Yıl:3 Dönem:2 Sayı:8/20

       

     
  DOĞAÇLAMA*

DEREK BAILEY



İlginç bir yeri vardır doğaçlamanın tüm müzik etkinliklerinin içinde; etkinliklerin en çok yapılanı olduğu halde en az anlaşılmış olanıdır. Bugün müziğin neredeyse her alanında yer aldığı halde hakkındaki bilgi yok denecek kadar azdır. Bu belki de kaçınılmazdı, belki doğrusu da budur. Doğaçlama sürekli değişir ve yeniden uyarlanır, hiçbir zaman sabit olmaz, çözümlemeye ve kesin tanımlamaya gelmez, özü gereği kuramsal değildir. Bundan da öte, doğaçlamayı tanımlamak için yapılan her türlü girişim bir bakıma yanıltıcı olmaya mahkumdur. Çünkü doğaçlamanın ruhunda öyle bir şey vardır ki belgeleme düşüncesiyle çelişir ve belgeleme amaçlarına ters düşer.

"Aklına estiği gibi çalmak"tan "anında beste"ye kadar pek çok deyişle tanımlanan doğaçlama, insanın gözünde çoğu zaman bir müziksel hokkabazlık, şüpheyle bakılan bir kestirme yol, hatta zararlı bir alışkanlıktır. Doğaçlamanın en zor barınabileceği yerlerden biri batı müziğindeki varlığıyla ilgili olarak E. T. Ferand, "Batı Müziğinin Dokuz Yüzyılı Boyunca Doğaçlama" adlı kitabında şöyle diyor: "Şarkı söylerken ve çalarken ki bu doğaçlama yapma keyfine, müzik tarihinin hemen hemen her aşamasında rastlanır. Bu her zaman yeni formların yaratılmasında büyük bir güç olmuştur ve bir müziksel çalışma eğer kendini kuramsal veya pratik kaynaklarla sınırlı tutup, yaşayan müzik pratiğindeki doğaçlamayı göz önüne almazsa, eksik hatta çarpık bir tablo sunmaya mahkumdur. Çünkü doğaçlamadan etkilenmemiş bir alan, hiçbir müzik tekniği ya da kompozisyon formu yoktur."

İslami müziğin büyük bir kısmı, blues, Türk müziği, pek çok Afrika müziği ve vokal doğaçlamanın, kiliselerden Kahire pazar yerlerine varıncaya kadar değişik kültürel ortamlarda yeşermiş biçimleri vardır. Müzisyen doğaçlamacılar arasında, doğaçlamanın ne olduğu hakkında sayısız spekülasyon yapılır, fakat Ella Zonis, Klasik İran Müziği adlı kitabında şöyle diyor: "İranlı müzik kuramcıları, doğaçlamayı sezgisel bir şey olarak gördüklerinden ondan yazılarında bahsetmezler", sonra da şöyle devam ediyor: "Bu alandaki bir başka engel de uygulamanın kuramı ile uygulamanın uygulaması arasındaki açık çelişkidir." Müzisyenle icra hakkında konuştuktan sonra, sıra söylediklerini çalmaya geldiğinde bambaşka şeyler çalındığına şahit olunmuştur. Zanis, İran müziğini inceledikten sonra şu sonuca varıyor: "Tüm yapılanları anladıktan sonra, icracıların bütün bunlarla bağlı olmadığını da unutmamalıyız. Çünkü İran müziğinde çalgıcının ve dinleyicinin duyguları icranın asıl temel faktörleridir. Müzisyen çalış anında çalışına yön veren işlemleri hesaplamaz. Zihnin rasyonel olmayan bir bölgesi yardımıyla çalar daha çok... Yani icracı "uygulamanın kuramına" göre değil "uygulamanın uygulamasına" göre, sezgisel olarak çalar ve bu çalışta geleneksel kurallarla icranın anlık ruh hali ve duygusal gereksinimleri birleşir."

Doğaçlama sözcüğünü aslında doğaçlamacı müzisyenler pek kullanmazlar. Bu, doğaçlamanın yaygın olarak kabul edilmiş çağrışımlarından ötürüdür; hazırlıksız ve düşüncesiz, tamamen ayak üstü, uçarı ve önemsiz, tasarı ve yöntemden yoksun bir şey olduğuna dair çağrışımlardır bunlar. Doğaçlamacılar bu çağrışımlara karşı çıkarlar, çünkü kendi deneyimlerinden onun doğru olmadığını bilirler. Bilirler ki doğaçlamadan çok beceri ve bağlılık isteyen, hazırlık, eğitim ve kendini adama isteyen başka müziksel faaliyet yoktur. Bu yüzden bu sözcüğü bir kenara iterler ve bazı çevrelerde neredeyse küfür haline gelmiş bu şeyle bir görülmemeye çalışırlar. Çünkü onların çalışmalarının derinliğini ve karmaşıklığını tamamen yanlış aksettirdiğini anlamışlardır.

--------------------

* Dergimizin bu sayısında Derek Bailey'in Pan Yayıncılık'tan çıkan Doğaçlama isimli kitabının "Giriş" kısmını aktardık. Gelecek sayılarımızda doğaçlama hakkında daha geniş bilgi aktarmaya çalışacağız.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV