Yıl:2 Dönem:2 Sayı:3/15

       

     
  BÜYÜKADA'DA BİR YALNIZ ADAM: ERGÜDER YOLDAŞ

MURAT AK



"Hayatı dev bir sorun, bir denklem, daha doğrusu kısmen biribirlerine bağlı, kısmen de bağımsız bir denklemler yumağı olarak düşünün... Bu denklemlerin çok karmaşık, sürprizlerle dolu olduklarını ve çoğu zaman 'köklerini' keşfedemediğimizi de unutmayın."

Böyle diyor Fernand Braudel hayata dair. İşte bu keşifsizliğimizden dolayıdır ki bir ömrü "orada" tüketiriz kimimiz, kimimiz de "burada". -"orası" ya da "burası" neresiyse, insanoğlu bilmekten aciz-

"Geçmiş hüzün, gelecek endişe yaratır. Benim geleceğim yok ki endişem olsun."

Bir aile dramından dolayı sosyal çevresinden koparak Büyükada'da bir kulübede hemen hemen 15 yıldır inzivada yaşayan besteci/müzisyen Ergüder Yoldaş da bunları söylüyor kendi hayatına dair. Zaten herkesin söylediği de kendi hayatına dair olmaktan başka nedir ki. Başkasına dair söylerken bile başkasında kendimizi söylemekten ibaret değil mi yaptığımız?

Kendisini "toplumdan soyutlanmış bir Robinson Crusoe" sayanlara da "Oradakiler (kentliler) öyle düşünürler. Ama ben ne yaptığımı biliyorum. Yaptığım hala algılanmıyorsa kim soyutlanmış oluyor. Ben mi, onlar mı? Toplumun sağlığı bozuk. İletişim yok. Toplum içinde yaşayanlar da birer Robinson Crusoe." diyerek cevap veriyor. Daha doğrusu sağlam bir duruşla kendinden soyutluyor "oradakiler" diye tasnif ettiği insan yığınlarını. Sanki başkalarıymış gibi oldu. Yanlış anlaşılmasın "oradakiler" denilerek kastedilen insan yığınları biziz. Biz sabah sekiz, akşam beş işçileri yani.

Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu olan Yoldaş, 1939'da İzmir de dünyaya gelir. Ankara Devlet Konservatuvarı'ndan mezun olduktan sonra 1963 yılında eğitimli bir müzisyen olarak profesyonel müzik yaşamına kendi kurduğu "Halikarnas Altılısı Grubu"yla başlar. İkincisi şarkıcı Nur Yoldaş'la olmak üzere iki evliliği vardır ve iki çocuk sahibidir. Ergüder Yoldaş çocuklarının ara sıra Büyükada'da kendisini ziyarete geldiklerini söylüyor. Adada vaktinin çoğunu onların ders notlarıyla ilgilenerek geçirdiğini de ekliyor buna. Hani insanın içinde öğrenme aşkı olmaya görsün. Orada veya burada olmak engel değil.



Büyükada'da bir kulübede yaşıyor. Şehirde olmamayı, şehirden olmamayı tercih etmiş. "Burada tavşanlar ve kaplumbağalar var. Yukarıda da inekler. Ben onlarla konuşurum. Sözümü dinlerler." diyen Yoldaş'ın eskiye dair en büyük özleminin ne olduğuna gelince: "Kurufasülye, kıymalı karnıbahar ve börülce."
"Neden bu hayata küskünlük, bu kaçış?" sorusuna da "Küskünlük ya da hayattan bir kaçış değil bu. Bu bir tercih. Yaşarken burada olmak tercihi." diyerek cevap veren ve modern hayatın yapaylığını eleştiren Yoldaş, Büyükada'da bu ormanda sağlık durumunuz nasıl sorusuna da "sağlıklı insanların sağlık sorunu yoktur. Sağlık sorunu insanlara dışarıdan empoze edilebilen bir şey" demekle yetiniyor.

Pek tabiidir bu cevaplar. Farklı yaşamların faklı dilleri olacaktır. Zaten bu dil uyuşmazlığı yüzünden değil mi bu farklı tercih. Hangi yaşam alanının, yani hangi dilin doğru olduğuna gelince. İçinde yaşadığımız zamanlarda biz şehirli insan yığınları ne kadar doğruysak ve ne kadar doğruyu konuşuyorsak, o da bizden o kadar daha doğru ve o kadar daha doğruyu konuşuyor.

"Anadolu Rüzgarı-Aynalar", "Geçti Dost Kervanı-Kambur Felek" 45'likleriyle ve 1970'li yıllarda bestelediği Sultan-ı Yegah ve Sultan-ı Yegah kaseti içindeki Sa'd Abad ile tanımış insanlar onu. Sultan-ı Yegah'ın sözleri Atilla İlhan'a, Sa'd Abad'ın sözleri ise Nedim'e ait. Ortaya çıktığı dönemdeki baskıya ve toplumsal ortama bağlı olarak dillerden düşmeyen bu iki şarkıyı da o yıllarda Ergüder Yoldaş'a hayat arkadaşlığı yapan Nur Yoldaş seslendirmiş.


Sultan-ı Yegah

Şamdanları donanınca
Eski zaman sevdalarının
Başlar ay doğarken saltanatı
Sultan-ı Yegah'ın

Tende nemli yumuşaklığı
Denizden gelen ahın
Gizemli kanatları
Ruhta ölüm karanlığının

Başlar ay doğarken saltanatı
Sultan-ı Yegah'ın

Atilla İlhan


Sa'd Abad

Bir safa bahşedelim gel şu dil-i na-şada
Gidelim serv-i revanım yürü sa'd abad'a
İşte üç çifte kayık iskelede amade
Gidelim serv-i revanım yürü sa'd abad'a

Gülelim oynayalım kam alalım dünyadan
Ma'i tesnim içelim çeşme-i nev peydadan
Görelim ab-ı hayat aktığın ejderhadan
Gidelim serv-i revanım yürü sa'd abad'a

Nedim


Bestelerinde müzikalite yönünden doğu-batı sentezini oluşturma yolunda ciddi çabalar ortaya koyar Ergüder Yoldaş. Klasik şiirden aldığı ilhamla, Klasik Türk Musikisi'nin derinliklerinden Çağdaş/Batı'lı bir sentez oluşturmayı başarması bestelerini farklı kılmıştır. Hafif Batı Müziği olarak dinlediğimiz Sultan-ı Yegah aynı zamanda musikimizin Sultani Yegah makamında bestelenmiştir. Ve sanatçının diğer birçok bestesi de diğer Türk Musikisi makamlarında bestelenmiştir.

Bu kadar tutunabilmişken bu renkli hayata, 1982'de müziğe dair yaptıklarına son noktayı koymuş ve sonrasında terk-i diyar eylemiştir Ergüder Yoldaş. Ver elini Büyükada. Bu bir "batsın bu dünya" tavrı değil, tersine dünyada daha doğru yaşama çabasıdır ona göre. Hal böyle olunca sormak lazım, biz insanlar, kaçımız feda edebiliriz içinde bulunduğumuz ortamı ideallerimiz uğruna.

Şimdi o hala Büyükada'da yalnız bir adam ve biz kayıp bir bestecinin bıraktıklarıyla yani eserleriyle tanıyoruz onu. Biz şehirlilere düşen bu aykırı duruşa acımak değildir dostlar -ki esas acınacak olan kimdir bilinmez- bu farklı duruş ve varlık tasavvurunu saygıyla karşılamak ve bu aykırı adamın deyimiyle bu tavrı algılamaya çalışmak, onun gerçeğini yakalayabilmektir.

Selam sana Ergüder abi.

Keşke okusaydın bu yazıyı. Ama okumazsın biliriz.


45'likler

"Anadolu Rüzgarı-Aynalar"

"Geçti Dost Kervanı-Kambur Felek"


Diğer



"Sultan-ı Yegah"
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV