Yıl:3 Dönem:2 Sayı:7/19

       

     
 

MERCAN DEDE İLE MÜZİĞİ ÜZERİNE...

MEHMET KAMAN

 
     
  Aşağıda okuyacağınız röportaj, 18 Nisan 2002 tarihinde Bilkent Oteli Sakarya Salonu'nda Mercan Dede ile grubu Secret Tribe'ın vereceği bir konser öncesinde ve "Nar" isimli albümünün arefesinde gerçekleştirildi.


Elektronik müzik ve sufi ritimler. Bu iki müzik türünü bir potada eritmeyi nasıl başarıyorsunuz? Kanun, vurmalı çalgılar, elektro keman ve elektronik ritimler... Niçin böyle bir sentez yapmayı düşündünüz?

Öncelikle yaptığım müzik akademik bir müzik değil. Çok samimi, yaşadığım hayatla ilgili bir müzik. Sonuçta sanatçının yaşadığı ortamdan etkilendiği ve etkileşim içinde olduğu bir gerçek. Türkiye'de doğdum ve Amerika'da yaşıyorum. Hayatımda doğunun ve batının elementleri var. DJ'likten dolayı elektronik müzik, ney üflememden dolayı da sufi müziğe yatkınlığım var. Aslında bu ikisinin ortak özellikleri olduğunu düşünüyorum. Mesela Anadolu'da bir çoban, kavalını üflerken bunu stüdyo ortamındaki gibi bütün seslerden soyutlanarak gerçekleştirmiyor. Arka planda rüzgar ve koyun çanının sesi yine su şırıltısı ona eşlik ediyor. Ben de elektronik ortamda bu sesleri ney taksiminin içerisine koyabiliyorum. Bu anlamda elektronik müzik güzel bir vasıta. Özellikle de müzik dilini özgürleştirmek adına çok önemli bir müzik türü. Ama bütün bunların ötesinde aynen semazenin bir ayağı merkezde sabit diğer ayağıyla çevreyi dolaştığı gibi bizim de bir ayağımız Türkiye'de diğer ayağımızla tüm dünyayı dolaşmaya çalışıyoruz.


Bir söyleşide "dervişin bulunduğu mekan onun dergahı olur" diyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?

Sınırlı anlayışımla anladığıma göre tasavvufun özünde maddi olan her şeyin geçici olduğu, aslolanın maddenin altındaki mana, yani manevi olarak var olan "Bir"in olduğudur. Bu anlamda ne mekanlar önemli ne de sazlar. Neyle hiç de ulvi olmayan müzikler de çalınabilirken; gitarla da tekbir çalınabilir. Mekana anlamını veren onun içerisinde yapılandır. Tasavvufun özü aşktır. Ve aşk da hiç bir şeyle sınırlı değildir. Yaradılışın sebebidir aşk. Aşkın olmadığı bir yer gösterirseniz ben orada ney üflenmez diyebilirim. Ama bu imkansız, aşığın bulunduğu her yer ibadet yeridir. Bunun en güzel örneğini Mevlana'nın hayatında görüyoruz. Sahaflar çarşısında yürürken çekiçle demire vurma sesinden sema etmeye başlıyor ve o mekan dergah haline geliyor. Bundan şunu anlıyoruz; mekana anlamını veren insanın kendisidir.


Üflediğiniz ney nameleriyle dinleyenlere ne anlatıyorsunuz?

Mesnevi'de anlatıldığı gibi; neyin hikayesi insanın hikayesidir. Vatanından koparılması; insanın dünyaya gönderilmesi, güzel bir ses verir hale gelmesi; insanın iyi bir düzeye gelmesi, güzel şeyler söyleyip sevgiyi aşkı ifade etmesi, bir ustanın elinde vücudunda delikler açılması ve ustanın nefesinin içerisine dolması; buna hayat da diyebiliriz. Sonuçta ben neyle kendimi ifade etmeye çalışıyorum. Ney üflemekten çok hoşlanıyorum ve neyle aramda bir dostluk var. Bu ikimizin arasındaki muhabbet ve tamamen bize ait, hiç bir iddiası yok. Niyazi Sayın gibi neyin en büyük üstadlarının yaşadığı topraklarda güneşin önündeki mum mesabesindeyim.


Dünyanın çeşitli yerlerinde konserler düzenlediniz. Şimdi de bir turne için Türkiye'desiniz. Yaptığınız müziğe ilişkin aldığınız tepkiler nasıl? Dünyanın diğer yerlerindeki dinleyicilerle Türkiye'de düzenlediğiniz konserlerdeki dinleyiciler arasında ortak nokta ya da bir fark gözlemlediniz mi?



Mercan Dede, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Amerika'da yaşıyor. Sufi Dreams (Zihni Müzik), Journey of Dervishes (Doublemoon Records) ve Seyahatname (Doublemoon Records) adlı üç albüm çıkardı. 1 Haziran itibariyle de "Nar" isimli albümü müzikseverlerle buluşacak.
Çok ilginçtir, Avrupa turnesinden geliyoruz, Türkiye'de de çok değişik kesimler ve değişik yaş gruplarından insanlar bizi dinlemeye geliyor. Değişik müzik zevklerine sahip insanlar; dans müziği, rock, punk... dinleyen insanlar, yaşlılar ve gençler. Bu insanlar çok farklı kültürlerin insanları olmalarına rağmen aynı mekanlarda, gerilim olmaksızın bulunmaları ve aynı mekanı dostça paylaşmaları. Bu çok önemli. Avrupa'dan aldığımız tepkiler ise; onlar cazz ve elektronik müziğe bizden daha yakınlar. Kanun gibi bir enstrümanın cazz müziğine bu kadar uyabileceğini tahmin etmiyorlardı. Konserlerde Hugh, keman çalmaya başlıyor, insanlar onu hayranlıkla izliyor. Ardından Göksel ona kanunla cevap verince herkes şöyle bir doğrulup bakıyor. Çünkü bir doğu müziği enstrümanı hem tını olarak hem de icra olarak batının en önemli icracılarından biriyle inanılmaz derecedeki uyumu onları çok etkiliyor. Batılılar proje olarak bugüne kadar dinledikleri en yeni projelerden bir tanesi olarak görüyorlar.


Türk müziğinin dünyadaki yeri neresi? Daha da ileri gidebilmesi için yapılması gerekenlere nelerdir?

Makam müziği olarak klasik, tasavvuf ve halk müziğini alırsak, dünyanın en önemli müzik kollarından biri Türk müziğidir ve en güçlü müzik gelenekleriyle boy ölçüşebilecek bir müzik türüdür. Türk müziğinde yeniliğe kesinlikle ihtiyaç yok. Geleneksel müziği aynen korumakla birlikte, gelişmesi için müzisyenlerimizin batı müziğini iyi bilmeleri gerekiyor. Batı müziğini bilmeniz sizin için çok iyi bir referans oluyor. Bunun en güzel örneği Nusrat Fateh Ali Khan. Qawwali geleneksel müziğinin en önemli temsilcilerinden birisi ama gerçek anlamda Pakistan Müziği denildiğinde akla ilk o geliyor. Bugün Avrupa'da, Amerika'da ve tüm dünyada Mevlana'nın, Hz. Ali'nin şiirleri dinleniyorsa bunda Ali Khan'ın Realworld'la yaptığı albümlerin ve Massive Attack, Peter Gabriel ve Michael Brook ile yaptığı çalışmaların etkisi büyüktür. Bu anlamda geleneksel müziği genç kuşaklara aktarmak ve daha da ileriye götürmek için sentezler üzerinde çalışmamız gerekiyor.


Secret Tribe Projesi'nden memnun musunuz? Bu grubu nasıl oluşturdunuz?

Bu grup Mercan Dede Ensamble'yi oluşturan müzisyenlerden oluşuyor. Ama o gruptayken çizgimiz geleneksele yakındı, elektronik tınılar vardı ama geleneksel icra tarzına daha yakındı. Biz şunu farkettik; müzisyenler kendi sazlarında çok usta oldukları halde geleneksel icra tarzının dışında açılımlar yapmak istiyorlar, ben de aynı şeyi düşünüyordum. Ama hepsinden önemlisi grubun ortak bir gönül dili var. Hepsi sazlarında çok usta sanatçılar oldukları halde çok mütevazi insanlar. Çoğu zaman solo yapmaları için onları arkalarından ittiriyorum. Her proje için de gönül birliğinin şart olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bir araya geldik, sohbet ederken dahi o ortaklık herkes tarafından farkedildi. İlk konsere çıktığımızda anladık ki bu doğru grup. Hoşsohbet insanların bir araya geldiği ortamlarda sohbet konusunun hiç önemi yoktur. Ben bu sanatçılarla aynı sahneyi paylaşmaktan inanılmaz derecede mutluluk duyuyorum.


Keyif alarak dinlediğiniz, çalışmalarını takip ettiğiniz sanatçılar kimler?

Türkiye'de öncelikle neyzen Niyazi Sayın Hoca. Onu hayatım boyunca dinleyeceğim. Klasik kemençede İhsan Özgen çok çok değerli bir sanatçı. Bu yüzyılın en önemli gazelhanlarından birisi; Kani Karaca. Tanburi Cemil Bey'e ait ne varsa dinliyorum. Yeni kuşaktan Erkan Oğur'u dikkatle takip ediyorum, yine genç kuşaktan da Göksel Baktagir'in deneme çalışmalarını dikkatle takip ediyorum. Bunların dışında arşiv kayıtlarını, özellikle de Muharrem Ertaş ı dinliyorum. MFÖ'nün Mazhar'ını çok önemli buluyorum. Yurtdışından da Nusrat Fateh Ali Khan'ı çok önemli buluyorum ve bütün albümlerini tekrar tekrar dinliyorum. O beni çok etkiledi. Ayrıca Şeceryan, Alim Qasimov, Aliyef, Ömer Lütfi... sabaha kadar saysam bitmez.


Sufi Dreams, Journey Of Dervishes ve Seyahatname. Kendinizi en iyi ifade ettiğinize inandığınız albüm hangisi? Bu albümlerde insanlara ne anlattınız?

Bunlar bir üçleme oldu. Sufi Dreams'de bir rüya görüldü. Journey Of Dervishes'da o rüyalardaki seyahate çıkıldı. Seyahatname'de de o seyahat gerçekleştirildi ve seyahat tamamlanmış oldu. Bunları birbirinden ayırmak çocuklarınızı birbirinden ayırmak gibi bir şey olurdu. Hepsinden bir şeyler öğreniyorsunuz.


Bundan sonra hazırlayacağınız albümün içeriğinde neler var? Albümünüz ne tarzda olacak?

Son albümün kayıtları yeni bitti. Albümü Secret Tribe ile birlikte yaptık. Albümün ismi "Nar", anlamı Farsça'da "ateş", Türkçe'de ise bereketli bir meyve. Albümün yapısı biraz girift, akustik ve vokal ağırlıkta. Diğerlerine nazaran isminden de anlaşılacağı gibi ateşli yani hareketli. İçinde Fransız bayan sanatçı İser'in iki vokali bulunuyor. Bizden de Naathan Yunus Abi'nin iki gazeli var. Mercan Dede ile DJ Arkın'ın buluştuğu bir albüm diyebiliriz.


Teşekkürler...
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV