Yıl:2 Dönem:2 Sayı:3/15

       

     
 

"YAŞAMIMDAKİ KURALCILIK ŞİİRİME DE YANSIDI..."

MEHMET UĞURLU İLE SÖYLEŞİ...

 
     
  Bu ayki sohbetimizi Şair Mehmet Uğurlu'yla gerçekleştirdik. Mehmet Uğurlu 'Mavera', 'Kayıtlar', 'Hece', 'Güldeste' gibi dergilerde şiirler yayımlamış bir ağabeyimiz. Şiir yazmaya ve şiiri yaşamaya devam ediyor. Zevk alarak okuyacağınızı umuyoruz...


Mehmet Uğurlu'nun "yazı"yla buluşması nasıl oldu? Ve tabii "okuma"yla?

70'li yılların başlarına kadar götürebilirim, okumayla buluşmanın tarihini. Nereden bulduğumu hatırlayamadığım Altıparmak'ın Peygamberler Tarihi'nden bölüm bölüm peygamber kıssaları okurdum anneme, o yemek yaparken. İlkokul Üç'teydim. Fakat yazmayla asıl buluşmam lise son sınıfta gerçekleşti. Şiir sayabileceğim ilk metni o zaman göndermiştim Mavera dergisinin Okuyucular Köşesi'ne.
 




Konya'da uzun süre yayınlanmış bir edebiyat dergisi var: Güldeste... Sizin de yazı kadrosunda yer aldığınız bu dergiden, derginin sizin yazı hayatınızdaki öneminden, neler yapılmaya çalışıldığından bahseder misiniz biraz?

Ben Güldeste'ye üçüncü sayısında katıldım. İki yıl gibi kısa bir süreyle sınırlı yaşamında Güldeste, o dönem itibariyle mütevâzı, fakat kimsenin inkâr edemeyeceği bir öneme sahip oldu. Bütün olumsuzluklara rağmen taşrada çıkma başarısını gösterebilen Güldeste, taşra dergileri seviyesine hiç düşmedi kanımca. Seviyesini korumak için her şeyi yaptı yani. Benim yazı hayatımdaki önemine gelince... Eğer Mehmet Uğurlu olarak ben, şiir söylemeyi hâlâ sürdürebiliyorsam, bunu, Güldeste'ye borçlu olduğumu belirtmek zorundayım. Yaşıtım olan pek çok insanın, birkaç şiirden sonra tökezleyip düştükleri düşünülürse, biraz önce söylediklerimin doğruluk derecesinin daha iyi anlaşılacağını zannediyorum.

Taşrada çıkmanın zorluklarını iki yılla sınırlanarak fazlasıyla yaşayan dergimiz, çok şey yapamadı belki. Fakat yürüyüşümüzü sürdürmemize sağladığı katkı bakımından çok değerli bir çabaydı hiç kuşkusuz.




Şair Mehmet Uğurlu'nun edebiyat dergilerine, "edebiyat ortamı"na mesafeli durduğunu söylersek acaba yanılmış mı oluruz? Şairler, yazarlar, acaba eser ortaya koymak dışında eserlerinin yayımı ve tanıtımı için yani fiziksel alt yapıyı hazırlamak için bir şeyler yaparlarsa bu ne anlama gelir? Ahlaki bir zaaf mı yoksa doğal karşılanabilecek bir tutum mu?

"Edebiyat ortamı"na mesafeli durduğum doğrudur. Bunun, kendimle ilgili nedenlerin yanı sıra "edebiyat ortamı"nda geçerli koşullardan kaynaklandığını söylersem ukalâlık etmiş sayılmam umarım.

Hepimiz görünmek ve görülmek isteriz. Bunu da, bizi farklı kılan özelliklerimizi gözler önüne sererek yaparız. Şairlik, şair olmayanlarla aramızdaki en belirgin farksa eğer, onu, görünmek arzumuzun bir aracı olarak kullanabiliriz elbette.

Peki bu, ahlâkî bir zaaf olarak değerlendirilebilir mi?

Evet. Çünkü bazıları, imzalı fotoğraf dağıtmaya kadar vardırıyor işi.

Hayır. Çünkü, görünürlüğünü fiyakalı fotoğraflarıyla değil yazdıklarıyla sağlayanlar da var hâlâ.


Mehmet Uğurlu'nun şiiri nerede duruyor? Kendi bakışınızla kendi şiirinizi tanımlamaya çalışırsanız nasıl bir manzara çıkar karşımıza? (Bunu soruyorum, çünkü bence M. Uğurlu'nun şiirleri belli bir müşterekliği temsil etme seviyesini çoktan aşmış durumda. O kadar seyrek çıkmış olsa da karşımıza, kendi çizgisini oluşturmuş şiirler bunlar...)

"Hepimiz görünmek ve görülmek isteriz. Bunu da, bizi farklı kılan özelliklerimizi gözler önüne sererek yaparız. Şairlik, şair olmayanlarla aramızdaki en belirgin farksa eğer, onu, görünmek arzumuzun bir aracı olarak kullanabiliriz elbette."

Mehmet Uğurlu'nun şiirleri boyu gibi kısadır... Uzun olmaları için de özel bir çabam olmadı doğrusu.

Yaşamımdaki kuralcılığın şiirime de yansıdığı kanısındayım. Ne söylediğim kadar (belki biraz daha fazla) nasıl söylediğime bakıyorum. Bundan dolayı da ses'i ön plana çıkarmaya çalışıyorum sürekli. Çünkü ses, şiiri söylerkenki duygularımın yinelenerek korunabilmesi için sözü sardığım yumuşak bir kumaştır bence.


Mehmet Uğurlu nasıl yazar şiirlerini? İlhama ve zanaatkârlığa bakışı nedir? Kendi şiiri için hangi tarafın daha ağır bastığını söyleyebilir? Şiir sizde nasıl doğar?

Herkes gibi ben de büyük bir şair olma hevesiyle çıktım yola. Şiir yazmayı bir görev bilirdim önceleri. Yazmak için habire zorlardım kendimi. Har vurup harman savururdum âdetâ sözcükleri. Oysa bugün bu zorunluluğu hiç hissetmiyorum. Gerektiğinde şiir gelip buluyor beni.

Bir şiiri yazmadan önce sürekli söylerim içimde. Yani şiirim, oluşumunu içimde tamamlayarak çıkar dışarıya.


Son olarak... Edebiyat sohbetlerimizdeki samimiyet içerisinde bir soru sormak istiyorum: "Dergilerdeki şiirleri" nasıl buluyorsunuz? Hiç bilimsel konuşmadığımın farkındayım: Dergilerdeki şiirler... diyorum.

Birkaç yıldır hiçbir dergiyi düzenli olarak izleyemediğim için, yayınlanan şiirlerle ilgili görüş belirtmem pek doğru olmaz. Ayrıca haddim olmadığını da düşünüyorum. Fakat Kemal Sayar'ın olsun, Cahit Koytak'ın olsun okuyabildiğim bazı şiirlerinin sonunda, bu şiiri ben yazmış olsaydım, böyle yazardım dediğimi de hatırlıyorum.

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV