« Anasayfa | Künye | Arşiv 28 Mart 2024, Perşembe
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
Edeb Yahu
Nedret Kudret
Erdem Bayazıt Ey!

Gölgelik
Köksal Alver
Tek Söğüt

Dil Ağacı
İbrahim Demirci
Kafı Yutanlar

Kelimeler ve Şeyler
Abdullah Harmancı
Seni Ne İhtiyarlattı?

Mızrak ve İlmihal
Ahmet Murat
İmamın Hatırlanışı

Saksağan
Osman Özbahçe
Dünya Aklıma Yatmıyor

Şiir Çıkmazı
Mehmet Solak
Kimi, Nereye Götürür Şiir?

[ Edebiyat -> Metinler ]

Modern Arap Romanı: Kökleri-Gelişmesi-Eğilimleri - 3: Modern Arap Hikayeciliğinin Oluşum Dönemi

Humeyd Ekberî

10.05.2008 - 03:18

I. Dünya Savaşı ile II. Dünya savaşı arasında geçen dönem Arap hikaye ve romancılığının oluşum dönemidir. I. Dünya Savaşı ve savaşı takip eden olaylar, Arap toplumlarının oluşumundaki değişimler, ölçü ve değerlerdeki farklılaşma, siyasette, kültürde, milli anlayışta ve ulusal direnişteki gelişmeler yeni bir atmosfer, daha öncekinden farklı bir zevk oluşturmuştur. Bu yeni değişimi ifade edebilmek yeni bir üslup ve yapı gerektirmiştir.

Daha öncede işaret etmiştik, ilk dönemlerde hikayeciliğin öncülüğü Lübnanlılar elinde idi. Bu süreçte Lübnanlıların Mısır'a hicret etmesi, harpler, Lübnan'daki iç kargaşalar hikayeciliğin öncülüğünün Mısırlılar eline geçmesine sebep olmuştur. Yeni nesiller farklı ilim dallarına yönelmişler, Avrupa kültürü ile tanışmışlar, özgürlük ve bağımsızlık ideolojilerini öğrenmişlerdir. Ulusal bağımsızlığı, toplumsal ve siyasi bilinçlenmeyi hedefleyen yeni örgütler, siyasi partiler kurmuşlardır. Halk arasında milli ruhu ve Mısırlı kimliğini güçlendirecek yayınlar yapan gazeteler oluşturmuşlardır. Böyle davranmalarının sebebi, Avrupa ülkeleri ile kendilerini kıyaslayınca kendi ülkelerinde var olduğunu düşündükleri geri kalmışlıktan kurtulmak, halk arasında umut ruhunu yaymak için kadim Mısır tarihini tekrar canlandırmak istemişlerdir. Bu amaçla gazete ve dergilerin basımını yaygınlaştırmışlar, eğitim örgütlenmelerini ve metotlarını değiştirip batıya uygun şekillendirmeye çalışmışlardır. İlerlemeler ve değişimler karşısında ülkenin yavaş hareket etmesine sebep olan adetleri ve örfleri eleştirmişlerdir.

Bütün bunlar yeni bir atmosfer, farklı bir hava oluşturdu. Yükselmeye, ilerlemeye göz dikmiş toplum için ürünler, eserler verecek, değişimi özümsemiş, anlamış yeni yazarlar gerekiyordu.

Böylece Arap hikayeciliği I. Dünya savaşından sonra ulusal, bölgesel bir kimlik kazanmıştı. Mısır, Suriye, Lübnan ve Irak'tan bir grup yazar toplumun ufkunu genişletmeyi hayal etmeye başladılar.

Mısır'da toplumlarını en güzel biçimde ifade eden yazarlar ortaya çıktı. Hikayecilik sanatının temellerinin sağlamlaşmasında önemli bir rolü olan Tâhâ Huseyn bu yazarlardandır. "el-Eyyam (Günler)" ve "Edîb" isimli eserlerinde Mısır'da var olan eğitim, öğretim ve toplumsal sorunları ele almış, eleştirmiştir.

Tevfîk Hakîm, toplumsal sorunları ve hakikatleri betimlemeye özen göstermiştir. "Avdetu'r-Ruh (1931)", "Yevmiyyâtu Nâib fî'l-Eryâf(1937)", "Usfûr mine'ş-Şark(1938)" eserlerinden bir kaçıdır.

"Nidâu'l-Mechûl (1939)" isimli romanında doğulu ruhunun ve karakterinin gerisindeki problemleri, "Selvâ fî Mehebbi'r-Rûh" isimli romanında insanî eğilimleri ve toplumsal sorunları ele alan Mahmûd Teymûr bu yazarlardandır.

"Süreyyâ (1922)" romanın yazarı İsa Ubeyd, "Havva bilâ Adem (1934)" ın yazarı Tâhir Lâşîn, Muhammed Teymur bu dönemin yazarlarındandır.

Psikolojik tahlillere yönelme ve bunun edebiyat üzerindeki etkilerine değinme bu dönemin göze çarpan özelliklerindendir. El-Akkâd ve el-Mâzinî bu bayrağı ellerinde taşıyan kişilerdir. El-Akkâd ve el-Mâzinî, eser yazımında, roman, hikaye tahlilinde esaslar ve kurallar belirlemişlerdir. "İbrahimu'l-Katib (1931)", "İbrahimu's-Sânî", "Ûd ale'l-Bedi" el-Mâzinî'nin eserlerindendir. El-Akkâd'ın tahlil metodunu en açık şekliyle ortaya koyan eser onun "Sâre (1938)" isimli romanıdır.

Arap ülkelerinde milli şuur ve kişisel duyarlılık Mısır'ın etkisiyle başlamıştır. Mısır'da yazılan roman ve hikayelere benzer romanlar, hikayeler Lübnan'da da yazılmıştır. İlyas Ebû Şebeke'nin yazdığı, üvey annesi tarafından hayatı karartılan yedi yaşındaki bir çocuğun intiharının anlatıldığı "el-'Ummâlu's-Salihûn(1927)" romanı gibi eserler ulusal problemleri, toplumsal sorunları ele alıp çözümlemeye çalışmıştır.

Kerem Mulham Kerem, düşüşün eşiğinde olan Lübnan romancılığını kurtarmış ve tekrar ihya etmiştir. "Bûnâ Entûn(1937)", "Sarhatu'l-Elem(1939)", "eş-Şeyh Karîru'l-Ayn(1944)", "Dem'atu Yezîd", "Sakru Kureyş", "Kahkahatu'l-Cezzâr" Kerem Mulham Kerem'in eserleridir. Romanlarında tarihsel ve toplumsal eğilimleri bir araya getirmiştir. Ancak kendisinde toplumsallık tarihsellikten daha baskındır.

I. Dünya Savaşı'nda yaşanan toplumsal felaketlerin anlatıldığı "Ömer Efendi(1937)" isimli romanın yazarı Lutfi Haydar ve birbirini seven iki insanın evlenmesine izin vermeyen dinsel farklılık konusuna yoğunlaşmış "en-Nidâu'l-Be'îd (1939)" romanın yazarı Ahmed Mekkî bu dönemin romancılarındandır.

Arapların bağımsızlıklarını elde etmek için verdikleri mücadeleyi konu edinen "er-Rağîf(1939)" romanın yazarı Tevfik 'Avvâd, bu dönemde Lübnanlı romancıların zirvesi kabul edilmektedir. Bu dönemde diğer Arap ülkeleri de hikaye ve roman alanında önemli adımlar atmışlardır. Suriye'de dikkate değer çalışmalar ortaya çıkmıştır. Ma'ruf el-Arnavud'un yazdığı "Seyyidu Kureyş (1929)", "Ömer b. Hattâb (1936)" gibi tarihi romanlar bu çalışmalardandır. Ancak Suriye'de bu dönemin sanatsal yönü ilk dönem çalışmalarına daha yakındır. Irak, Ürdün ve Sudan'da da romanlar, hikayeler yazılmıştır. Ancak sayı açısından diğer ülkelere göre daha az, içerik olarak da zayıftırlar.

Bu dönem hikaye ve romanlara hakim genel çizgiler üzerinde duracak olursak, yeni ortaya çıkan orta tabakaya ait değerleri, ölçüleri, arzuları ve hülyaları yansıtan fikirlerin gerçek bir fotoğrafını görürüz. Keşfetmek, hakikati araştırmak, bilgiye susuzluk, bilmedikleri, tanımadıkları yeni tecrübelere, tehlikelere dalmak orta tabakanın fertlerine ait bir özelliktir. Ayrıca, kainattaki ve gökyüzündeki varlıkları düşünmek, tabiat sevgisi, tabiatın güzelliklerine sevda da bu tabakanın özelliklerindendir.

Tasvirleri ve anlattıklarıyla bu dönem romanlarının ve hikayelerinin ele aldığı tabaka orta tabaka burjuvazisidir. Bundan dolayı eserlerde aristokrat tabakayla ilgili bir tasvir yada değer ve adetlerine dair bir anlatı bulamayız. Eserlerde tabakalar arası çekişme, feodal sistem, despot tabaka ve hakim tabakanın oluşumundan türeyen kesimler, insanın ferdiyetini ve hürriyetini görmemezlikten gelmeye yer verilmez. Aksine bütün bunlar dönemin roman ve hikayelerinde yerini ferdin önemine, şahsiyetini güçlendirmeye, özgürlük, hürriyet ve bilinmezi bilme uğrunda karşılaştığı zorlukları, felaketleri aşma kudretini, tecrübelerini vurgulamaya yerini bırakmıştır.

Bu dönemde, Doğu-Arap tefekkürü ile Batı- Avrupa tefekkürü birleştirilmiş, entelektüel alanda bunu oldukça verimli ürünler ortaya çıkararak göstermiştir. Dönemin yazarı, kültürel ve kişisel ikilemden, duygulardaki karmaşadan, roman veya hikaye yazarken doğu ile batı arasında parçalara ayrılmaktan kurtulmuştur. Yazar kendisine ait asil edebiyata bağlı kalmakla birlikte batı kültürü, düşüncesinde, davranışında canlanmış ve ifadesini bulmuştur. İki kültür birbirinden etkilenmiş, yekvücut olmuş ve ortak ürünler vermiştir.

Bu dönemde ortaya atılan ortak toplumsal sorunlar, bu sorunları çözmek, ıslah etmek için dile getirilmiştir. Sanki bu dönem yazarları ıslahatçıların misyonunu yüklenmişlerdir. Bu dönem yazarlarının toplumsal ve sanatsal bir mesajı vardır. Sosyolojik açıdan onlar toplumsal çatışmalar ve adetler karşısındaki duruşlarını net bir şekilde ortaya koymuşlardır. Sanatsal açıdan hikaye ve roman çalışmaları eğlence, avuntu, vazu nasihat etmek için bir kürsü, bilgi ve malumat vermeye araç bir unsur olarak kullanılmamıştır. Eserler ortaya koyarken amaç sanatsal olmuştur. Bu sanatta yazım, yazarın kendisi ile övündüğü bir iş halini almıştır. Yazar, buna erişebilmek için entelektüel birikimini artırmaya çalışmıştır. Toplumsal ve sanatsal mesajı bir araya derlemiş harikulade bir çalışma ortaya koymak adına başarıya götürecek yollar araştırmıştır.

3. ARAP HİKAYESİNİN KÖK SALMA DÖNEMİ

Bu dönem Arap hikaye ve romanın gelişmesindeki kök salma dönemi diye isimlendirilen, zirve kabul edilen son dönemdir. Bu dönem ile daha önceki dönemler arasına ara bir zaman dilimi girmiştir. Otuzlu yıllar Arap roman ve hikayeciliğinin oluşum döneminin sonu, kendi temellerini atma döneminin başlangıcı olmuştur. Arap hikaye ve romancılığı daha önceki dönemlerde görülmeyen çeşitli etkenler neticesinde yeni yönelişleri tercih etmiştir.

Bu ara zaman dilimi yazarlar için fırsatlar sunmuştur. Akademik, ilmi araştırma metotlarını incelemişler, sembolik, psikolojik, tahlile yönelik araştırmaları ele alıp incelemişlerdir. Bütün bunlardan daha da öte bu ara dönem, yazarların yabancı dil öğrenmelerine, batı edebiyatındaki hikaye, roman, fikir kitaplarını yazıldıkları dilde okuma imkanı tanımıştır. Bütün bunların oluşumunda Mısır üniversitesinin önemli katkısı vardır. Üniversite tarih, psikoloji, felsefe, sosyoloji gibi farklı bilim dallarını dikkate alan modern akademik metotlara ve ilmi esaslara göre hareket eden yeni bir nesil yetiştirmiştir. Bunlara ek olarak üniversite hocaları bu nesle demokratik değerleri övmüş, düşüncede özgür olmayı telkin etmişlerdir. Bütün bu şartlar olaylar, sorunlar karşısında mantık ve aklın gücünü kullanan, kitaplarında pozitivizme yönelen yazarlardan yeni bir neslin çıkmasına sebep olmuştur. Bu yazarlar daha önceki dönemlere ait romantizm eğiliminden uzaklaşmışlardır.

Bu yazarlara "Akademisyenlerin Nesli" denilmiştir. Bunların her birisi üniversite mezunudur. Ali Ahmed İngiliz dili, Abdulhamid Cûde es-Sahhar İktisat Fakültesi, Yusuf es-Sıbaî Harp Akademisi, İhsan Abdulkuddûs Hukuk Fakültesi, Yusuf İdris Tıp Fakültesi, bu dönem romanın zirvesi Necib Mahfuz Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü, Abdurrahman Munîf İktisat Fakültesi doktora mezunudur.

Bu romancıların çalışmalarında dikkatleri çeken en önemli nokta, daha önceki dönemlerde görülen sanatsal kusurlardan azami derecede kurtulmalarıdır. Batı kültürü karşısında hayranlıktan, süzgeçten geçirmeksizin, herhangi bir usul belirlemeksizin batıdan ne gelirse gelsin kabul etme alışkanlığından uzak durmuşlardır. Sanatsal yapı açısından Arap roman ve hikayelerindeki bu şaşırtıcı gelişmelere rağmen hala mükemmelliğe ulaşmak için sanatsallığını geliştirmeye ihtiyacı vardır. Üslup açısından makalelerin özelliği olan rapor ile romanların özelliği olan betimleme arasında gidip gelmekte olduğu gibi, eserlerin çoğu şahsiyetlerin ve olayların romanı, hikayeleri olmaktan kurtulamamıştır.

Arap roman ve hikayelerindeki sanatsal yapıyı tesis eden Necip Mahfuz'dan sonra roman ve hikaye en zirveye tırmanmış, ellili ve altmışlı yılarda yaşanan dramatik olaylar sebebiyle güzide bir gelişme dönemi başlamıştır. Yaşanan dramatik olayların en önemlisi "1967 Yenilgisi"dir. Bu merhalede roman ve hikaye çok gelime göstermiştir. Üslup ve yapıda daha önce zikredilen eksiklikler giderilmiştir. Necip Mahfuz'dan sonra yetişmiş yeni romancılar, içerik açısından Arap toplumlarında cereyan eden olayları, değişimleri mahalli oluşlarına önem vermeksizin anlamaya, işlemeye çalışmışlardır. Arap coğrafyasının farklı bölgelerinden Cebra İbrahim Cebra, Gassân Kenefâni, Hannâ Mine, Abdurrahman Munîf, Cemal el-Ğaydânî, Tayyib Salih, Gâde es-Semmân, Halim Berekât gibi roman ve hikaye yazarları çıkmıştır.

Bu yazarlar farklı coğrafyaların insanları olsa da hürriyet, özgürlük, siyaset, ulusal ve milli aidiyet, Filistin sorunu, sınıfsal çatışma gibi ortak konuları, sorunları ele almışlardır.

Ancak, şekil olarak, ifade biçimlerinde çeşitlilik, betimleme, diyalog, anlatı arası uyumda kullanılan tekniklerde farklılıklar ortaya çıkmıştır. Arap roman ve hikayeleri hızla Avrupa romanlarını taklitten uzaklaşmıştır. Gelişim ve ilerlemeyi tanıyıp öğrenmiştir.

Arapça'dan Çeviren: Murat Göçer

Not: Bu yazının gelecek ay IV. ve son bölümü yayımlanacaktır.

I. Dünya Savaşı ve savaşı takip eden olaylar, Arap toplumlarının oluşumundaki değişimler, ölçü ve değerlerdeki farklılaşma, siyasette, kültürde, milli anlayışta ve ulusal direnişteki gelişmeler yeni bir atmosfer, daha öncekinden farklı bir zevk oluşturmuştur.  
Edebiyat DergilerindenTümü »

» Düşman Kazanma Sanatını Bilen İnsan / Sami Güçlü
» Hamdolsun Teşrifatçı Değilim / Hüseyin Akın
» Babam Gelmiş Babam Gitmiş Türkiye Varmış Türkiye Yokmuş / Osman Özbahçe
» Epik ve Dramatik Şiir Hakkında / Goethe-Schiller
» Evden Bozma Bir Pansiyon / Hayriye Ünal
e-sohbetTümü »

» Rasim Özdenören: "Herkes Yaptığı İşin Hakkını Vermeli" / Söyleşi: İslam Doğan - Ahmet Biçer - Mehmet Emre Küçüktürkmen
» Cihan Aktaş: "Müslümanlar Sağcılıktan Ayrışmaya Devam Ediyor" / Röportaj: Nurullah Turan
» Turan Koç: "Düşünce Varlıkla Buluştuğu Yerde Şiirleşir" / Röportaj: A. Ömer Yavuz - M. Derviş Dereli
» Halit Esendir: "Siyaset ve Eğitimle Uğraşan, Gündemi Takip Eden Herkesi İlgilendiren Bir Eser" / Röp: Yüsra Mesude
» Mustafa Özçelik: "Nasreddin Hoca'yı Mevlana ve Yunus Emre'den ayırmak mümkün değil" / Röportaj: Yüsra Mesude
Edebiyat MasasıTümü »
» Geçen Ay Edebiyat: Kasım-Aralık 2009 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Mart-Nisan 2009 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Ocak-Şubat 2009 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Aralık 2008 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Ekim-Kasım 2008 / Elif Hafsa Katırcı

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!