağzına attı. Yanıyordu. "Çabuk itfaiye!.." Azimle iki satır daha karaladı. Bu sefer ki kırmızı kalemleydi.

...

"Baba koş! Annemiz şiir yazmış."

Haşim Bey, evdeki garabetlere alışkın bir tavırla, bozuntuya vermeden haberi tevekkülle karşıladı.

Büyük bir merak içinde görünmek zorundaydı. Gözlüğünü düzeltti, ciddileşti. Kadının zahmetine değsindi. "Sağa sola göndermeye kalkmayaydı bari" diye endişeyle iç çekti.

Nalan, kendine çeki düzen vermişti. Mutfak önlüğünü atmış, havalı bir elbise içindeydi. Kocasının ağırbaşlılığı dikkatini çekti.

"Suratınızı sevmedim. Moralimi bozuyor. Derhal değiştirin!" Haşim Bey beşuş bir çehre takındı:

"Bakarsın Viyana Şiir Akşamları'na davet edilmişsin Şairem Hanım. Dahası... belki de şiirimizde Üçüncü Ye(ğ)ni Hareketini falan başlatırsın."

Nalan "hareket" konusuna tekrar gelmek üzere; "Neden olmasın." dedi. "Benim davet edilenlerden ne eksiğim var. Tosuncuklarımı da alır giderim. Birkaç gün idare ediverirsin artık."

Haşim Bey, ses çıkarmadı. Neşeliydi. Sağ kaşı hafif yukarı kalkıktı. Dudaklarının esintisi bıyıklarını oynatıyordu.

Şaire Nalan, kuş cıvıldamalarına benzer bir tarzda öksürdü. Yüzünden Halide Edip, Halide Nusret, Ahmet Hamdi, H. Yeşim, Kabzımal Recai gibi büyük edip ve şairlerimizin devasa, namlı, elemli ve nemli hayalleri geçti. O hepsini bünyesinde toplamıştı. Ki taşıması narin omuzlarına ağır gelirdi.

(Yeryüzünün bütün kocaları, yere diz çökmüş karılarına ilan-ı aşk ediyordu. Âşık bir çift martı, deniz üzerinden süzülerek Bahama adalarına doğru balayı seyahatine çıktı. Dul bir örümcek, koca bulmanın sevinciyle erkeğini ısırdı, aşkın zehirini içine akıttı. Dünyanın tüm çölleri, denizleri, uğultulu tepeleri, tenha gölgelikleri, pembe beyaz uçarı mehtapları, üzerinde aşkın, nice ahların yazılı olduğu ağaçları, içlerini dökerek ağır bir sevdanın "turfanda şarkısını" söylemeye başladı. Genç bir Haşim, beşikteki emzikli bir Nalan'a, şiirle sevgiyle kırmızı gül uzattı. Bebek, delikanlının gözlüğünü çekti.)

İşte o anda Nalan'ın gözleri yaşardı. Aşk beşikten mezara kadardı! Ölüm aşkı kova(la)mazdı.

"Bu ayrılık acısıyla yazılmış bir aşk şiirdir. Babanızın geçen günkü iş seyahati sırasında tasarlamıştım. Ön bilgi vermem ve değerlendirme yapmam gerekirse... Özellikle şiirin içindeki matematiğe, ölçüye dikkatinizi çekerim. Bunu bir yerlerde okumuştum. Hemen kullandım."

Kurumlandı: "Bir de şiire 'erkek işi' derler... Dikkat!"

Haşim Bey toparlandı. Kulaklarını kaşımayı bıraktı.

"İstersen seni havaya sokayım hanım. Avrupalı meşhur şair Rambo şöyle demiş. Düşündü, aklını karıştırdı: "Neyse, şimdi hatırlayamadım. Herhalde 'Olmak ya da olmamak. Boşalmak ya da dolmak. İşte 'senin' meselen! gibi..."

"Bence 'demokrasiyi getireceğiz' demiştir" dedi Hakan.

Nalan eteklerini iki yanına açtı. Ve kibarca selam verdi. Kocasına göz kırpmayı ihmal etmedi.

Sonra... sesini kalınlaştırdı; görünmez binlerce seyircisinin sayısını makineyle hesapladı; başını edebiyatın ufuklarını fethetmek üzere gökyüzüne doğru gururla kaldırdı.

"Şiirimin ismi, Asgarîden sevmek..."

"Maksimum sevgilim! Minimum sevgilim! Mum sevgilim!
Benim s(en) ey sevgilim! "Bir miktar, az buçuk, azamiden sevgilim!"

Babacan müspet bir eleştirmen tavrıyla, karısının yüzüne bakarak mırıldandı Haşmet: "Şahane bir giriş!" Nalan devam etti:

"Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber tepe taklak olduk.
Daima sağdan git! Soldan 180 derece dön sevgilim!"

"Pardon!" diye el kaldırdı Hakan. "Anne! Matematik mi demiştin. Pi sayısını biliyor musun?" Nalan durakladı.

"Hayır! Tamamen aklımdan çıkmış. Niçin?"

"Söyleyeyim. Onu da malzeme diye kullanırsın." Bir an düşündü genç kadın.

"Sen bir yere kaydediver çocuğum. Bakarsın lâzım olur."

"Hayatım bir dakka, aruz muydu buu?"

"Henüz tespit etmedim. Galiba serbest! Okuyorum..."

"Dereden tepeden. Kuzeyden güneyden. Dipten kıbleden. Gel sevgilim!
Maksimum minimum. Mmmm.
Az farkla bir parça uslu, ey sevgilim!
Çifte kavrulmuş canım leblebim!
Onun bunun değil, benim sevgilim.
Sağımda solumda, önümde arkamda.
Asılmışım koluna. Ölürüm yoluna.
Boynunda borç. Cüzdanı delik, çetin ceviz sevgilim!
Beni anımsa! Beni hatırla! Beni yad et! Beni şad et!
Canım hiç değilse fark et!
Badem bıyıklı, kümük burunlu, topitop sevgilim!
Vurdu mu oturtur, yükseklere uçurur zımba/bomba sevgili

(Mmmm)!

Bu noktada kadın sorunlarını nasıl ustalıkla ele aldığımı fark ettiniz değil mi?"

Haşim Bey sabırsızlandı:

"Devam... devam..." Nalan'ın dikkati dağılmıştı.

"Sen ne yapıyorsun kitaplığın önünde Tülay, vıcır vıcır. Bütün atmosferimi mahvettiniz be."

"Yapma anne! Senin için malzeme topluyorum. Nil nehrinin uzunluğuna bakıyorum."

Nalan sinirlendi. Elinden kâğıtları attı.

"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Deminden beri sabrediyorum. Beni illet ettiniz illet! Zaten okuyanda kabahat. Siz ne anlarsınız şairden şiirden!"

"Fakat Has Şairem" diye kekeledi Haşim. "Aslında şiirinden çok etkilenmiştim. Bak göstereyim." Yerinden kalktı.

"360 derece dön sevgilim."

Pantolonunun kenarlarından tutarak dönmeye başladı. Çocuklar da babalarına uymuştu. "Annemizin şiirinin ilk gösterimi."

Fakat çarpışmak mukadderdi. Aman Allah!

"İyi hesaplamış mıydın sevgilim! Galiba açılarda bir sorun var" dedi Haşim Bey, yerden doğrulmaya çalışarak.

Fakat mutfaktan ses gelmiyordu.

Haşim Bey gözlerini kapadı, iyice yayıldı. Halının üstü serin gelmişti. "Bir de yastık getiren olsa."

Tülay fıkırdadı: "Annemizin şiiri, babamızı gümletti" Hakan bağırdı:

"Annee! Babama bir şey oldu. Hiç kıpırdamıyor."

Ancak beklenen tepki gelmedi.

"Bak bakayım oğlum. Dolmalık biberlere karşı şiir mi yazıyor ne yapıyor?"

Hakan mutfak tarafına doğru seğirtti. Az sonra bir tabak kirazla geldi.

"Önlüğü boynuna bağlamış, hem ağlıyor, hem kabak oyuyor baba. Beni kovaladı fakat dolaptan meyve almama izin verdi."

Haşim Bey, yattığı yerden takdirle başını salladı.

"Karım diye söylemiyorum. Biraz haşindir ama çok marifetlidir. Vişne reçeli kaynatmasını da bilir. Bakın şimdi şiire de el attı. Galiba bundan sonra protestocu şiirler yazacak."

Sesini karısını duyacağı şekilde yükseltti:

"Nerde o hurii! Başımda şiir okumadan kesinlikle ayılmam. Doğrudan gel sevgilim. Direk sevgilim! Akşama kavurma, yanında pilav isterim. Cacık da olursa canıma minnet, 'işte cennet!' derim."

Hakan, Tülay'ı dürttü:

"Desene ailecek 'şair' olduk."

Kalemi ısırdı. Ağzında şöyle bir çevirdi. Derin düşünceler içindeydi. Heyhat! Bu iş zor yürüyecekti. Masa başından kalktı. Bu sefer kalem kulağındaydı.  
Edebiyat MasasıTümü »
» Geçen Ay Edebiyat: Kasım-Aralık 2009 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Mart-Nisan 2009 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Ocak-Şubat 2009 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Aralık 2008 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Ekim-Kasım 2008 / Elif Hafsa Katırcı
Tekrar YayınTümü »

» Simetrim Kalkıyor Breh / Vural Kaya
» Edebiyat Ödüllerinin Günahı ve Sevabı / Refik Durbaş
» Yüzdeki Tırnak İzleri ve Pamuk Terörü / Kaan Arslanoğlu
» Sözleşme-II / Seyhan Arslan
» Meczubun Kefaret Bandoları / Vural Kaya
EkstraTümü »

» Kaypak Yorgunluk / Mehmet Uğurlu
» Ne Mürid İsterim Ne De Mürşid (Üç Kitap, Üç Figür: Mevlana, Şems ve Kimya Hatun) / Mevlüt Uyanık
» Otuz İki Kısım Tekmili Birden İlhan Berk / Sıddık Akbayır
» "Renga" Üzerine / Nurullah Turan
» Tolstoy'un Ölüme Yolculuğu / Ferhat Uludere

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Toplam 1 yorum yapılmış. Yorumların tamamını görüntülüyorsunuz.

Güzel bir yazıydı gıptayla okudum..

Şiiri gelen yazıyor demek ki

Melekler yüreğinizden öpsün.

sabiharana (25.09.2006 - 13:53)

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!