Modern Arap Romanı: Kökleri-Gelişmesi-Eğilimleri - 1
Humeyd Ekberî
07.03.2008 - 02:52
1. Eski Arap Edebiyatında Hikaye [1]
Roman, romanın gelişimi ve romanda meydana gelen değişiklikler konusunu ele almadan önce Arap edebiyatında var olan hikaye hakkında konuşmamız yerinde olacaktır. Bu konunun dehlizlerine dalan her kişinin sorabileceği soruları biz de sormalıyız. Araplar arasında hikaye bilinen bir tür müdür? Hikaye Arapların geçmişinde mevcut mudur?
Bu iki soruya cevap vermeden önce hikaye konusundaki duruşumuzu belirlemeyiz. Bugünkü anlamıyla hikaye mi? Ya da bütün toplumlarda var olan toplumsal şekliyle hikaye mi?
Bugünkü biçimiyle hikayeden bahsediyorsak bu şekliyle hikaye Arap toplumlarında daha önceki dönemlerde mevcut değildir. Ama dünya edebiyatı içerisinde toplumsal ve tabii şekliyle var olan hikayenin olup olmadığını kast ediyorsak bu biçimiyle hikaye çok eski zamanlardan beri Arap toplumlarında var olagelmiştir. Bu açıdan hikayenin tarihi kökleri derinlerdedir. Arap Edebiyatına göz attığımızda bu gerçek bütün açıklığıyla karşımıza çıkacaktır. Cahiliye döneminden itibaren Arapların savaşlarda geçen gerçek olaylar etrafında dönen kıssaları ve masalları olagelmiştir.
İslam dini gelip Kuran indirildiğinde kıssaların en güzeli insanlara bildirilmiştir. Sonra Kuranın yorumlarında, açıklamalarında bu yeni dinin öğretilerinin konularına, şekline biçim verdiği hikayeler ortaya çıkmıştır.
İslam'ın gelişinden sonra hikaye ciddi bir ilerleme kaydetmiştir. Böyle bir ilerlemenin gerisinde, İslam çağrısının duyulmasına, peygamber asrında yaşayan insanlara ve sonrakilere öğüt olması için tarihte yaşamış toplumların başına gelen olayları nakletmeye Kuranın özen göstermesi yatmaktadır.
Emeviler döneminde hikayeye büyük bir önem verildiğini görmekteyiz. Hikayecilik bir çok kişinin ilgilendiği, karşılığında ücret talep ettiği resmi bir görev olmuştur. Bu durum insanları "Antere ve Able", "Leyla ve Mecnun", "Cemil ve Büseyne", "Kesir ve Uzza" gibi sevda hikayelerini ve aşıkların aşk şiirlerini öğrenmeye, toplamaya sevk etmiştir.
Abbasiler döneminde hikaye gözle görülür bir ilerleme kaydetmiştir. Bir çok yazar başka dillerde yazılmış hikayeleri Arapçaya tercüme etmiştir. Bu tercümeler altmış civarındadır ve en meşhuru Abdullah b. el-Mukaffa'nın "Kelile ve Dimne" çevirisidir. Bu eser, Arap hikayeciliğinde yeni bir dönem açmış ve felsefî düşüncelerini fabl türünden yararlanarak sunan daha sonraki bir çok yazara örnek olmuştur. Diğer önemli bir hikaye de Hint ya da İran kaynaklı olan "Elfu Leyle ve Leyle" (Bin bir Gece Masaları)'dır. Modern hikayenin unsurlarından büyük bir kısmını taşıyan bu eserin hikayeye önemli etkisi olmuştur.
Câhız'ın el-Buhalâ isimli eseri Arapların kendi toplumlarını yansıtan telif hikayelerdendir. Câhız eserinde bir gurup insanın yani cimrilerin ahlakını eleştirerek betimlemiştir.
İbn Şehid el-Endulûsî'nin "et-Tevâbı' ve'z-Zevâbı'" risalesi hayali bir hikayedir. Şair olan şeytanlarla görüşmeyi konu edinir.
Ebu'l-'Alâ el-Me'arrî'nin "Risaletu'l Ğufrân" isimli eseri cennet ve cehenneme yolculuğu anlatan hayali bir hikayedir. Ebu'l-'Alâ hikayede cennet ve cehennemin şairleri ile görüşür. Bu görüşmede cahiliye ve İslamî döneme ait şiirler konuşurlar. Tâhâ Huseyn'in ifadesine göre bu eser, geniş hayali ufkuyla farklı bir eserdir. Tâhâ Huseyn bu eseri çok kıymetli eserler arasında kabul etmektedir.
Makâmât[2] türü eserler Arap Edebiyatı içerisinde modern hikayeye en yakın türlerdir. Bazı şarkıyyatçılar makâmâtı Arap hikayelerinin ilkleri olarak kabul etmektedirler. Bu eserler kısa hikaye türündedirler. Bir anlatıcının aktardığı hayali bir kahramanın maceraları etrafında olaylar yaşanmaktadır. Makamelerin amacı eğitimdir. Bediu'z-Zaman el-Hemedânî'nin makâmât türünün mucidi olduğunda, ondan sonrada el-Harîrî'nin bu türün en meşhur ismi olduğunda tarihçiler icma etmişlerdir.
Bu hikayecilik çalışmalarına ek olarak hikayenin yürüyüşüne artan bir hızla devam ettiğini, İbn Cübeyr ve İbn Batuta'nın Seyahatnameleri gibi seyahatnamelerin, peri-cin masallarının, Antere'nin, Benû Hilal'in hayatları gibi hayat hikayelerinin de bu türe katkı sağladığını görmekteyiz.
Yığınlarca hikaye mirasına tanıklık ettiğimiz Kadim Arap Edebiyatı hakkında kısa bir incelemeden sonra Arap halklarının mizaçları gereği hikayelere ve daha öncekilerin haberlerine meyyal olduklarını, kıssanın yaygın olan anlamıyla eski zamanlardan beri Araplar tarafından bilindiğini, hatta batılıların hikaye konusundaki ilerlemelerini eski Arap hikayelerine borçlu olduklarını, batılıların "Bin bir Gece Masaları", es-Sindibâd (Sinbat) benzeri hikayeleri öğrenmeden önce hikayeyi bilmediklerini söyleyebiliriz.
Arap hikayeciliği, diğer edebiyatlarla benzer şartlar altında ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Kadim Arap Edebiyatı Kuran kıssaları, Peygamber hikayeleri, siret, makâmât, seyahatnâmeler, hayalî hikayeler, biyografiler gibi türlerikapsayan büyük bir mirası içerisinde barındırmaktadır. Kadim Arap Edebiyatı hikaye alanında ciddi bir miras geriye bırakmış ve bu miras, bazı çağdaş yazarlara göre, batı hikayeciliğini gözle görülür bir şekilde etkilemiş, gelişmesine katkı sağlamıştır.
Moğolların istilası ve Abbasi hilafetinin düşmesiyle birlikte Arap Edebiyatı'nda edebî bir çöküş dönemi yaşanmıştır. Bu durum bir yandan edebî faaliyetlerde durgunluğu diğer yandan da büyük edebi mirası koruyamamayı ardından sürüklemiştir. Bundan dolayı neredeyse altı asra varan bir dönemde hikaye alanında güzel çalışmalara çok az şahitlik etmekteyiz.
NOT: Bu yazının gelecek ay yayımlanacak bölümünde, Modern Arap Edebiyatında "Hikaye" kavramı işlenmektedir.
[2] Makame kavramı, arapça ikamet'ten (yerleşmek) gelir. Kadim arapçada bu, kabile toplantısı anlamında kullanılıyordu. Emevi ve Abbasi halifelerinin din bilginlerinin konuşmalarını dinleme amacıyla düzenledikleri toplantıya deniyordu. Eski Arap toplumunda, siyasi ve ilmi bir nitelik taşıyan makame kavramı, zamanla farklı anlamlar kazanarak bir edebiyat deyimi haline geldi. Sözlü hikaye, vezinli öykü, şiir, atalarsözü, tekerleme gibi edebiyat ürünlerini karşılamada kullanıldı. Daha sonraları gelişmiş bir yazın türü olarak kısa hikaye anlamını kazandı. Kimi İran ve Osmanlı şairleri, makame türünde çeşitli ahlaki ve dini öğretileri anlatan metinler kaleme aldılar. Makamelerin, edebi, felsefi, ahlaki konuları işleyenleri olduğu gibi, yergici ve mizahi nitelikte olanlarına da rastlanıyordu. (ç.n.)
Araplar arasında hikaye bilinen bir tür müdür? Hikaye Arapların geçmişinde mevcut mudur? Bu iki soruya cevap vermeden önce hikaye konusundaki duruşumuzu belirlemeyiz. Bugünkü anlamıyla hikaye mi? Ya da bütün toplumlarda var olan toplumsal şekliyle hikaye mi?