Yıl:2 Dönem:2 Sayı:4/16

       

     
  "YANGIN MERDİVENİ"

CEM ERGENER



A. Ali Ural'ın üçüncü kitabı ve ilk hikâye kitabı "Yangın Merdiveni"ni okurken aşağıdaki notları tuttum:

1. "Basamakları inerken/Bütün sonlara hazır olun!" satırlarıyla başlayan bir öykü kitabı, bu cümlelerle hem kendi kendini ifşa etmiş hem de bir iddiada bulunmuş oluyor. Kitabı okuyup bitirdiğinizde bu ifşanın kitaba bir zarar vermediğini ve bu iddianın hiç de yersiz olmadığını görüyorsunuz.

2. Belli ki yazar bir etkileyici son bulunca sarılıyor kaleme ve satırlar boyunca o "son"un hatırına koşturuluyor. Bulunan "son" genellikle bizleri ikna ediyor. Elbette ki her öykü için ve her öykücü için böylesi bir gerilimden ve bu gerilimin gerekliliğinden söz edemeyiz. Zira satırlar ilerledikçe okurunu ele geçiren ve biterken bir numara göstermeden biten öyküler de vardır. "Yangın Merdiveni"ndeki en başarılı hikâye olan "Pencere" bu ikinci gruba giriyor sözgelimi. Vereceğini (Anadolu tabiriyle) "gıdım gıdım" veriyor, metnin sonuna geldiğiniz zaman ayrıca bir beklenti içerisinde olmuyorsunuz.

3. Kâbus... Kitaptaki pek çok hikâyenin yapısını çözebilmek için bu kelimeye ihtiyacımız var. Yazar gerilimli bir atmosfer oluşturuyor ve bu gerilimi oluştururken de çıkmazlar, açmazlar içinde kıvranan insanlar çıkarıyor karşımıza. "Biletsiz Yolcu" tam da anlatmaya çalıştığımız gibi bir öykü. Trene biletsiz binmiş bir yolcu. Kondüktöre ne cevap vereceğinin gerilimini
yaşıyor. Buraya kadar anormal bir durum yok. Fazla fazla, bir tatsızlık çıkacak. Diye düşünüyorsunuz ama olay olağandışı bir biçimde korkutucu bir hal alıveriyor. Gece vakti acil bir durum için ilaç aramaya çıkan adamın anlatıldığı "Nöbetçi Eczane" hikâyesinde de böylesi bir kâbus atmosferinden yararlanılıyor.

4. Yazar genellikle bir acıyı dillendirmek, modern hayatın açmazlarını gözler önüne sermek yahut gayriinsani bir duruma işaret etmek için... yazıyor, demeyeyim de, hikâyesini zedelemeden bu saydıklarımı anlatmayı başarıyor. Hayatı boyunca boğaları binlerce insanın gözü önünde öldüren ünlü matadorun sonu da o boğalara benziyor sözgelimi. "Protokol"de yaşamını perdelerin arkasında "halk" bakışlarından uzakta geçiren bir "büyüğün" hazin sonu var. Ural kötülerden intikam alıyor. "Mezuniyet Törenleri"nde gözyaşı döken insanlar için üzülüyor. Ancak bütün metinler için böylesi bir belirlemeyi yapmak, yani bütün metinlerin bu kabil göndermeler taşıdığını söylemek mümkün değil.

5. "Taç"ta anlatımsal bütünlük parçalanarak farklı bir kompozisyona varılmaya çalışılmışsa da başarılamamış. Hikâyeci hikâyesini yüz parçaya da ayırsa sonunda o parçalardan müteşekkil bir bütünlük duygusuna varmak zorundadır. Bakınız: Tomris Uyar'ın metinleri.

6. Kitaptaki "Garson" hikâyesinde de aksaklıklar var. Önce son derece karizmatik bir garson portresi çiziliyor. Sıradışı bir lokanta... Garson öylesine karizmatik ki "... gitme vakitleri gelmişti. Bunu garsonun gözlerinden anladılar." (s.39) deniliyor. Fakat hikâyenin sonlarına doğru şu satırlar var: "Garson 'Ne olur, artık bir şey istemesinler' der gibi bakıyordu onlara." (s.40) Kuşkusuz ki yazar kahramanını istediği gibi konuşturamaz, istediği gibi düşündürüp hissettiremez. Bu örnekte olduğu gibi beklenmedik bir durum gerçekleşmişse bu beklenmedik gelişmenin beklenmedikliği vurgulanmalıdır.

Sonuç: A. Ali Ural daha sıkı bir seçmeden sonra oluştursaydı dosyasını keşke. O zaman daha sağlam bir hikâye kitabı okumuş olacaktık.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV