Yıl:2 Dönem:2 Sayı:4/16

       

ŞU "TURUNCU KAYIK" BİRAZ KAYIK!

Sahafiye işine erken yaşta başlayıp şimdilerde kitapçı kalfalığının erken dönemini idrak etmiş olan mahmutbey evladımız, her zamanki sinsiliği üzre sessizce yanımda bitiverince yine ilginç bi işlerin döndüğünü anlamıştım. Bana, iki kitabı yarı sesli yarı işaretli memzuc bir lisan ile gösterince iş başa düştü dedik başladık araştırmalarımıza.

Hani konuşmamdan, bir ekiple çalışan şanslı amarikalı meslektaşım hafiyelere benzetmeyesiniz beni. Öyle yanımda kimim kimsem, yârânım, yardakçım filan yok. Kendi halinde, dünyada pek fazla rastlanmayan türden "kitap hafiyeliği" gibi tuhaf bir mesleğin sahibi, nerde akşam orda sabah bir gariban adamım işte. İşlerimiz de iyi sayılmaz. Korsan yayınları kafaya takmış, biti kanlı üç beş yayınevi sahibi de olmasa açlıktan nefesimiz kokar, maazallah!

Her neyse efenim! Bu kadar maruzat yeter. Gelelim asıl mevzuya:

Mahmutbey evladımızın işareti bizdeki tecessüs hissiyatını tahrik edince bu yazıyı yazmak boynumuza borç oldu.

Efenim, bu türden vakalara, böyle alenen pek rastlanmaz bizim camiada. Ne türden vakalar diyeceksiniz? Demeyin efenim. Dinleyin. Sabredin. Çatlamayın. Sayın ahmet hakan lütfen şu beylere söyleyin de her söze salata olmasınlar. Dinlesinler. Bak ben onları nasıl dinledim efendim. Hem de yıllardır. Şurda bi konuşma fırsatı vermişken 40ikindi yetkilileri -bu vesileyle bütün 40ikindi yetkililerine şükranlarımı arz ederim efenim.- lütfen beni dinlesinler efenim. Sayın ali kırca, reha muhtar, savaş ay efenim hanginiz olursa olsun susturun lütfen şunları. İşte konuya geliyorum. Geeeeeeeeeeeeeeeeeeldiim.

Ne diyorduk. Haa aklınla bin yaşa mahmutbey evladım! Turuncu Kayık, diyorduk. Elimizde 2 adet mikdarınca kitap ve dahi bir adet kayık var. Kitapların 2/3ü ile 100gr helva aldığımıza göre kayığın 3/8i ile ne kadar peynir alabiliriz?

Ne diyorum ben yaa!

Efenim, bunadı sanmayın. Geçenlerde bi dersaneye para karşılığı soru hazırlamıştım da oradan meleke kesbetmişim, her cümle farkında olmadan soru formuna tebdil oluveriyor işte!

Sayın Birand! Sayın Birand! Lütfen söyleyin dinlesinler beni. Ne var yani ufak bi kalem sürçmesi. Aha sadete geliyorum.

Herneyse efenim, Turuncu Kayık nam bir kitap dolaşmakta kitapçı raflarında. Bu eseri iki adet yazar ve dahi iki adet önsöz yazarı sahiplenmekte. Hatta iki ayrı yayınevinden de 1 yıl arayla neşrolunmuş. Şayet hesabınız kuvvetli değilse siz bu hikayede dört yazar ismi olduğunu sanmaktasınız. Ve yanılmaktasınız tabii.

Çünküm, 2000 yılı İletişim tab'ında kitabın yazarı E. Emine ve önsöz sahibesi Vivet Kanetti iken; 2001 yılı Gendaş Kültür tab'ının kapağında yazar olarak Vivet Kanetti, önsöz sahibesi olarak da E. Emine hanımefendinin adı geçmekte. Ve kitapların arka kapak yazıları birbirine ne kadar da benzemekte. Şöyle ki:

(İletişim/Arka Kapak): Refika gazetecidir ve Yeniköy'deki bir ikiz yalıda defalarca reenkarne olduğuna inanır. İşi gereği karıştırdığı yabancı dergilerin birinde, Reenkarnasyon'dan Geçmiş Ruhlar'a özel bir kliniğin mevcudiyetini öğrenir ve oraya gider. Dönüşünde, kliniğin adresini, ruhu "düdüklü tencere" gibi öten yakın bir meslektaşına verir... Refika ayrıca, hayatta ve efsanelerde rastladığı bütün ikizleri bir deftere not eder. Reenkarnasyon'dan Geçmiş Ruhlar kliniğindeki doktor da, defterlere, hastalarının hikayelerini iki ayrı mürekkeple aktarır ve giderek onları kendisinin uydurduğunu sanır... Bütün "kelime hırsızları" gibi, o da muhtemelen bir sonraki hayatında "dilsiz" olarak reenkarne olacaktır. Turuncu Kayık'ta reenkarne olan pek çok ruh arasında, Türkçe edebiyatımızda vücut bulmuş iki kadın kahraman da vardır... Biri ünlü, diğeri ünsüz... Turuncu Kayık'a binmek için, Emma ve Nuran, birer roman kahramanıyken, önce hayatın trafiğine girdiler, sonra yeniden kitap kahramanları olarak vücut buldular...

Turuncu Kayık'taki ruhlar trafiği ve reenkarnasyonların tümü, bazı dini inançlara herhangi bir sadakat arayışıyla değil, yeni bir nefes yaratma kaygısıyla kaleme alındılar...

(Gendaş Kültür/Arka Kapak): Yeniköy'deki ikiz bir yalıda oturan gazeteci Refika, defalarca reenkarne olduğuna inanır. Yabancı bir dergide "Reenkarnasyondan Geçmiş Runlar Kliniği"ne rastlar ve gider. Dönüşünde kliniğin adresini, ruhu 'düdüklü tencere' gibi öten meslektaşına verir. Refika'nın bir diğer özelliği hayatta ve efsanelerde rastladığı ikizleri not etmektir. Kliniğin doktoru ise, hastalarının hikayelerini iki ayrı mürekkeple yazan bir 'kelime hırsızıdır.' Muhtemelen o da, diğer kelime hırsızları gibi bir sonraki hayatında dilsiz olacaktır. Kliniğe yatan hastalar kendisine yeni bir isim seçmektedirler. 'Kahramanımız' Turuncu Kayık adını alır. Ve reenkarne olan pek çok ruh 'Turuncu Kayık'a binmeye ve ruhlar trafiğine karışmaya başlar. Aralarında Ahmet Haşim'in yanı sıra Ahmet Hamdi Tanpınar'ın biri ünlü diğeri 'öteki' iki kahramanı da vardır; Nuran ve Emma. Ruhlar yeni bir nefes alma kaygısıyla reenkarne olurken, zamanla roman da bundan etkilenmeye başlar. Öyle ki, elinizde tuttuğunuz roman, gün gelir reenkarne olur. Önceki hayatında Vivet Kanetti'nin önsözünü, E. Emine'nin imzasını taşıyan roman, 'ters yüz' olmuştur. Artık, önsözü E. Emine'ye, imza Vivet Kanetti'ye aittir. İçlerinden biri diğerinin kahramanıdır ama gerçeği yazarın kendisi de bilmemektedir.

Turuncu Kayık'ta her şey bir bilezik ya da sarmal gibi içiçe geçerken, "Her okuma bir reenkarnasyon değil midir?" sorusu zihninize yer edecek.

Şimdi sorular/sorunlar:

1. Efenim şayet Vivet Hanım gerçekse E. Emine hanım diye biri yok mudur?
2. E. Emine hanım var ise Vivet hanım kimdir?
3. Eğer Vivet hanım yok ise önsözü, E. Emine yok ise kitabı kim yazmıştır?
4. Aslında ikisi de yok bir tek Duygu Asena mı vardır?
5. Şayet biri bizimle dalga geçiyor da iki yıl içinde aynı kitap noktası virgülü değişmeden karşımıza çıkıyor ise bizde mi bi noksanlık vardır?
6. Bu iki yazar da gerçek olmadığına göre bizimle dalga geçen kimdir?
7. Bu iki yazar da gerçek olmadığına göre telif sorununu kolay çözmek isteyen aklı evvel yayıncı manevrası ile mi karşı karşıyayız?
8. Vivet hanımın Gendaş baskısında fotografisi olduğuna göre o gerçekse aynalar mı yalancıdır?
9. Yoksa o, çok bindiği reenkarne kayığından kayıp gitmiştir de şöhret meraklısı komşusu E. Emine onun eserlerini utanmadan sahiplenmiş midir?

Efenim, sorular uzaar, uzaaar, uzaaar... Cevap verebilene aşk olsun! Biz soruları bir yana bırakıp kıssadan hisse üç beş kelam ile söze nihayet verelim:

1. Efenim, siz siz olun bilmediğiniz kayıklara binmeyin?
2. Kayıkçıyı tanımıyorsanız kesinniklen yanına bilem yaklaşmayın.
3. Fış fış kayıkçı, kayıkçının küreği hop hop eder yüreği.
4. Akşama fincan böreği.
5. Fincanı taştan... Tööbe tööbe.

Kalın sağlıcakla efenim! Hepinize kitap dolu bir ev, çiçek dolu bir bahçe, balık dolu bir havuz, para dolu bir cüzdan, v.s. v.s. dilerim.

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV