Yıl:3 Dönem:2 Sayı:7/19

       

     
  KARADENİZ ANLATISI
UMUR BEY
YANLIŞ SEVMEK


ABDULLAH HARMANCI



kızlar caddelerden geçiyor
geçtikleri yerlerde garip bir iz bırakıyorlar
izleri ciğerlerime çekiyorum
o ciğerlerle eğiliyorum secdelerime
secdelerimde huşu yok
dualarım engelleniyor

bazı insanlar bazı insanlara bazı insanları hatırlatır
hatırlayanlar üzgündür
hatırlatanlar habersiz
hatırlananlar mı
onlar uzak bir şehirde büyük ihtimalle hiçbir şey hatırlamamaktadırlar
kocalarına yemek hazırlar ve günlük plan yaparlar


ikisi birden durup bana baktılar
yaşanması gereken bir ândı bu
hayatta neler oluyor gümüş kolye
yanaklarında bir çift yaş izi gördüm durup baktım gidiyordum biliyorlardı
gidiyordum

size ne diyorum
bu ülkede muhafazakâr öğretmen adında bir yaratık yaşıyor
çocuklarının nafakasını düşünüyor ismail türüt izliyor saatini seher vaktine ayarlarken güzelleşiyor ancak
uysal bıyık
elleri apış arasına yakın otururken öğle tatilinde açık bayan öğretmenler için üzülüyor
ek derslere gelen zam
akşam kayınpederler bizde
size ne diyorum
görüldükleri yerde vurulmalılar
mel gibson'ı parfüm adı sanıyorlar

işimde aşımda başımda drew
yazımda kışımda düşümde drew
şems suresi'ni açıp okuyorum
sinema senin için nedir
nereye gidiyorsun neye varacaksın
sayfaların içinden yükseliyor
beni alnımdan öpüyor
bir kadın bu kadar güzel
şeytanım drew
sinemaya gitme gazete alma
film kupürü biriktirme
drew'i düşünme
bir sabah da onsuz uyan
çocuklara filmlerden bahsetme
tanrının melekleri
drew şimdi uyuyor mudur
türkiye'de gündüz

şekersiz cikleti açtım
parlak kâğıda yazılmış mânîyi okudum
öğrencilerin ısrarı boşunaydı
onlara okuyamazdım
gözlerimi kaldırdım
suçlu bakışlarını yakaladım


bu hazırladığım yirminci dosya belki aşkım
bu kurduğum bininci hayal
bu yıkılışımın milyonuncu resmi

duruşun vardı başkaydı
bir şey söyleyeceğimi anlayınca bekleyişin
bahçenin orda ağacın altında
gölgelenirdim (gizlice monte carlo)
seni görürdüm beni görürdün anlayışın
anlardın beni parmağımda parlayan
doruğuna bakmıştın dağın ıslanmış gözler
sen başkaydın yıkılışın başkaydı sinirlenişin
bir melek değilim demiştin melek değilim deyişin
sen başkaydın
bir şey diyeceğimi anlayınca


tayininiz çıkmış gidiyormuşsunuz
seni görürdüm beni görürdün
dağın doruğu parmağımda parlayan

öğrenci zili çaldı ağlamaya başladım

bundan böyle ben olmayacağım
bundan böyle sen olmayacaksın
bundan böyle türkçe dersleri
bundan böyle kelimeler
metin soruları başlıksız kompozisyon
bundan böyle kapıya gelip görüşme talebi
bundan böyle kar yağarsa bundan böyle sazımı alıp
bundan böyle hocam susuyorsunuz hemşin horonu
bundan böyle bahçeler adımlamalar
urfa'nın etrafı leman sam söyleyip buğulu bakış
ben olmayacağım bu okulda senin anlamlı susuşların
başka öğretmen başka kurallar
benim gibi mütebessim şakacı
saz çalar utanarak mırıldanışlar
başka bir şarkı olacak başka bir ses
ben olmayacağım zil çaldı
bu yeşil vadinin ortasında bu çağlar derenin yanı başında
kalorifer dairesinde namaz is pis içim kararır
bir tek sen bilirsin gözlüksüzlüğümün sebebi
bir tek sen anlarsın susunca beni
bir ağacın dibine oturup leylim ley
bir ağacın dibine oturup gümüş kolye
karadeniz'in dalgaları büyüyor
gezi günü kumsalda arkamda bir karaltı
kayanın dibine çömelip çeçenistan'a doğru
demek gidiyorsunuz demek bizi bırakıp
gitmeliyim düşlerim var gitmeliyim imkânsız aşklar
gitmeliyim ben evliyim
karadeniz'in dalgaları
filmler anlattım size size kitaplar
size türküler çaldım utanarak mırıldandım
gitmeliyim nasıl olsa bitecek
nasıl olsa yitireceğim yitirmeye alıştım
bu ıslak kentte kocaman bir sinema
drew bu ıslak kentte bu sinemada
horon öğrettiniz bana bir iki üç dört
pepeçura muhlama yaylalarda sevdaluk
gezi günü kumsalda yanı başımda
bir martı kanadı mı dokunan parmaklarıma
karadeniz'in dalgaları büyüyor

çarli'nin melekleri mi
tanrının melekleri mi
işte bütün mesele


siyah camlı bir araba alıyorum
yolculuklara çıkıyorum
gençliğimi geçirdiğim kasabalara gidiyorum
kimseler beni görmüyor
arabamın camları arkasından
öğretmenlik yaptığım kasabaların sokaklarında
uykusuz gözlerle bekârlığımın savrukluğuyla koşturduğum binalara
geç kaldığım derslerin işlendiği yoksul binalara
kötü giyimli öğretmenlerle dolu
aşkı özleyen öğrencilerle acılı
sonunda buraya da geliyorum
bu okulun kapısından giriyorum
o vakit sen nerede olacaksın fakültede öğrenci mi
okumamış okutulmamış bir sürmeli gözlü
aman aman olmamalı böyle şeyler düşünmemeliyim
beni kimse tanımayacak hiçbir öğrenci
giydiğim yeni ceketler konu olmayacak
siz nerde olacaksınız okulun müdürü ölmüş müdür
muavin kimdir müstahdemler esneyerek başbakana öfke
nöbetçi öğrenci kapıda imza atar mı
böyle şeyler sarı hırkanla çam ağacının orda sen sabahları
sen dururdun ama olmayacak durmayacaksın orda kim olduğum
eskiden burda çalışmış eskiden burda türkçeci
aman daha neler ne acılar hayır istemem
okuldan çıkıyorum kasabaya yöneliyorum
evinizin yerini bilmiyorum ama usul usul gidiyorum
evet işte sen yazmanı sarmışsın başına hayır böyle basit değil
seni görmek görebilmek mümkün olmayacak mı
nerde olacaksın hangi zamanın içinde
nerde olacaksın hangi cümlede hangi acıda nerede
nerde olacaksın hangi odada odaların hangisinde
senin evlendiğin adam namaz kılar mı
nerde olacaksın bu kasabanın bu şehrin bu ülkenin belki de
belediyede anons görevlisi bayan belki de belki de şehirde evin olacak
beni göreceksin ben seni o sırada şehirde yürüyor olacağım kaldırımlar
sen bu şiiri orta birde ezberlemiştin ışımıştı içim müfettiş beğen
seni fark ettiğim zaman değildi o fark etmediğim
kaldırımlarda dolanırken ve seni bulmaktan umutsuzlanırken
yanlış cümleler kurarak çıldırtmalı sağcı köşe yazarlarını
köşe yazarlarını düşünüyorken tam da
tam da salak mısın oolum şu yaşında ne işin var elin rizelerinde
cümlesine başlamışken kıtakıllıgeçimderdigörevlileri
tabii ki onlara anlatmayacağım seni ve bu geziyi sonunda sen olan bu geziyi
tam da pizzacının önünden geçerken pizzacının sağcı yazarlar aklıma
sağcı yazarlara çatmak üzereyken beni göreceksin saat on yirmi yedi
2012 yağmursuz az bulutlu sıkıntılı çarşamba nisanın on biri şehir büyüyor
şeften izin aldın çarşıya çıktın annenin siparişleri
işte ben beni gördün halbuki sırf senin için gelmiştim rize'ye
ama sana baktım gülümseştik filmlerde uzun uzun bakarlar müzik yükselir
müzik olmuyor hayatta en mühim fark bu gerçekçi filmler çekilmeli
müzik olmamalı öyle durup uzun uzun bakmamalılar
ben seni henüz görmeyeyim sen öyle donarak kal hülya koçyiğit
sen öyle sevinçten donarak şaşkınlıktan sen öyle anlamsızlıktan donarak
sen öyle heyecanlanarak bakışalım kucaklaşalım sen henüz evlenmemiş ol
ben mi parlayan yüzük yok siyah arabam var çok param
mutlu âşıklar olarak evlenelim uzak bir şehre yerleşelim bana şiirler oku

(kahkahalar)

hakkımda bir yazı çıktı
övgüler övgüler
ama umurumda olmadı bu
anladın mı beni
umurumda bile olmadı
sebebini merak ediyor musun
sebebini diyorum

rize'nin tarihine ilişkin dolaysız bilgiler ege'de yaşayan miletoslu denizcilerin yöreye yaptıkları seferlerle başlar medlerin ve perslerin istilalarına uğrayan bölge greklerin de etkisinde kalmıştır ilkçağ'da pontus krallığı'nın sınırlarına dahil olmuşsa da on birinci asırda büyük selçuklu imparatoru melikşah

o şehirden niçin ayrıldım biliyor musunuz
o şehirden ayrıldım ve geldim buraya
geldim ve ne mi oldu
geldim ve gördüm
anladın mı şimdi
öreke

kapısında "lassa" yazan dükkânın önünden geçerdim
ciğerlerime kauçuk kokusu dolardı
çıraklığım gelirdi aklıma
gözlerim dolardı
o büyük arsayı görürdüm sabahları
minyatür kale müsabakaları
yoksul çocukların tartışmasız şampiyonuydum
yoksuldular
bellerinde kemer yerine ip
arsanın yamacında değirmen vardı
değirmenin yamacında wembley
wembley benim on yedi yaşımdı forvetlik kariyerim
dil kurslarına değil belediye turnuvalarına koşardık
değirmeni geçince perşembe pazarı
perşembe pazarını geçince ilk aşkımın apartmanı
onu son kez ne zaman gördüğümü hatırlarım
bir bakışı vardı
gidiyorum dediydim
beyaz jilesi rüzgârda uçuşur
o uçuşu hatırlarım o bakışı
o apartmanı o pazarı
fabrikayı dönünce büyük mezarlık
orda ölülerim vardı
çocukluğumun genç ölüleri
dedem vardı sonra teyzeoğlum vardı
bir ramazan akşamıydı öldüğünde
teravihten kaçmıştım
sakallıydı sakallar nasıl çürür
o mezarlığı görmek istemem artık göremem
anlıyorsunuz neden terk ettim şehrinizi
şehrin fakültesinde bekledim dört sene
kantinde oturup halime acıdım
kelimelerdi
gençliğimizdi
kuru yapraklar tomruk dönme dolap
döner döner dönerdim
mevlana müzesi'ni hiç sevmedim
mevlana bu değildi
sayın profesörler dedim mevlana bu değil
dördüncü sınıftaydım sanırım
salonu terk ettim sonra da şehri
kütüphaneler vardı şehirde matematik kitabını açar şiirler okurduk
buluşma yerleri
ilker'in toprak evinde yaz geceleri yıldızlı bahçeler nobel düşleri
düşlerim vardı ordayken
terk ettim şehrinizi
bir sürü şey oldu biri de bu
şehrinizi terk ettim
kemer yerine ip bağlayan yoksul çocuklar
mevlana bu değildi
dil kurslarına değil belediye turnuvalarına
beyaz jilesinin etekleri uçuşurdu
bana bir baktı
bir bakışı vardı
gidiyorum dedim
sormadı
gittim
annesini bir erkekle yakalamışlar
babası katil olmadı
lassa dükkânının önünden geçtim
ciğerlerime kauçuk doldu
gözlerim doldu
şehrinize dönmemeliydim
o mezarlığı görmemeliydim


pontus krallığı döneminde "sannika" roma imparatorluğu döneminde "pontus polemoniacus" osmanlı imparatorluğu ve cumhuriyetin ilk dönemlerinde "lazistan" olarak anılan rize'nin bugünkü adının nereden geldiği yolunda farklı rivayetler vardır kimi araştırmacılar yunancada pirinç anlamına gelen "rhizos" ya da rumcada "dağ eteği" anlamına gelen "rhiza" sözcüklerinin değişime uğrayarak rize olduğunu savunmuşlarsa da bazı ciddi kaynaklarda

sayın kaymakamım
sayın garnizon komutanım
sayın belediye başkanım
sayın milli eğitim müdürüm
sayın daire amirlerim
güneysulu hemşehrilerimiz
kıymetli öğretmen arkadaşlarım
değerli öğrenciler
cumhuriyetimizin yetmiş yedinci kuruluş yıldönümünü kutlarken
ben aslında bu değilim
biz aslında bu değiliz
son derece sakıncalı olduğundan emin olduğum düşüncelerim var
biliyorsunuz
sizlerin de var
ben de biliyorum
öyleyse matruş yüzlerinizle ciddi
öyleyse diyorum çelenkler tebrikler ah vah tuh
rize'nin kurtuluşu
mehmetçiklerin şehit oluşu
yirmi dört kasım
çocuklar harçlıklarından tükenmez kalem
işte gerçek olan tek şey
anladınız mı gönüllerinden kopan o iki yüz elli bin lira
öğle yemeği harçlıklarını benim için
saygı duyulması gereken saygı duyabileceğim
ben bunu diyorum sayın kaymakamım programımız sona ermiştir
her tören her tören bana sunuculuk vermeyin
kimsenin dinlediği yok içi boşalmış ritüeller
inanın sizi de kimse dinlemedi
şiirler kompozisyonlar
çocukları şiir okuyan veliler dışında duygulanmadı kimse
sıkılıyorum
millet olarak


muhafazakâr öğretmenlerden hoşlanmıyorum
geriye kalanlardan nefret ediyorum
ve eğer üçüncü bir grup varsa
evet onları sevebilirim
şiir yazan saz çalan
sessiz mütebessim
siyaset ekonomi konuşmayan
çantasında edebiyat dergileri

öğrenci zili çaldı
gitmeliyim. kar yağmayacak
karadeniz kabarmayacak
çocuklar ellerinde çiçeklerle
bahar gelmeyecek kardelenler fışkırmayacak şubatta
sen olgun bir tebessümle kapıda
sana olanları anlatmayacağım
fakültede cigarasız beş parasız
drew'in resimlerini yırtışımı
beyaz jile röportajsız yazarlık
senin için yırtışımı
aynalarda kalacak bütün kelimeler
o geziyi unutmayacağım
türkü söylerken melekleşişini
"al şalım yeşil şalım da..."
susuyorsun
öğrenci zili


mısır unu
kara lahana
turşu tavali
kiremitte hamsi

pepeçura laz böreği
alabalık
feretiko
hemşin çorabı
ayder balı
şimşir kaşık
iskemle yapımcılığı
kemençe
maket taka
kaçkar dağları
tabutla ölü gömme
andon
kale-i bala
ikizdere
çamlıhemşin
kalorifer dairesinde secdeler
resmi nikâh suçlu bakışlar
gülümser drew barrymore

zil çaldı
öğrenciler çekildi
kar soğuğu kavuruyor yüzümü
durağa çıktım
pencereden bakan seni gördüm
bir ândı o
kayboldun
gelmesin diye yalvardım minibüs
geldi
bindim
hareket yolcular günlük konuşmalar
onlar için her şey olağan
onlar için herhangi bir ân
oysa benim için oysa ben
bindim çarşıya indim
pikniğe gidiliyor
otobüs çarşıda duruyor
kola ve "sarı kola" alınacak çekirdek
o zamanlar seni fark etmemişim
o zamanlar şımarık bir bekârım
öğrenciler mutlu çekilmez bildik piknik önceleri
durduğumuz market buymuş


şekersiz ciklet alıp bana da verdiğin
eve girdim valizler vedalaşma boş odalar
anahtar teslimi
yürüyüş minibüs dolmuş+taksi terminal
bir kamera var ardımda yürüyüşüm şiirli san
terminale girdim kanepeye oturup başımı arkama
kabanıma gömüldüm iyice gözlerimi yumdum
senden önce senden sonra
gözlerim yumuk öyle durdum
sanırsınız fikret kuşkan "ıssızlığın ortasında"
gözlerimi yumdum yılların özeti
kelimeler akıyor görüntüler
düşündüm ki sen de öleceksin bir gün
nenenin çaylıktaki mezarı gibi
dayının cami önündeki mezarı gibi
ortalık yerde bir mezar da sana açılacak
kaç yaşında olacaksın ben nerede olacağım
ülkenin başka bir şehrinde başka bir mezarında
saz çalan parmaklarım ne olacak ömer hayyam
düşündüm ki sen de öleceksin
"anabel lee"yi okuyan dudakların da
tanrım ölüm niçin var
orta 3'teler tanrım ama onlar da ölecek
kelimeler görüntüler
gözlerimi açınca


gözlerimi açınca seni gördüm her şeyi anladım
filmler gerçek oluyordu
birileri benimle oynuyordu
ayağa kalkıp doğru yürüdüm
elinden tuttum
bunların sadece filmlerde olduğunu sanırdım dedin
size o filmlerden bahsetmemeliydim dedim hem üstelik
öleceksiniz çaylığın oraya mezar açacaklar


arkadaşımmm otobüs kalkıyor bağırdı muavin
başımı çevirip doğuya baktım
şehrin doğusuna ülkenin doğusuna
manyak mıdır nedir dedi gürcü'ye benzeyen bir kürt'tü
endam aynasını almış karşısına konuşup duruyor


oralarda bir yerdeydin şu koca tepelerin ardında bir yerde
paydos zili çalmıştır yemekhanenin yolunu tutmuşsunuzdur
yokluğuma değinmiştir arkadaşlarından biri
buğulanan gözlerini gizlemek için lavaboya koşmuşsundur
masaya geri döndüğünde yeni bir konu açılmıştır
kar yağmaya başlamıştır


çağıldayan derenin sesini duyarsın ansızın
elini göğsüne götürürsün
gümüş bir kolyedir dokunduğun
hayatım boyunca sahip olabileceğim en değerli şey dediğin... gümüş bir kolye
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV