Yıl:3 Dönem:2 Sayı:9/21

       


HÂŞİM'E NAZÎRE

AYŞE DURAK



Akşamın hüzün kokusu genizleri yakıp, gözlerde bir damla yaş bırakırken, gönlümün titreyişine engel olamadım. Gökyüzünün, yeryüzünün benim için çizdiği bu cömert tablo karşısında sözlerin o eşsiz dünyası sus pus oluverdi. Tüm kelimeler kaçıştılar. O büyük mekanı, bu harika tabloya ve onu daha da büyütecek hayallere bıraktılar.

Sonunda güneş, gün boyu bana çektirdiği eziyeti bitirmeye karar verdi. O net ve göz alıcı ışıklarını yavaşça kıstı. Ufka bakabilmenin memnuniyetini duydum biraz. Uzakta gölleri gördüm. Onlar da şimdi benim memnuniyetime ortak oluyor olmalılar. Hatta güneşe, kızıllığını kucaklayarak teşekkür ediyorlar.

Ve manzaranın en meçhul şahısları; yollara baktım uzun uzun. Beraber başladıkları yolculuktan birer birer ayrılıp sonunda yalnız kalan yollara. Bomboş ve sonsuzdular. Ama gittikleri bir yer olmalı. En azından hayallerde yaşanacak bir yer... Yolların sonunda, kimsenin bilmediği, acıların hükmünün geçmediği, aşkların en güzel ve en içtenlerinin yaşandığı bir mutluluk ülkesi olmalı. Yoksa bu kadar yalnızlığa, bu kadar uzun bir süre nasıl dayanılır? Kavuşacakları sevgilinin hayalinden güç alıyor olmalılar.

Sonra içimi hafiften titreten yelin ellerini, yüzümde duydum. Hissettim; hayattan bezmiş bir hayal yeliydi. Uzak diyarlardan sihirli tozlar mı getirmişti ne? İçinden geçtiği her ağaçta dalları, üzerinden estiği her otta yeşilliği uyutuverdi. Aklı sıra onları hayatın kötülüklerinden, acılarından koruyordu. Ama nafile! Uyandıklarında hayat bunun acısını onlardan fazlasıyla çıkarmayacak mı?

Önce derinden bir inleme, son nefeste çıkanlar gibi, sonra sessiz bir uyku ortalığı kapladı. Bu ölüm sessizliği bir an beni de korkuttu. Kalbimi avucumun içine aldım. Bu sonsuz karanlığın onu öldürmesini engellemek istedim. Ama düşüncelerimi okuyan biri vardı sanki. O an elleriyle, gökyüzüne yıldızları getirdi. Sonra kapılar açıldı, hiç bilmediğim mekanlardan. Evet bir yerlerde beni düşünen, beni koruyan biri mutlaka vardı. Tüm sular da, nasibini aldı bu ilahî elden. Kızıl bir ışıkla titreyip canlandılar. Sanki ebedî ıstırapları yok edebilecek o gizli sırra erişmiş gibi ışıldadı gözleri. Büyük bir cömertlikle onu paylaşmaya davet ettiler beni. Sonra gökyüzünde açılan kapılardan vücutsuz ilâheler yere indi. Onları görmesem de, hissediyorum. Hepsinin gözlerinde akşamın hüznü parlıyor. Baştan yenildiklerini bilseler de, yine de oynuyorlar hayatla. Kimi sükûneti akşam kızıllığında, kimi kainatın musikisinde arıyor. Bir başkasıysa, ellerini uzatmış "gel" diyor bana. Acaba yıllardır aradığım huzuru mu bağışlayacak?

İşte, içimde o korku yine. Ya tekrar kararırsa ortalık? Ya o sonsuz kapılar üzerime yeniden kapanırsa? Ya bu hayal tanrıçaları kaybolursa, nasıl ulaşırım huzura? Hayır, düşüncelerimi, okuduklarını unuttum. İşte yalnız bırakıp beni bu korkular âleminde, sonsuzluğa uçuyorlar. Ve kapanıyor gökyüzünün devasa kapıları üzerime. Yollar gibi kimsesiz ve bomboş kaldım işte, bu uçsuz karanlığın tam ortasında. Yolların gittiği bir hayal ülkesi var herşeye rağmen, onlara güç veren. Peki ya bu boyutsuzlukta bir başıma ben?

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV