Modern Arap Romanı: Kökleri-Gelişmesi-Eğilimleri - 2
Humeyd Ekberî
06.04.2008 - 03:43
Modern Arap Hikayeciliğinin kaynağı konusunda çağdaş edebiyatçılar arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Hikâyenin ortaya çıkışının Arapların asli köklerinde olduğunu ısrarla savunan kimi araştırmacılar onun kadim edebiyat mirasından doğduğu görüşündedir. Bu görüşün karşısındaki anlayışa göre ise geleneksel hikaye ve modern hikaye arasında hiçbir ilişki yoktur. Onlara göre modern hikayenin oluşumu, Arapların Batıyla teması sonucunda batılı hikâyecilerin eserlerini tanıması ve onları kendi dillerine tercümesi neticesinde olmuştur.
Çağdaş Arap Hikayeciliğini incelediğimiz zaman onun geleneksel hikayecilik biçiminden farklı olan yeni bir tür olduğunu görürüz. Bu yeni türe temel üç dönemden geçilerek gelindiğini görmekteyiz. Bu dönmelerin her birinde devasa bir hikaye birikimi ortaya çıkmıştır.
1. Taklit ve Arapçaya Çeviri Dönemi (1850-1914)
2. Oluşum ve Ustalaşma Dönemi (1914-1939)
3. Kök salma ve Olgunlaşma Dönemi (1939 - ...)
1. TAKLİT VE ARAPÇAYA ÇEVİRİ DÖNEMİ
Modern Arap Öyküsü ile Arap toplumlarında var olan hikaye mirası arasında bağın bulunmadığını bir çok araştırmacı söylemesine rağmen içerik ve biçim açısından açık bir ilişki vardır. Görünen o ki; modern hikaye gelişim sürecinin başlangıcında Makamat gibi, hayat hikayeleri gibi daha önceki dönemden aktarılan hikaye türlerinden etkilenmiştir.
Makamat türünün etkilediği en açık örneklerden biri Müveylihî'nin (1900) "Hadisü Îsa b. Hişam" adlı eseridir. Bu eserde yığınlarca şahsiyetle ilişkisi olan hikaye kahramanın yaşadığı olaylardaki ve üsluptaki seçicilikte Arap kültürünün etkisi açıkça görülmektedir. Psikolojik tahlillerin görüldüğü bölümleri, hikayenin akıcılığı, manzaraların çeşitliliği açısından batının etkisi net bir şekilde görülür.
Makamat üslubu ile yazılmış diğer bir eserde Ali Mübarek'in "Alemüddin" hikayesidir. Vakıa, aydın bir din adamının yaşadıkları etrafında dönmektedir. Kahramanın ismi Alemüddin'dir. Kahraman, İngiliz bir gezgin ile karşılaşır. Onunla birlikte Avrupa'ya gider. Batı-Doğu adet ve gelenekleri arasında tercihlerde bulunarak karşılaştırmalar yapar. Bu hikayede Makamatın etkisi net bir şekilde görülür.
Ahmed Fâris eş-Şedyâk'ın "es-Sâk ala's-Sâk" isimli hikayesi de yukarıdakiler gibidir. Eser kişisel hal tercümesine benzemektedir. Eş-Şedyak hayatının aşamalarını, makamat üslubunda gezintilerini, batılı kelimeleri kullanmadaki kapasitesini belirtmesinin amacını, kadınların güzellik ve eksikliklerini dillendirmesindeki gayesini anlatır.
Makamatın etkisi uzun bir dönme devam etmiş ve reform çağında bir çok eser yazılmıştır. Yazarlar kendi kültürlerinin yok olmaması için kadim hikaye kültürü üzerine yeni hikaye ilkeleri bina etmeye çalışmışlardır. Bunun için onların şekil olarak makamat türünden etkilenen eserler verdiklerini görmekteyiz. Örneğin; Ahmet Şevki'nin konusu eski Mısır tarihine değinen kitabı "Azrau'l-Hind" (1897), Hafız İbrahim'in Mısır'da var olan koşulları eleştiren hikayesi "Leyâlî Satîh", Muhammed Lütfi'nin konusu Mısır'daki toplumsal şartların eleştirisi olan kitabı "Leyâlîr-Rûhı'l-Hâir" (1907) gibi.
