Yıl:3 Dönem:2 Sayı:7/19

       

     
 

NAZİFE GÜNGÖR İLE POPÜLER KÜLTÜR VE POPÜLER MÜZİK ÜZERİNE...

MEHMET KAMAN

 
     
  "Popüler" nedir? Popüler olan sizi nasıl etkiliyor? Popüler kültürü, egemen kültüre karşı çıkmış bir mücadele kültürü olarak adlandırabilir miyiz?

"Popüler", "toplumun bütün tabakalarınca (özellikle orta tabaka) benimsenen ve yaygın olarak kullanılan" anlamındadır. Yani bir nevi "halk kültürü" de diyebiliriz. Bunu genelde olumsuz anlamlar taşıyan "pop" (yaygın olmakla birlikte yayvan ve sığ) ile karıştırmayalım.

Medyanın insanları en ücra köşelerde bile yakaladığı ve insanları popüler kültür bombardımanına tuttuğu günümüzde, kendimizi, popüler olandan dışlamak mümkün gözükmüyor.


Popüler, bir ödül müdür, yoksa tehlike mi?

Buna kesin bir yanıt vermek zor. Fakat popülerin kaynağına indiğimizde, halkın kendisiyle yani spontan olarak ürettikleri folklorik ögelerle karşılaşırdık. Ama şimdi bu kaynak kültür endüstrisi ortamında çoğaltılıp, yeniden üretilerek özgünlüğünü kaybetmiş; ticari bir boyut kazanmıştır.


Bu durumda kimler kazanmıştır?

Tabii ki kapitali elinde bulunduran ekonomik seçkinler.


Bu meyanda siz nerede durmaktasınız?

Ben olumsuzlama tarafındayım. Durumu bu ticari (kapitalist) sistem içerisinde değerlendirdiğimizde, popüler kültür, metalaşan (ticarileşen) bir kültürel alan haline gelmiş, özgün boyutundan uzaklaşıp başka bir dünya sunduğunu için anlamını kaybedip tehlikeli bir durum arz eder hale gelmiştir. Bu insan yaşamının kapitalist bir sistem aracılığıyla kuşatıldığı anlamına gelir.


Popüler kültürü egemen kültüre karşı bir mücadele kültürü olarak adlandırabilir miyiz?



Nazife Güngör, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde öğretim üyesi. Aynı zamanda Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde dersler veriyor, iletişim ve popüler kültür konuları üzerinde çalışmalar yapıyor. Güngör'ün yayınlanmış üç kitabı var: Arabesk (Bilgi Yayınevi), Popüler Kültür ve İktidar (Vadi Yayınları), Medya İletişim Kültür (Vadi Yayınları).
Başlangıçta böyle bir şeyden bahsetmek mümkündü. Halkın kendi kültürünü yaratarak aristokrat kesimin karşısında ayakta durmanın bir yolu olarak varsaydığı, kendi eğlence biçimlerini ve ritüellerini ürettikleri, kültürel bir alandı. Bu alan aynı zamanda mücadeleyi, sanatı, edebiyatı ve eğlenceyi de kapsayan bir alandı. Rahatlayıp deşarj olabilmeyle sisteme entegre olmayı da kapsıyordu. Siyahların blues müziği böyle bir gayretin ürünüydü. Yaşam şartlarına ilişkin başkaldırıyı, melankoliyi, şikayeti içeriyordu blues. 1950-60'lı yıllarda görüldü ki, savaş bittikten sonra 'savaşın gençleri' içinde bulundukları düzene başkaldırının yollarını aradılar. Bunu hippiler kıyafetleriyle ve saçlarıyla, 'punk'çılar da müzikleriyle ifade ettiler. Bu başkaldırı giderek kök salan kapitalist sisteme karşı yapılmıştı. Bunun sonucu beklenildiği gibi bitmedi. Bir süre sonra ekonomik gücü elinde bulunduranlar gençlerdeki başkaldırı potansiyeli sonuç alamadan bunun önüne geçtiler. Eğlence mekanları (diskolar ve barlar) açarak gençleri buralara çektiler. Böylece başkaldırı ve protestolar açık mekanlardan kapalı mekanlara taşınmış oldu. Sistem bunlara uyuşturucu, alkol, sigara gibi maddeler sundu. Yani protestoyu eğlenceye, eğlenceyi uyuşukluğa döndürdü. Bırakın başkaldırıyı, gençler yaşamlarını kendi iradeleriyle devam ettirebilecek güçlerini kaybettiler.


Modaya bakışınız nedir?

Moda tamamen ticari bir kavramdır ve önemli bir kazanç alanıdır. İnsanların kendi beğenilerine göre giyinmeleri yerine yapay olarak onlarda oluşturulan ve empoze edilen beğenilere göre giyinmelerini sağlamaktır. İnsanlar, TV tarafından ne sunuluyorsa onu alıp kendi yaşamlarina kopya etmeye başladılar. Herber Marqus'un dediği gibi insanlar mutlak gereksinimleriyle yapay gereksinimlerini birbirine karıştırdılar. Örneğin insanlara Beymen'den giyinince farklı olacaklarını empoze ettiler. Gerçekler birbirine girdi, ayırmak için bize zaman da tanımıyorlar. Tamamen medya kuşatması altındayız.


Popüler müzik dinleyicilerin yaşamlarina ne gibi etkilerde bulunmaktadır?

Ortada büyük bir müzik endüstrisi var ve yapımcısıyla yönetmeniyle çok güçlü bir çark dönüyor. Bu çarkın dönmesi için de yeni parçaların üretilmesi, üretilenlerin çabucak tüketilmesi ve yeniden üretimin yapılması gerekiyor. Kimsenin sanatsal ürün üretelim diye bir kaygısı yok. Top 10'lar da, müzik ödülleri de bunun için.


Müzik seçimi ile sosyo-ekonomik durum arasında direkt bir bağlantı kurulabilir mi?

Evet doğrudan bir bağlantı kurulabilir(di). 1960'lı yıllarda popüler olan "arabesk"de, müzik belli bir grubu temsil ediyordu. Şimdi böyle bir temsil söz konusu değil. Toplumun büyük bir kesimi aynı müzikleri dinliyor, aynı mekanlarda buluşuyor. Kültür endüstrisi herkesi her yerde yakalıyor ve aynılaştırıyor.


Mc Luckhan'ın 'global köyü' gerçekleşti diyebilir miyiz?

Şu anda tam olarak kurulmadı ama ileride gerçekleşebilir. Global olarak baktığımızda Avrupa ile Türkiye arasında çok fark kalmamıştır. Örneğin orada da aynı müzik dinleniyor burada da. Ulusal sınırlar ve toplumsal katmanları aşan bir yaygınlaşma söz konusu. Bu çok uluslu şirketler tarafından da da destekleniyor. Ürünler ulus farkı gözetmeksizin belli ortak paydalara sesleniyorlar.


Popülerin toplumun gündeminden düşürdüğü veya maniple ettiği kavramlar nelerdir?

İnsanlar, medyanın mesaj bombardımanıyla kendi gerçekliklerinden uzaklaştırıldılar. Beklentilerini kaybettiler. Ev kadını, eşiyle olan sorunlarını unutup Brezilya dizilerindeki ailelerin sorunlarıyla ilgilenip onlara üzülmeye başladı. İnsanlar kendilerine ve topluma yabancılaştı. Kendi öz benliğine dönmeleri zaten sistem için de çok arzu edilir bir şey değil. Bilincimiz, bizim olmayan gerçekliklerle işgal altında. Tekniğin gelişmesiyle yapılan her kopya özden biraz daha kopuşu beraberinde getirdi. Kelebek Mobilya'nın koltuk takımıyla bir Wan Gogh tablosu arasında, yeniden üretilmişlik bakımından, hiçbir fark kalmadı. Biriciklik diye bir kavram artık yok. Sanatta hale kalmadı. Meta özelliği ön plana çıkarıldı, insan unsuru ortadan kaldırıldı.


Kitle iletişim araçları toplumsal gerçekliği yansıtmada ne denli başarılıdırlar?

Kitle iletişim araçları (medya)nın toplumsal gerçekliği yansıttığı söylenemez ama gerçekliği çarpıttığı aşikardır. Medya sistemin önemli bir kurumudur ve görevi bu sisteme hizmet etmektir. Kapitalizmin sürebilmesi ticari ilişkilere dayandığı için medyayı bundan ayrı düşünmek mümkün değildir. TV'de her zaman gündem saptırılmaktadır. Çok önemliymiş gibi, falanca mankenin hayatı sunuluyor. Toplumda ekonomi iyi gitmiyormuş, eğitim kötüymüş bütün bunlardan bizleri uzak tutuyorlar. Bizim için önemli olan podyumların dünyası. Yaşadığımız dünya o kadar da önemli değil zaten.


Kitle iletişim araçlarının çoğalması, bir çok ses yerine bir aynılaşma olarak yansıdı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Seçenek çok ama bütün seçeneklerin kaynağı aynı. Yani durum tamamen göstermelik. Alvin Toffler'in Şok isimli kitabında bahsettiği gibi; seçenek çokluğu karşısında bir şok yaşamak! (acaba hangisini seçsem): bu hiç olmayacak, çünkü, seçenekler mevcut sistem içerisinde üretilmektedir.


Pierre Bourdieu'nun "ekran aydınları" nitelemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hangi kanalı açsanız açın aynı tiplerle karşılaşıyorsunuz. Ekonomiyi hep aynı adam yorumluyor mesela. Sanki TV'ye abone olmuşlar. Terry Egleton'un ifadesiyle yazarlar ticarileşmeye başlamışlardır ve kendi ürünlerini ortaya koymak yerine, kulağa göre ağız olma niteliğine bürünmüşler. Bunlar bir bakıma dönen çarkın sözcüleridir. Zaten farklı olsalardı, orada işleri olmazdı.


Okuyuculara son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Popüler kültürden kurtulmak mümkün gözükmüyor ama hiç değilse neyi alıp, niçin tükettiğimizi düşünelim. Ticari dünyanın bize empoze ettiği fikirleri bilinç süzgecinden geçirelim. Yoksa birileri bizim adımıza yaşar ve biz sadece hayal ederiz. Sonuç olarak, ne istediğimizi bilip nasıl bir dünyada yaşadığımızı sorgulamalıyız.


Teşekkürler...
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV