En son bitmesiyle başlar boğaza düğümlenen her cümle İlmektir kimine göre bağlanan, kimine göre ise yine kendisi Rüyalar görür bu yüzden gündüz ile gece arasında Ve sırası gelince öne çıkar tam tekmil boynunda bronz bir künyeyle..
Örüyor geceyi ağaçların yapraklarını saran kartaneleri Postallar beyazlar içinde.. Fotoğraflar sararmış ve anılar anılar bir yara gibi dökülmekte gövdemden. Zaman, örselenerek doğuyor güneşin ardından Şafak her yüzde başka başka izler bırakırken günbatımında hep aynı ifade: Demlenmiş bir hüzün!
Şeffaf bir aynaya basıyor isimlerin ağırlığı Kırılmaktansa esniyor yere doğru.
Suya yazılmadı isimlerimiz; uçup gidecek değil Sayfaları sararmış eski bir kitabın satıraralarında koybolacak da değil.. Ne var ne yoksa isimler üzerinde tartamaz onu ne başka bir isim ne de ağırlık ölçüm birimleri.
Gökyüzünde renkler akıyor kendini damıtır gibi Leylak desem değil, karanfil desem değil, gül desem hiç değil Payına düşeni alıyor dünya ve herkes fazlasıyla
El değmeden nasıl durulanır ki yaşamak Efsunlu şarkıları hesaba katmazsak..
Şeffaf bir aynaya basıyor isimlerin ağırlığı / Kırılmaktansa esniyor yere doğru.