XIX. asrın sonlarında modern hikaye edebiyatında yeni bir akım ortaya çıkmıştır. Bu akım Batı hikayelerinin Arapçaya tercüme edilişinin peşi sıra oluşmuştur. Bu akım Mısır ve Lübnan'da gelişmiştir. Bu akımın taraftarları batı edebiyatına meraklı idiler ve onu övüyorlardı. Batı edebiyatına hayran bu kişiler genel inancı ve kültürü önemsemeyen eserleri dikkate almaksızın, çoğunlukla konusu aşk ve cinsellik olan romantik Batı hikayelerini tercüme etmeye girişmişlerdir. Aynı dönemde bu yazarlar romantizm eğiliminin galip olduğu, amacı eğlence olan, Batı hikayelerinin şekline bürünmüş, köklü Arap kültüründen kopuk hikaye kitapları yazdılar.
Bu akım Lübnanlı yazarlar tarafından başlatılmıştır. Bu akımın ilk roman yazarı kabul edilen Selim el-Bustânî bu yazarlardandır. Selim el-Bustânî 1848-1884 arası kısa bir sürede konusu tarihten sosyolojiye uzanan geniş yelpazede bir çok hikaye yazmış ve bu hikayeler el-Cinân dergisinde yayımlanmıştır.
Onun "el-Hiyam fî Cinâni'ş-Şâm" (1870) hikayesi, bir dönem birbirlerini seven ve daha sonra ayrılan iki gencin yaşadıklarını, "Zenübiya" (1871) hikayesi, Tedmur[1] kralı ile Roma kralı arasındaki gerginliğin sebep olduğu tarihi izleri, "Budûr" (1872) hikayesi, Abdurrahman ed-Dâhil'e[2] aşık olan Emevi Emiresi'nin yaşadıklarını konu edinir. "Esma" (1873) hikayesinin vakıası, aynı genç kızı seven ve gönlünü çelmeye çabalayan erkeklerin öyküsüdür. "Fâtine" (1877), "Selma" (1878) ve "Sâmiye" (1882), Selim el-Bustânî'nin yazdığı hikayelerdir.
Selim el-Bustânî gazetecidir ve hikayelerinde tarih, coğrafya, sosyoloji, felsefe ve seyahatler gibi çeşitli konuları ele almıştır. Farklı konulara değinmesi onun dergiciliğinden kaynaklanmaktadır. İşinin etkisi ile dili basitleştirmeye yönelmiş, onu bazen ifade zayıflığına bazen de yetersizliğe sürükleyen popüler dil anlayışına yakınlaşmıştır.
Gazetelerin Arap Hikayeciliğinin doğuşunda, etki alanını genişletmesinde ve ilerlemesinde çok önemli rolleri olmuştur. Kısa bir sürede "el-Ahbâr", "Vâdin-Nil", "el-Beşir", "el-Ehrâm", "el-Muktedaf", "el-Hilâl" gibi dergi ve gazeteler ortaya çıkmış, her biri tercüme ve telif hikayelere özel bölümler ayırmışlardır. Ya da on beş günde bir çıkan sadece roman ve hikayeye ayrılmış dergiler çıkarılmıştır. "Silsiletü'l-Fukâhât fî Etâyibi'r-Rivâyât", "Hadîkatu'l-Edeb", "Musâmerâtu'ş-Şa'b", "er-Rivâyâtu'l-Cedîde" gibi.
Bu dönem hikaye ve roman yazarlarının en meşhurları "el-Mudunu's-Selase", "el-Vahşu'l-Vahşu'l-Vahş", "Jerusalem(Kudüs) el-Cedid" gibi hikayelerin sahibi Farah Antun, "en-Nassu'ş-Şerif", "Kulluhû Nasîb", "Havva el-Cedîde", "Adem el-Cedid" hikayelerinin yazarı Nıkola Haddâd, "Fetatu Mısr", "Emîru Lübnân", "Fetâtu'l-Fuyûm" hikayelerinin yazarı Yâkub Sarrûf, "Kalbu'r-Racul" hikaye kitabının yazarı Lubeyh Hâşim, "Azrau Danşuva" nın yazarı Tâhir Hakkı, "el-Abarât ve'n-Nazarât" yazarı Menfulûtî'dir.
Bu aşamada Araplara ait Roman ve hikaye için söylenebilecek söz şudur: Bu yazarların edebi faaliyetleri batı hikayelerini taklitti. Net bir sanat ekolü ile bağlantısı olmaksızın toplumsal ve sosyolojik temalara sahiplerdi. Bu yazarların hikayeciliği gazetecilik yanında ikincil bir uğraşı idi. Selim el-Bustanî, Farah Antun, Nıkola Haddâd, Yâkub Sarrûf, Corci Zeydan aylık dergiler çıkarıyorlardı. "Arkası yarın" türü hikayeler bu dergilerin hikayeye ayrılmış bölümlerinde yayımlanıyordu. Bu aşamada hikayecilik faaliyetleri uzmanlık ve sanatsallıktan biraz yoksundu. Bu yazarların hikayeleri Arapların kültüründen, çevrelerinden beslenmiyordu. Yazarlar, Batı hangi konuya veya akıma yönelirse onları taklit ediyorlardı.
Yalnız bu arada üzerinde durulması gereken bir konu vardır. O da başka ülkelere göç etmiş kişilerin roman konusundaki çalışmalarıdır. Başka ülkelere göç eden "Mehcer Edebiyatı"nın temsilcileri Batı'da yazılmış hikaye örneklerini öğrenme fırsatı buldular. Bu hikayelerden etkilenip Arap ülkelerindeki hikaye örneklerinden farklı olan çalışmalarını mükemmelleştirdiler. Şüphesiz Cibran Halil Cibran'ın "Arâisu'l-Murûç" (1906), "el-Ervâhu'l-Mutemerride" (1908), "el-Avâsıf" (1910), "el-Ecnıhatu'l-Mutekessıra" (1912) gibi hikayeleri hikayeciliğe yeni bir renk kattı. Cibran Halil Cibran'ın hikayelerinde gelişmenin önündeki engellere, maddi ve manevi durgunluğun sebeplerine başkaldırı ruhu bulunmaktadır.
Emin er-Reyhânî'nin "Hâricu'l-Harim" adlı eseri, olayların giriftliği açısından farklı bir romandır. "Zenbekatu'l-Ğavr" romanı daha önceki örneklerine göre gözle görülür bir ilerlemeyi temsil etmektedir.
Daha sonraki dönemlerde yurtlarından göç eden ve gurbette yazım hayatını sürdüren kimseler oldu. Arap ve Batılı toplumların birleştirilmesinin semeresi onların eserlerinde ortaya çıktı. Dr. Muhammed Huseyn Heykel'in yayımladığı "Zeyneb"(1914) isimli roman bazı yazarlar tarafından Arap hikayeciliğinde yeni bir dönemin müjdecisi olarak kabul edildi.
Arapça'dan Çeviren: Murat Göçer
______________________________
[1] Palmira-Suriye'de bir şehir. (Ç.N)
[2] Abdurrahmân ed-Dahil, Endülüs'te Emeviler Devletini kuran kişidir. (Ç.N)
Modern Arap Hikayeciliğinin kaynağı konusunda çağdaş edebiyatçılar arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır.