Yıl:3 Dönem:2 Sayı:9/21

       


YAĞMURDA

NUMAN ARICI



Yağmura borçluyum bu coşumu, kitaplara borçluyum bunu. Sana borçluyum. Ağzımda sözcükler geveleniyor. Bir bilsen! Caddelerde yürüdüm, insanların yüzüne tek tek bakarak. Hafif bir yağmur çiseledi, etrafta serin bir hüzün... Yalnızlığım bir ayakkabı topuğu gibi sokaklara vururken, ben yaşamın o çekici sessizliğine aşık oluyordum yeniden. Boş parkları arşınladı ayaklarım. Sokak kedileri bile hızla kaçışıyordu ayyaş rüzgarın uğultusundan. Acelem, yalnızlığın oteline yerleşmişti çoktan. Bir kentin en kalabalık caddesinde yürürken aşkı sorguluyordu kalbim. Belki de bu yüzden yalnızdım. Önünden salınarak geçtiğim ağaçların gövdesine senin resmini asıyordum. Gülümsedim, tek başıma, tekbaşlığıma...

Bir uykuyu saklıyordu boş parklar. Bir düşü gizliyordu. Sevgilinden ayrıldığında o parkta otururdun, o parkta gizlerdin bir düşü. Yalnızlığını sarkıtırdın o parkın merdivenlerinden. Sevgilinin o hassas sesi yankılanırdı beyninin bir köşesinde. Bir evsizdin, böylelikle. Her şeyi yadsıyan saf bir aşıktın. Sigaranın dumanını seyre dalar, o kızın gülümseyişini çizerdin ağaca. Akşam, tüm yorgunluğuyla çökerken kente, sen bir başka yerde güneşin doğduğunu tasarlayabiliyordun. Kiralık evlerin yalnızlığı, boş otobüslerin hüzün verici yolculuğu ve suyu kuruyan bir ırmağın acısını düşlerdin. Sonra, ilk yıldızın ortaya çıkışını keşfederdin. Bir ağacın dalından su tanecikleri yuvarlanırdı yeşil çimenlere. Bazen hayat, kükreyen bir at gibi şahlanır, o çoğulcu ve doğurgan devinim, yaşama sevinci katardı varlığına. Sevinç taşkısı, delilik çanlarını çalardı, küçük bir çocuğa dönüşüverirdin, böylelikle. Arzuladığın yaşam, bir otobüs gibi önünde duruverirdi, ağaçlar ellerinden tutar, gökyüzüne uzanan bir merdiven oluverirdi doğa. Gözlerin buğulanmıştır artık bu sevinç parıltısından. Bakarak seçmeye çalıştığın her nesne, bir çocuğun düşüne emanet olur.

Yeniden yağmur düşer üzerine, ağaçların yapraklarını yalayarak, sessizlikle. Sonra, düşlersin bir kez daha onu, az önce ellerini sımsıkı tutan o küçücük sevgilini. Bir damla yağmur bir okyanus gibi boşalıverir üzerine. Hüzün, kenetlenmiş bir kemer gibi kuşatır tüm benliğini. Bir evsiz olduğunu anımsarsın, bir kentin yalnızlık bataklığına saplanıp kaldığını anımsarsın. Tütünün ıslanmaktadır yağmurda. Kuşlar, sıkboğaz akşam karanlığında gizlenmektedir yuvalarında. Ona verdiğin şiir kitabının ortasına düşmektedir sevgilinin ayrılık gözyaşları, en sevdiğin mısranın üzerine, bir yalnızın üzerine düşen yağmur gibi, ağaçların yapraklarını yalayan bir su zerreciği gibi. Bir kentin parkındaki boş banka tünersin, karanlık gökteki tansık ay gibi. Yıldız huzmeleri çağıldar, tütününü attığın o su birikintisine. Çatlarcasına üzülürken seni bekleyen yaşlı annen, sen bir kentin yalnızlığıyla güreşirsin. Dostların senden haber beklemekte. Güvercinlerin derin uykularını almakta. Küçük kardeşine hediye ettiğin bilyelerin şıkırtısı gelir kulağına. Zaman, düşsüz bir uyku gibi sevimsiz ilerler gecenin bataklığına. Tüm ayrılık şiirleri benzinle yakılmalıdır artık. Sevgilin, bir düşü yarım bırakıp gitmiştir, arkada o sessiz fırtına... Ayaklarının altından kayar yaz çavlanları. Sandaletlerin su almakta, uykun bir karabasana yenilmekte. Gerçek bir kuş gibi şakır: O gitti...

Bakışların bir kilisenin haçını delmekte. Bir cami denize düşmekte. Yılların yorgunluğu, damarlarında gezinmekte. Bir kadının esrikliğiyle bulanmakta gece. Kurmaya çalıştığın her cümle yaşamla oynaşmakta. Sessizlik bir ses olup çağıldar kulaklarında. Yüklemini sakatlayan özneler, çelimsiz bir çocuk gibi koşmaktadır. Bir aşkı yaz yağmuruna barajlayan sevgilin biriktirmektedir gözyaşlarını, kitabına. O hüzün dolanır gider sevgilinin saçlarına. Gece, sanki tüm sonraki geceleri içinde barındırmakta, ayrılığın birbirine ulanıp gideceğini tasarladığın ayrılığa yazgılanan geceleri. Sokak lambalarına kendilerini asarak intihar saçan şairlerin dizelerini okumaktasın sanki. Bir kenti, o görkemli deniziyle selamlayan kent öldürmektedir artık.

Romantik ve serseri isyanlar, gömülürken bir kentin bataklığına, sen bir düşü kilitlersin o dipsiz uykuya. Gözyaşların yağmura karışarak, hüzün karanlığa saplanmakta...

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV