Yıl:2 Dönem:2 Sayı:3/15

       

     
  AYIN DOSYASI:

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ - ORTA DÜNYA

Hepsine hükmedecek bir yüzük, hepsini o bulacak
hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak.

Uzun yıllar boyunca yukarıdaki satırlar, dünyada 100 milyondan fazla okurun hayal gücüne ilham verdi ve rüyalarını şekillendirdi. Bu kelimeler ilk kez 1954 yılında yayınlandı. J.R.R. Tolkien'in yazdığı "Yüzüklerin Efendisi" adlı 3 bölümlük serinin ilki olan "Yüzük Kardeşliği" yayınlandığında, bu çalışma farklı kuşakları derinden etkiledi. Birçok insan için bu kitap iyi ve kötü savaşının en iyi örneğiydi. Dünya çapında yapılan birçok araştırmada 'asrın kitabı' seçildi. 

"Toprağın içinde bir delikte, bir hobbit yaşardı..." diye başladı efsane. Bugün, İncil'den sonra en fazla okunanlar arasına girdi Yüzüklerin Efendisi.

John Ronald Reuel Tolkien, Güney Afrika Bloemfontein'da 3 Ocak 1892'de, İngiliz bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu, 1895'te, temelli döndükleri İngiltere Birmingham'da geçti. Güney Afrika'da kalan baba Arthur Tolkien'in ölümü üzerine Sarehole'a yerleştiler. Bu köy, Ronald'da derin etkiler birakacak ve ömrünün kısa bir süresini burada geçirmesine rağmen hayallerinde yarattığı 'hobbit diyarı' Shire ile defalarca Sarehole'u ziyaret edecekti. Sarehole'da, Tolkien'i etkileyen sadece yemyeşil doğası değildi, kardeşi Hillary ile her gittiklerinde bir macera gibi gelen Cole Bank Road değirmeni, devamlı kendilerini kovalayan değirmencinin oğlu ve gizemli Moseley bataklığı da Ronald üzerinde derin izler biraktı.

J.R.R. Tolkien, sırasıyla, King Edward's okulu, St. Philip's gramer okulu, ve Oxford Üniversitesi'nde eğitim aldı. King Edwards'da klasik diller başarı ödülü kazanan Ronald, Anglo-saxon ve orta İngilizce ile tanıştı. Bu sırada, dil yeteneğini geliştirerek peri masallarına veya elf insanlarına ait dediği 'yeni diller' icat etmeye başladı. Oxford'da İngiliz dili ve edebiyatı okurken, Birmingham'da tanışmış olduğu Edith Bratt ile evlendi. Mezun olduktan sonra, 1915'te İngiliz ordusuna katıldı ve Somme savaşında yer aldı. Bu savaşta, en yakın üç arkadaşından ikisini kaybetti. 1917'nin büyük bir kısmını 'siper bunalımı'ndan dolayı hastanede geçirdiği için ordudan ayrılmasına izin verildi.

Savaştan sonra, New English Dictionary'de görev aldı ve bu sırada, mitolojik ve efsanevi bir devreyi anlatan "The Book of Lost Tales"ı (Kayıp Öyküler Kitabı) yazmaya başladı. Bu kitap, zaman içinde "The Silmarillion" olarak tanındı. Tolkien 1920'de Leeds Üniversitesi'nde, 'İngiliz dili okutmanı' görevini aldı. Bu unvanı aldıktan 4 sene sonra, profesörlüğe yükseltildi. Oxford'daki yıllarında, büyük bir özen ve istekle çalıştı. O zamana kadar bilinen en başarılı filoloji uzmanlarından biri oldu.

Çocuklarının sayısının dörde ulaşmasıyla, mitolojik hayal gücünü evde kullanmanın iyi bir fikir olduğunu gördü. Bu sıralarda, çocuklarına "hobbit" hikâyeleri anlatmaya başlayan Tolkien'in efsanesinin başlangıcı ve keşfi ilginç bir hikâyedir: Oxford'da sınav kâğıtlarını kontrol ederken boş bir kâğıda o ünlü açılış cümlesini yazdı Tolkien: "Toprağın altında bir delikte, bir hobbit yaşardı." Öğrencilerden 10 yaşındaki Rayner Unwin, bunu yayımcı babası Stanley Unwin'e gösterdiğinde, benzeri görülmemiş bir başarıya ulaşacağını tahmin etmemişti. Basımından bir yıl sonra, "Hobbit" çocuk edebiyatı dalında New York Herald Tribune ödülünü kazandı ve klasikler arasına girdi. Roman, bu beğeninin yanı sıra olumsuz tepkiler de aldı. Oxford'da profesör olan Tolkien'in, nasıl olup da böyle bir masal kitabı yazdığını sorguladı bazı eleştirmenler ve okuyucular. Ama olumsuz eleştiriler bir işe yaramadı ve "Hobbit" kısa zamanda popüler oldu.

Stanley Unwin, Tolkien'e "Hobbit"in devamını yazmasını önerdiğinde, Tolkien, "Yüzüklerin Efendisi"ni yazmaya başlamıştı. Tamamlanması 12 yıl süren bu kitabı, emekliye ayrılmadan önce yayımlandı. 1954 yılında destansı "Yüzüklerin Efendisi"nin ilk iki bölümü ve bir sonraki yıl da üçüncü bölümü İngiltere'de yayınlandı. Roman "Hobbit"den çok daha fazla ilgi çekti. Bir kısım eleştirmen tarafından da şiddetle eleştirildi. Emekli olduktan sonra Bournemouth'a yerleşti. 1971'de eşinin ölümünden sonra tekrar Oxford'a döndü. 2 Eylül 1973'te öldü. 1977'de "Silmarillion" oğlu Christopher tarafından yayınlandı. Christopher Tolkien, 1980'li ve 90'lı yıllarda, babasının yarım kalmış elyazmalarını yayınlayarak eksiksiz bir 'Orta Dünya' tarihi meydana getirdi.


Orta Dünya

Tarihçe

Tolkien'in eserlerinde yer alan Orta Dünya'nın tarihçesi o kadar geniştir ki, belirli zaman çizelgeleri, illüstrasyonlarla anlatılması Tolkien hayranlarının ilgisini çekecektir. Orta Dünya'nın tarihçesini, Dünya'nın yaratılışından, Yüzük Savaşları'ndan kısa bir süre sonra sona eren güneşin üçüncü çağına kadar sekiz ana çağ olarak anlatacağız. Bu aralık 37.000 yıllık sürekli bir dönemi içermektedir. Amacımız bu çağları ve içinde geçen olayların kronolojisini sade bir çerçeve içerisinde sizlere iletmek. Konu ile ilgili detaylı bilgiye David Day'in, Tolkien - The Illustrated Encyclopedia adlı eserinden ulaşabilirsiniz.


Arda'nın yaratılışı

"Her şey sadece karanlık ve büyük bir boşluk halindeydi. Bu boşluğun içinde sadece Eru, yani tek varlık, Ilúvatar vardı. Ilúvatar'ın ilk düşünceleri Ainur'u, kutsal varlıklar olarak bilinen tanrılar soyunu yarattı. Ilúvatar, yarattığı tanrılara kendi ruhundan ve sönmez ateşinden sonsuz hayat verdi. Onlar için boşlukta, sonsuz odalar olarak bilinen bir saray inşa etti. Onlar, burada şarkı söylemeyi öğrendiler ve kutsal bir koro oluşturdular. Ainur'un tanrısal müziğinden, boşlukta dönen küresel bir kutsal görüntü oluştu..."

Arda, şarkılarla yaratılmış ve yaratılışında, kavga ve uyumsuzluk şarkıları söyleyen şeytanî ruh Melkor dahil, tüm tanrısal varlıklar rol oynamış. Ainur'un müziği yalnızca bir görüntü yaratmış fakat bilinen dünya, Eä, Ilúvatar'ın sönmez ateşin gücünün sözü ve emri ile yaratılmış. Böylece ilk görüntü madde ve gerçeklik kazanmış. Sonra, bu dünyanın yaradılışında daha önemli roller oynamış olan Ainur, bu dünyaya inmiş.

Bu Tolkien'in, Arda adını verdiği dünyanın yaratılışını nasıl anlattığını gösterir. Bu ilginç şekilde uçucu ve müziksel bir düşüncedir. Aynı zamanda, Ainur'un dünyaya ilk kez vardığı zaman, dünyayı şekillendirecek gücün kendileri olduğunu anlamaları, iki aşamalı bir yaratılış sürecini göstermiştir. Müzik ve görüntü, geleceği şekillendiren basit ana temalar olmuştur. Arda'nın şekillenmesi ve tarihinin oluşumu çok daha zor bir iştir.

Tolkien, Ainur'un büyük bölümünden, Ilúvatar ile birlikte sonsuz odalarda kaldıkları için bir daha bahsetmez. Tolkien yalnızca dünyaya inerek fiziksel varlıklara bürünen tanrısal ruhlarla ilgilidir. Bunlar doğanın bileşenleri ve güçleri haline gelmiş ve aynı zamanda fiziksel biçim, kişilik, cinsiyet ve birbirleri ile akrabalık kazanmışlardır. Arda'ya inen Ainur, iki sınıfa ayrılmıştır: valar ve malar - yanı tanrılar ve yarı-tanrılar.

Rüzgârların kralı Manwë; yıldızların kraliçesi Varda; denizlerin efendisi Ulmo; ağlayan Nienna; demirci Aulë; meyva veren Yavanna; ormanların efendisi Oromë; genç Vána; ölülerin bekçisi Mandos; dokumacı Vairë; rüyaların efendisi Lórien; iyileştirici Estë; güreşçi Tulkas; dansçı Nessa; ve daha sonra karanlık düşman Morgoth olarak adlandırılacak olan Melkor. Malar daha kalabalık olmakla birlikte, Tolkien tarihçesinde bu ölümsüz varlıklardan yalnızca birkaçının adı geçmektedir: Manwë'nin sözcüsü Eönwë; Varda'nın nedimesi İlmarë; dalgaların Ossë'si; durgun denizlerin Uinen'i; Sindar (elf) kraliçesı Melian; güneş Arien; ay Tilion; yüzüklerin efendisi Sauron; balrogların efendisi Gothmog; vampir Thuringwethil; örümcek Ungoliant; kurtadam Dragluin; ırmağın kızı Goldberry; İarwain ben-adar (Tom Bombadil); ve beş büyücü Olórin (Gandalf), Curunir (Saruman), Aiwendil (Radagast), Alatar, Pallando ancak dünya varolduktan ve Ainur dünyaya indikten sonra, Arda'da zaman başlar. Arda tarihinin büyük kısmında zaman ölçümünde kullanılabilecek güneş ve ay henüz yaratılmamış olduğundan, Tolkien valarian yılları ile valarian çağlarını kronolojik ölçüt olarak kullanır. Tolkien, her valarian yılının 10 insan yılına ve her valarian çağının 100 valarian yılına, yani 1000 insan yılına eşit olduğunu belirtmektedir. Tolkien'in farklı yazılarında çeşitli olaylar ve tarihleri konusunda bazı çelişkiler bulunmakla birlikte, Arda'nın yaradılışından, yüzük savaşından hemen sonraya rastlayan güneşin üçüncü çağının sonuna kadar 37 valarian çağı yani 37.063 ölümlü yılı geçmiştir. Bu uzun çağlardan ilk birkaçı, yeni gelmiş olan güçlerin Arda'yı şekillendirmesi sürecini oluşturmuştur. Arda'nın gerçek şekillendirilmesi başladığında, Ainur'un müziğindeki uyumsuzluk, şeytani Vala Melkor tarafından yönetilen bazı maar ruhları büyük bir anlaşmazlığa neden olmuştur. İlk savaş olarak bilinen bu anlaşmazlık sonucu, Arda'nın doğal simetri ve armonisi bozulmuştur. Melkor sonunda sürgüne gönderilmişse de, Arda'nın denizleri ile karaları yarılmış ve yırtılmış ve Arda ilk düşünüldüğü gibi ideal dünya olma olasılığını sonsuza dek yitirmiştir.


Lambalar çağı

Quenta silmarillion ile Tolkien'in yıllık ve kronolojilerinin diğer yayınları ambarkanta ile valinor yıllıklarına göre, Arda'nın yaradılışı ve şekillendirilmesinin ardından, ilk savaşta Arda'nın zarar görmesine karşın, Vaların dünyayı güzel doğal harikalar ve harmoni ile doldurdukları lambaların çağları olarak bilinen dönem başlar. Vaların dünyayı aydınlatmak için yarattığı iki devasa büyülü lamba bu çağlara ismini vermektedir.

Bu altın lambaları, altın kâseleri döken demirci Aulë tarafından yapmış ve rüzgârların kralı Manwë'nin eşi yıldızların kraliçesi Varda içlerine ışığı yerleştirmiştir. Diğer Vaların birlikte çalışması ile bu lambalar tüm dağlardan daha yüksek birer sütunun üzerine yerleştirilmişlerdir. Lambalardan biri Orta Dünya'nın kuzeyinde Helcar adı verilen içdenizin ortasına yerleştirilmiş ve Illuin olarak adlandırılmıştır. Diğer lamba ise Orta Dünya'nın güneyindeki Ringil adı verilen içdenizin ortasına yerleştirilmiş ve Ormal olarak adlandırılmıştır.

Lambaların çağlarında, Arda'nın tam ortasında yer alan büyük göldeki Almaren adasında, ilk Valar krallığı kurulmuştur. Bu krallıkta yer alan güzel Valar ve Malar sarayları ve kuleleri, görülmeye değer yapılardı ve bu dönemde dünya mutluluk ve ışıkla dolmuştu.

Arda'nın ilkbaharı olarak da bilinen dönemde, meyva veren Yavanna, büyük ormanlar ve geniş otlaklar yaratarak bunları pek çok narin, güzel ve kara su yaratığı ile doldurdu.

Bu dönemde kurulan tek krallık Almaren değildi. Uzak Kuzey'de kötü Malar ruhları yeniden bir araya geldiler ve Melkor Arda'ya geri döndü. Valar dinlenirken, Melkor gizlice, kuzeyde büyük bir sura benzeyen Demir dağları'nı yarattı ve bunların altında kötülüklerin kalesi Utumno'yu kurdu. Bu sığınağı kullanarak, sular ve ormanlar yavaş yavaş zehirledi ve Vaların yarattıklarına zarar vermeye başladı. Yavanna'nın güzel yaratıkları şekil değiştirip kan isteyen canavarlar haline geldiler. Sonunda yeterince kuvvetlendiğine inanan Melkor kötü ordusu ile Valara saldırdı. Onları hazırlıksız yakalayarak, büyük lambaların üzerinde durduğu devasa sütunları yıktı; dağlar devrildi ve lambaların ateşi dünyaya yayıldı. Bu kargaşada Almaren krallığı tamamen yok oldu.

Bu korkunç kavgada, Arda'nın ilkbaharı sona erdi ve dünya, yerin yok edici ateşleri, yer sarsıntılarının yarattığı kargaşa ve yükselen denizler hariç bir kez daha karanlığa gömüldü. Dünyanın tamamen yok olmasını engellemek ve bu büyük kargaşayı sona erdirmek için Vaların tümünün gücünü bir araya getirmesi gerekti. Bu kargaşanın ortasında Melkor'la savaşmak ve daha fazla yıkıma yol açmak yerine Valar, Almaren ile Orta Dünya'yı tamamen terk ettiler. Batıya giderek daha sonra ölümsüz topraklar diye adlandırılan büyük kıta Aman'a yerleştiler. Böylece lambaların çağları, Vaların batıda yeni bir krallık kurması ve Orta Dünya'nın yıkılmış topraklarını Melkor'un kötü güçlerine bırakılması ile sona erdi.


Ağaçlar çağı

Büyük lambalar ile Almaren krallığı yok edildikten sonra Valar, batıdaki Aman kıtasına giderek Valinor yani Valar ülkesi adını verdikleri yeni bir krallık kurdular. Bu topraklarda kendilerine yer seçerek, saraylar inşa ettiler, bahçeler yaptılar. Bu arada Valimar yani Vaların evi adı verilen surlarla çevrilmiş, altın ve gümüş kubbe ve kuleler ile çan sesleriyle dolu bir şehir de inşa ettiler.

Valimar'ın batıdaki altın kapıları önündeki yeşil bir tepede Valar, iki sihirli ve büyük ağaç yetiştirdiler. Bunlar dünyada yetişen en büyük iki ağaçtı ve altın Laurelin ve beyaz Telperion olarak adlandırılmışlardı. Tolkien'in kronolojisinde kafa karıştırıcı bir nokta da bulunmaktadır, çünkü ağaçların çağları yalnızca ölümsüz topraklar için geçerlidir. Anlatıldığına göre, Valar Aman'a varır varmaz Morgoth ve emrindekileri uzak tutmak amacıyla Pelóri dağları adı verilen bir duvar yaratmışlardır. Dünyadaki en yüksek dağlar olan bu duvar, gerçekten de Valinor'u işgalden korumuş fakat ağaçların ışığına geçit vermeyerek Arda'nın geri kalan kısımlarını karanlıkta bırakmıştır.

Bu nedenler ağaçların çağlarından bahsederken aslında paralel zaman sistemleri söz konusu hale gelmektedir. Ölümsüz topraklar ağaçların ışığında mutlulukla dolarken, Orta Dünya, her biri on bin ölümlü yılı süren iki dönem geçirmiştir: karanlık çağlar ve yıldızların çağları.

Ölümsüz topraklarda ağaçların çağları da iki döneme ayrılmıştır. Bunlardan on Valarian çağı ya da 10.000 ölümlü yılı süren ilki, Valinor'un mutluluk çağı olarak bilinmektedir. Bu dönemde Valar ve Malar rahatlık içinde yaşamışlar ve sarayları ile evleri gittikçe büyümüş ve güzelleşmiştir. Manwë kartalları, yavanna entleri ve aulë cüceleri (dwarves) yaratmıştır. Gerçekten de Valinor'da mutluluk dolu olan bu dönemde, Pelóri dağlarının oluşturduğu duvarın diğer tarafında kalan Orta Dünya'da ise Melkor'un korkusu ve kötülüğünün hüküm sürdüğü karanlık çağlar yaşanmıştır.

Bunu izleyen on Valarian çağı için, hem Valinor hem de Orta Dünya'da meydana gelen olaylarla ilgili olarak daha fazla bilgi bulunmaktadır. Kutsanmışların öğle-üzeri olarak bilinen ağaçların çağlarının bu ikinci dönemi, Orta Dünya'da ise yıldızların çağları olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde gökyüzünün kraliçesi Varda, Orta Dünya'da üzerindeki yıldızlara yeniden ışık vererek elflerin uyanmasını sağlamıştır.

Yine bu dönemde, elflerin uyandığı ve Melkor'un elfler arasına karışarak onları kölesi halinde getirmeye, öldürmeye veya kötülüğe çekmeye çalıştığı haberi ölümsüz topraklara ulaştığında, Valar bir savaş kurulu topladılar. Valar ve Malar, şiddetle, intikam melekleri gibi Orta Dünya'ya geldiler ve Melkor'un ordularını önlerine kattılar.

Güçlerin savaşı olarak bilinen olayda, pek çok çatışma ve düello yapıldı ve Valar Utumno'yu tamamen yok ederek zalim Melkor'u kuyularından çekip çıkardılar. Bu olaydan sonra Melkor, Valinor'da tutsak olarak tutuldu ve kırılmaz zincirlerle bağlandı. Arda barışı olarak bilinen bu dönem, Valinor'da ağaçların çağları ile Orta Dünya'da yıldızların çağının kalan kısmının büyük bölümü süresince devam etti.

Bunlar elf soyunun, Melkor'un kötü öfkesinde uzak geçen güzel yılları idi ve bu seçilmiş insanlar rahatlık içinde yaşayarak gittikçe güçlendiler. Güçlerin savaşının ardından valar, elfleri gelerek kendi ışıklı dünyalarında yasamaya davet ettiler. Bu göç, valar'ın çağrısına uyan elfler yani eldar'ın büyük yolculuğu olarak bilinir.

Büyük yolculuk pek çok elf şarkısının ana temasını oluşturur, çünkü bu yolculuğu gerçekleştirmek için büyük çaba sarf etmişler ve değişik zamanlarda eldar pek çok farklı soy ve kabileye bölünmüştür. Ölümsüz topraklara ulaşarak ağaçların ışığınca kutsanan eldar, üç değişik soydandır: vanyar, noldor ve teleri. Valar, bu seçilmiş insanlara ölümsüz toprakların eldamar yani elflerin evi olarak bilinen bölümünü ayırmışlardır; bu toprakların güzelliği anlatılagelmiştir. Pek çok konak ve kule içinde en güzelleri Vanyar'da, Noldor başkenti Tirion'da ve Teleri şehirleri Eldamar kıyısındaki Alqualondë ile Tol eressëa adasındaki Avallónë'deydi.

Zincirlendiği çağların ardından Melkor, Valar'ın önüne çıkarak yargılandı. Değişmiş göründü ve pişmanlığını dile getirdi; bunun üzerine Valar'ın efendisi Manwë, zincirlerinin çözülmesini emretti. Fakat Valar kandırılmıştı. Melkor gizlice, onları yenilgiye uğratmayı amaçlıyordu. Önce elfler arasında düşmanlık tohumları serpti ve sonra büyük örümcek Ungoliant ile birlikte savaş açtı.

Ungoliant ile birlikte Valar'ın ağaçlarına ulaşarak onları büyük bir mızrak ile yaraladı ve örümcek ağaçların ışığı ve hayatını emerek kuruyup ölmelerine neden oldu. Ungoliant'ın ışıksızlığı ile tüm Valinor korkunç bir karanlığa gömüldü ve Melkor ikinci bir kez dünyanın büyük ışıklarını yok ettiği için kötülükle güldü.

Yaptığı bu büyük kötülükle yetinmeyen Melkor, elf kalesi Fermenos'a giderek yüksek Noldor kralını öldürdü ve silmariller olarak bilinen sihirli mücevherleri çaldı. Bunlar, tüm çağların en değerli mücevherleri idi. Elf mücevherciliğinin en büyük başarısını simgelediklerı için onları yapmış olan Noldor için kutsaldılar. Valinor'un karanlığa gömülmesi ile değerleri daha da arttı çünkü bu üç mücevher Valar ağaçlarının yaşayan ışığı ile parlamaktaydı.

Fakat güzelliklerine karşın silmariller korkunç bir lanet taşıyordu. Onlara sahip olan herkese umutsuzluk ve yıkım getirdiler. Melkor onları alarak Orta Dünya'ya kaçtığında, Noldor kanları üzerine bir intikam yemini ederek silmarilleri yaratan Fëanor'un liderliğinde Melkor'u izlediler. Bu, güneşin ilk çağının tamamı boyunca süren ve Tolkien'in Silmarillion'unda anlatılan büyük mücevherler savaşının başlangıcıydı.

Karanlıklar çağı Valinor ile ölümsüz topraklar ağaçların ışığı ile yıkanırken, Orta dünya'nın tüm toprakları karanlığa gömülmüştü. Bunlar Orta Dünya'nın karanlığın çağları idi ve bu dönemde Melkor demir dağlarının altındaki Utumno'nun cehennemi kuyularını daha da derinleştirdi. Kötülükle dolu bir görkemle, kara taş, ateş ve buzdan, geniş kubbeli salonlar, labirentimsi tüneller ve dipsiz zindanlarla dolu cehennemi yeraltı sarayları yarattı. Burada karanlığın efendisi dünyanın tüm kötü güçlerini etrafına topladı. Bunların sayısı sınırsızdı ve Melkor yeni ve daha korkunç türler yaratmaktan hiç bıkmadı. Zalim ruhlar, hayaletler, canlı hayaletler ve kötü şeytanlar, Utumno'nun odalarını doldurdu. Kurtadamlar ile vampirlerin ve sayısız kanla beslenen canavar ile uçan ve sürünen böceğin yuvası olan bu karanlık krallıkta dünyanın tüm yılanları beslendi. Utumno'da her şey Melkor'un şeytani hizmetkârlarınca idare ediliyordu; bunlar, alevden kırbaçlar ile kara gürzlere sahip Balrog adı verilen ateşten Malar ruhları idi. Bunların en yücesi, Utumno'nun yüksek komutanı Balrog Gothmog idi. Utumno, Melkor'un tek krallığı değildi. Karanlığın çağlarının başında Melkor, Valara karşı kazandığı zafer ile Almaren krallığı ve büyük ışık lambalarını yok etmiş olduğu için çok sevindi. Bunun ardından gücünü arttırmaya uğraşarak, demir dağlarının batı ucunda ikinci bir krallık kurdu. Bu, angband yanı demir zindan olarak bilinen büyük bir cephanelik ve kale idi. Daha sonra en güçlü hizmetkârı maıa büyücüsü Sauron'u, Angband'ın efendisi yaptı. Rüzgârların efendisi Manwë'nın Taniquetil adı verilen kutsal dagran izleyen gözü ile vahşi süvari Oromë'nin seyrek ziyaretleri dışında, Valardan sadece orman ve otlakların koruyucusu Yavanna o günlerde Orta Dünya'ya gelip gitmekteydi. Yaratmış olduğu tüm bitki ve hayvanlara, Melkor'un hükümdarlığının karanlık ve kötülüğünde yok olmamaları için Yavanna'nın uykusu olarak bilinen koruyucu bir büyü yaptı. Böylece genel olarak karanlığın çağları, karanlığın şeytani efendisi Melkor'un zafer çağları oldu. Işık veren lambaları yok ederek Melkor, Orta Dünya'nın mahvolmuş ve karanlığa gömülmüş topraklarını ele geçirmiş oldu. Buradaki hükümdarlığı on bin ölümlü yılı boyunca devam etti.


Film ekibi

Peter Jackson (yönetmen), Barrie M. Osborne (yapımcı), Tim Sanders (yapımcı), Fran Walsh (yazar / yapımcı), Philippa Boyens (yazar), Mark Ordesky (yürütücü yapımcı), Bob & Harvey Weinstein (yürütücü yapımcı), Rick Porras (ortak yapımcı) Ellen M. Somers (ortak yapımcı) Andrew Lesnie A.C.S (görüntü yönetmeni), Richard Taylor (makyaj efektleri amiri), Grant Major (üretim tasarımı), Angela Dickson (kostüm tasarımcısı), Howard Shore (besteci), Jamie Selkirk (post prodüksiyon sorumlusu), John Gilbert (editör), Michael J. Horton (editör), Jim Rygiel (görsel efekt amiri), Alan Lee (konsept sanatçısı / set dekoratörü), John Howe (konsept sanatçısı), Dan Hennah (sanat yönetmeni), Peter Owen (makyaj) ve saç stilisti Peter King.


Yönetmen

Yönetmen Peter Jackson, 31 Ekim 1961 tarihinde Yeni Zelanda'da doğdu. Küçük yaşlarından itibaren amatör olarak film çekimi ile ilgilenen Jackson'ın hayatını, 22 yaşında bir grup arkadaşı ile birlikte çekmeye başladığı "bad taste" fılmi değiştirdi. Amatör bir çaba olarak başlayan ve tamamlanması 4 yıl süren bu film, kısa zamanda Cannes film festivaline kadar ulaşarak Peter Jackson'a büyük ün kazandırdı. Hayatındaki bu dönüm noktasından sonra, Jackson profesyonel olarak filmcilikle uğraşmaya başladı. 2000 yılına gelinceye kadar yapımcı ve yönetmen veya senarist olarak şu filmlere imza attı: 

1. Forgotten Silver (1996)
2. Frighteners, The (1996)
3. Jack Brown Genius (1994)
4. Heavenly Creatures (1994)
5. Braindead (1992)
6. Meet the Feebles (1989)
7. Bad Taste (1987)

Bu filmlerden özellikle önemli kabul edileni Heavenly creatures, Venedik Film Festivali'nde altın aslan ödülü aldı ve en iyi senaryo dalında oskar'a aday gösterildi. Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin filmini yapmak, görsel efektlerle çalışmayı seven Peter Jackson'ın en büyük düşlerinden biriydi. Uzun süre doğru zamanı bekleyen Jackson, Tolkien'in zihninde canlandırdığı muhteşem dünyanın hakkını verebileceğini hissettiğinde harekete geçtiğini söylüyor.

Bugüne kadar gerçekleştirilmiş bu en büyük prodüksiyonun altından kalkabilmek için, ekip yedi yıllık uzun bir proje sürecini göze aldı. İlk defa aynı anda üç fılm çekme başarısını gösteren Jackson bu uzun hazırlık süresini "Tolkien ve hayranları için yapılması zorunlu bir çalışma" olarak görüyor. Jackson'a göre, "bu eser için daha azı sözkonusu olamaz". Üç yıl boyunca Fran Walsh ve Philippa Boyens ile yapılan çalışma ile filmin senaryosu hazırlandı. Bu sene aralık ayında gösterime girecek ilk bölüm "Yüzük Kardeşliği", hikâyeyi bilmeyen kişilerin bile Orta Dünya'da yabancılık çekmemelerini sağlayacak şekilde hazırlanmış. "Kitapta geçen her şeyi filmleştiremeyeceğimizi biliyorduk" diyor Jackson. Söylediğine göre, karar vermesi gerektiğinde kılavuz olarak kitabı kullanma yolunu benimsemiş. Sahneleri çekmeden önce kitabın o bölümünü defalarca okuduğunu belirten Jackson, yine de fılmin kitabı bilenleri de bilmeyenleri de şaşırtabilmesi, heyecanlandırabilmesi ve mutlu edebilmesi için ellerinden geleni yaptıklarını söylüyor.

Yüzük Kardeşliği hikâyesinin özünde, Orta Dünya'yı dokuz farklı yaratık ve kültür oluşturuyor: hobbitler, cüceler, insanlar, elfler, büyücüler, troller, entler, orklar, yüzük tayfları (kara süvariler) ve uruk-hai'lar. 


Müzik - Kostüm

Müzik

Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin müziklerı Howard Shore'a emanet edilmiş. En son The Cell (hücre), Dogma, Existenz (Varoluş) ve Analyze This (Anlat Bakalım) gibi filmlerin müziklerini bestelemiş olan Shore, daha önce de Philadelphia, Seven, The Game (Oyun), Crash (Çarpışma), The Yards gibi filmlerin besteciliğini yapmış. Kanada doğumlu bestecinin Silence of the Lambs (Kuzuların Sessizliği), The Fly (Sinek), Ed Wood gibi filmlerde de ayrıca besteleri bulunuyor. NBC televizyonunda da 5 sezon 'Saturday Night Live'ın müzik direktörlüğünü yapmış.


Kostüm

Her kültürün özünde kıyafet ve dış görünüş yatar, Orta Dünya'da da bu farklı değil. Bütün bir evrenin varlıklarını giydirebilmek için de Ngila Dickson hayatının en zor sınavıyla karşı karşıya kaldı. Daha önce Xena: savaşçı prenses ve Hercules gibi dizilerin kostüm dizaynlarını yapmış olmasına rağmen Tolkien'in evreni onun için hepsinden farklı bir süreç olmuş: yalnızca yüzlerce karakteri değil, 9 tane birbirinden farklı kültürü giydirmek! 50'nin üzerinde terzi, nakışçı, ayakkabıcı ve mücevher ustası ile birlikte tüm kostümlerin 'yaşayan', işlevsel ve karakterleri yansıtan kıyafetler olmasına çalışmışlar.

Farklı her kültür için yaklaşık 150 kostüm tasarlanmış, bunun yanında her önemli karakter için de ikişer tane farklı boyutta kostüm dikilmiş: biri aktörün kendisi, diğeri de bazı sahnelerde kullanılan daha büyük ya da daha küçük cansız modeller için. Hobbit kostümleri de tüm bunların içinde öncelikli olanlardı ve bir o kadar da zorluydu. 'Etrafta cüppe benzeri paltolar ve kısa pantolonlarla dolaşan ufak tefek insanlar olsun istiyorsan bunu gerçekten inanılır yapmak için çok çalışmak zorundasın' diyor Dickson. 'Fakat Peter bunların mümkün olduğunca gerçek görünmesini istediğini açıkça belirtmişti.'

Dickson da bunu onların pastoral doğalarını açığa çıkararak yaptı. Eski Avrupa uygarlığından esinlenerek doğal kumaşlar ve güçlü örgüler kullandı. Hasat renklerinde -yeşil, sarı, kahverengi- yelekler giyiyorlardı ve düğmeleri de pirinçtendi. Fakat aynı zamanda şakacılıklarını ve bu yöndeki yaşam tarzlarını da vurgulamak istedi ve kostümlere gözü yoracak birtakım tuhaflıklar da ekledi. 'Pantolon paçaları çok kısa, düğmeleri fazla büyük ve yakaları da orantısız. Cepleri de normalden daha yukarıda. Bu yüzden ellerini ceplerine soktuklarında bize oldukça garip ve eğlenceli geliyor.' diyor bu konuda kendisi. Elfler için ise Dickson saf zarafeti düşünmüş: yosun yeşili, ağaç kahverengisi, sonbahar kırmızısı, antik bir dokunuş ve çift-cinsiyetli bir kalite. 'Çevrelerini uyandırıyorlar ve dünya yüzeyinde çok hafif duruyorlar. Bunun için çok nazik kumaşlar aradık.' diyor Dickson. Kostümler Hint ipeğinden çıkarılmış ve daha sonra da Dickson'ın bizzat kendisi tarafından yıkanıp, ağartılıp, kurutulup sonra da zımparalanmış. Bu sayede kumaşa hoş ve yapay değil de organik olan bir metalik parıltı verilmiş.

Elfler aynı zamanda ipek-kadife karışımı asitle yakılmış art nouveau yaprak desenleri taşıyorlar. Manşonları bile yaprak şeklinde kolları etrafında kıvrılıyorlar. Ayaklarındaki diz boyu deri çizmeler de zarafetlerini tamamlıyor. 


Çevre

Yüzüklerin Efendisi üçlemesindeki Orta Dünya'yı eksiksiz yaratabilmek için yapımcıların dünyanın 7000 yıl önceki halini temsil edebilecek bir yer bulmaları gerekiyordu. Aradıkları bu modern teknolojinin ulaşamadığı, vahşi ve dokunulmamış yeri de güney pasifik'te Yeni Zelanda'da buldular.

'Yeni Zelanda'da eski Avrupa kırsalının özünü bulduk.' diyor yönetmen Peter Jackson ve şöyle devam ediyor: 'Aynı zamanda da yakalanması çok zor olan fantastik bir kaliteye sahip ve bu da onu Yüzüklerin Efendisi ve deneyimli ekibi için mükemmel kılıyor.'

Peter Jackson ve ekibi ülkenin iki adasının en güzel ve gizli yerlerini araştırdılar. Bölgenin saf değişkenliği hobbiton, bree, rivendell, moria, rohan, mordor ve gondor gibi Yüzük Kardeşliği'nde karşımıza çıkan bölgelerin canlandırılmasına olanak tanıdı. Yeni zelanda'daki volkanik hareketler de Sauron'un yüzüğü yaptığı korkunç Doom dağı için çok elverişliydi. Queenstown dağ sıralarından Tingariro çöllerine kadar her uzak ve eşsiz bölge setler ve yüzlerce ekip çalışanı için ev haline geldi.

Jackson ve ekibi kuzey adasındaki Matamata tepelerine geldiklerinde hobbiton'larını bulduklarını biliyorlardı. Bu küçük çimenli tepelerin boyu tam da 1.2 metrelik hobbitlere ve onların çiftlik arazilerıne uygundu. Aktörler için bu, fantezinin gerçekleşmesi gibiydi. 'Gerçek yosun çim ağaçlar ve inanılmaz dizayn grubunun sağladığı neredeyse tamamen gerçek olan çiftlik evleriyle hobbitlerin o pastoral kırsal yaşantısını tam olarak hayata geçirebildik. Yeni Zelanda bunu tamamen sihirli bir yer haline getirdi. Yani burada benim hayalgücümü kullanmama gerek kalmıyordu, çünkü zaten hobbiton Gandalf'ın kendini evinde hissetmesi için orada duruyordu.' diye vurguluyor Ian Mckellen. Cüce Gimli'yi oynayan John Rhys-davies de ekliyor: 'Yeni Zelanda o kadar ilkel bir yer ki sizi tarihteki ilkel zamanlara götürebiliyor. O kadar nefes kesici bir güzelliği var ki kıyametin alacakaranlığında bile sizi mizah, gurur, cesaret ve merhametin varolabileceğine inandırıyor.'

Elbette Yüzük Kardeşliği'nde görülen her şey saf ve doğal Yeni Zelanda değil. Bazen bu müthiş atmosfer sofistike dijital teknolojiyle geliştirildi. 'Dijital sihirle oraya buraya dik yamaçlı dağlar koymak ya da hiç olmadığı yerlere binalar ve evler yerleştirmek mümkün. Yeni Zelanda zaten etkileyici bir yer, fakat ufak birkaç bilgisayar dokunuşuyla biz onu büyülü Orta Dünya haline getirdik.' diyor Peter Jackson.

Yüzük Kardeşliği hikâyesinin özünde, Orta Dünya'yı dokuz farklı yaratık ve kültür oluşturuyor: hobbitler, cüceler, insanlar, elfler, büyücüler, troller, entler, orklar, yüzük tayfları (kara süvariler) ve uruk-hai'lar.

Yüzüklerin Efendisi'nde yer alan her kültürün kendi zengin yaşam biçimleri, gelenekleri, mitleri, giyimleri ve dövüş tarzları bile var. Her biri çok gelişmiş bir yaşamın ve kendi tarihimizin dışında yaşayan, nefes alan bir dünyanın özünü oluşturuyor.


Ağır eğitimden geçtiler

Bütün oyuncular rollerini canlandırabilmek için sanat tarihi ve dil eğitimi aldılar. Ayrıca usta koreograf Bob Anderson ile kılıç oyunları çalışmak, usta binici Dave Johnson ile ata binmek ve diyalog hocaları Andrew Jack ve Rosin Carty ile elf dilini öğrenmeyi de eklememiz gerekiyor.

Jack ve Carty dünyada eşi benzeri olmayan Kelt kökenli bir elf aksanı ve konuşması geliştirdiler. Elf dili konuşan aktörlere, ayna karşısında durup garip sesler ve mimiklerle çalışmalar yaptırılıyordu. Yüz adalelerini yepyeni bir şekilde kullanmayı öğreniyorlardı. Sonuç olarak her aktör, kendi aksanını kendiliğinden buldu. Jack ve Carty aktörlere ezberletmektense, yepyeni, sıfırdan bir dil öğrettiler.

Teknik eğitimin dışında, filmdeki her aktörün üstün fiziksel performansta olması gerekiyordu. Sadece dağlara tırmandıkları, nehirleri aştıkları ve sürekli dövüştükleri için değil, 274 günlük çekim programına dayanabilmeleri için de bu şarttı. Hobbit Merry'yi canlandıran Dominic Monaghan, "hepimiz prodüksiyon başlamadan fiziksel antrenmanlara giriştik, ve özel hocalarla çalıştık. Çekimler, büyük atlayışlar ve dövüşlerle sadece fiziksel bir meydan okuma değildi; saatlerce dayanacak fizik kondüsyon ve form gerektiriyordu. Formsuz biri asla başaramazdı," diye anlatıyor. Peter Jackson, "benim için proje, oyuncular gelip de kişisel yorumlarını ortaya koyduklarında ruhunu buldu. Benim hayal ettiğimden bile daha gerçekçi olmasını sağladılar," diye ekliyor.


Kimler var?

Örneğin, hobbitler nazik ve doğaya yakınlar ve neredeyse çocuk gibiler ve çiftçilik yapıyorlar. Kısa, kıllı ayaklı hobbitler, tepelerin eteklerindeki, içi eşyayla döşenmiş deliklerde yaşıyorlar ve basit zevkleri var: pipo içmek, yemek yemek ve elbette hikâye anlatmak...

Öte yandan elfler asil, şık, sihirli varlıklar. Zamanları akıp gidiyor ve mit olma yolunda ilerliyorlar. Öldürülebilirler veya acıdan ölebilirler ama bunun dışında hiç yaşlanmadıkları ve hasta olmadıkları için ölümsüzler. Cüceler kısa ama çok güçlüler, eski tarz bir adalet anlayışları var ve güzel olan her şeye büyük sevgi duyuyorlar. Normal şartlarda 250 sene yaşıyorlar.

Büyücüler çok güçlü ama bu gücü, iyilik ya da kötülük için kullanabilirler, bu da kalplerinin nereye uzandığına bağlı. İnsanlar kendi dünyalarına sahip çıkmaya çalışan yeni bir ırk.

Başka yaratıklar daha da fantastikler: yaprak kaplı entler gibi. Birliklerinin kaynağı olan ağaçları koruyorlar. Biçimsiz orklar saruman için dövüşüyorlar. Ve sinsi, kara pelerinli yüzük tayfları (kara süvariler) ise ne yaşıyorlar ne de ölüler. Ama Sauron'un alacakaranlık dünyasından kalma lanetine uğramışlar.


Geniş bir oyuncu kadrosu

Bu inanılmaz farklı yaratıkları hayata geçirmek için çok yönlü oyuncular gerekiyordu. Bu oyuncuların aynı zamanda bir edebiyat efsanesini sinemaya taşımak uğruna Yeni Zelanda'nın kalbinde aylarca kalmak istemeleri, üç bölümlük iklim değişikliklerine dayanabilmeleri gerekiyordu.


Frodo: Elijah Wood

İlk bölüm olan Yüzük Kardeşliği'nde aktörler oynadıkları karakterleri tanıtmak ve bireysel maceralarını ortaya koymak için bir fırsat buluyorlar. Bütün bunların tam ortasında ise hikâyenin 1.2 metrelik utangaç fakat işini bilen kahramanı Frodo bulunuyor. Kardeşliğin yardımına rağmen yüzüğün olanca ağırlığını üzerinde taşıyan ve onun baştan çıkarıcı kötü güçlerine karşı koymak zorunda olan yine kendisi. Yapımcılar Frodo'yu oynaması için 20 yaşındaki masum, enerjik ve karizmatik aktör Elijah Wood' u seçmişler. "Elijah'ta tuhaf bir içtenlik var ve bu onun rolünde gerçekten doğal olmasını sağlıyor." diyor Barrie M. Osborne ve ekliyor: "karakterini Yüzük Kardeşliği ile başlayan gerçek bir dönüşümden geçirebilecek biri o." Wood ise Frodo'yu 'çok meraklı bir maceracı' olarak tanımlıyor. "Frodo tüm arkadaşlarının kendi türleriyle beraber kalmak istedikleri bir zamanda yaşıyor, fakat kendisi onlardan farklı olarak tüm dünyayı dolaşmak ve bütün harikalarını görmek istiyor. Bu da zaten Yüzük Kardeşliği'nde yaptığı şey."

Frodo yolculuğuna başladığında Wood, bu küçük hobbit'in bir fantezi karakterinden çok gerçek bir insana benzemesi karşısında çok şaşırmış. "Benim için o canlandı!" diyor kendisi bunun için. "Filmi çekerken her şey o kadar gerçekçiydi ki hepimiz Frodo'nun ve diğerlerinin gerçekten tarihte varolduklarını düşündük. Protez kulaklarımı ve ayaklarımı ilk taktığımda artık bir hobbitin nasıl hissettiğini biliyordum. Biraz garip geldiğini biliyorum fakat bu, sanki hobbitler bir ara gerçekten yaşamışlar ve ben de tarihi bir karakteri oynuyormuşum gibi bir şeydi."


Büyücü Gandalf: Ian Mckellen

Frodo'nun yüzüğü yok etme uğraşında yanında olan en yakın dostlarından biri yaşlı ve güçlü büyücü Gandalf. Yüzük Kardeşliği'nde tüm güçlerini ve amacını ortaya koyuyor. Gandalf ünlü ekran ve sahne yıldızı Ian Mckellen tarafından oynanıyor. Kendisi böyle büyülü bir rol aldığı için çok heyecanlanmış.

"Ben Gandalf'ı kökleri çok eskiye dayanan prototip bir büyücü olarak görüyorum." diyor McKellen ve devam ediyor: "Sanırım Tolkien Gandalf'ı yaratırken kafasında eski peri masallarındaki büyücü figürleriyle flört ediyordu. Gandalf Merlin ile ve hatta Prospero ile bağlantılı fakat aynı zamanda tamamen kendi olan bir karakter. Hikâye ve yolculuk başlayıp da önemli şeyler tehlikeye düştüğünde gruba gerçek bir katkı sağlıyor: savaşçı yüzünü ortaya çıkarıyor."

"Bu yüzünü saklaması ise Mckellen'in doğuştan gelen soyluluğu ile çok uyumlu yürüyor." diyor yapımcı Barrie M. Osborne. "Ian Mckellen sizi Gandalf'ın gücüne ve bilgeliğine inandıracak her şeye sahip."


Bilbo: Ian Holm

Frodo'nun yüzüğü yok etme macerası kuzeni Bilbo ile başlıyor. Geçmişi cesaret dolu bu yaşlı hobbiti oynayan aktör ise Ian Holm. Holm diyor ki: "Bilbo aslında bana benzemiyor değil. Dışarıda suratsız biri olmasına karşın temelde altın gibi bir kalbe sahip. Küçük ve pasif bir dost gibi görünmesine karşın iş başa düştüğünde birçok kişiden daha fazlasını yapabilecek biri o."

Ian, uzun zamandır bir Tolkien fanı olarak, böyle ünlü ve yorumlara açık bir karakteri oynamaktan son derece mutlu. "Bilbo'yu oynamak Hamlet'i oynamak gibi bir şey. Demek istediğim, bu benim Bilbo versiyonum, tıpkı Hamlet versiyonum olacağı gibi. Kendisi ebedi bir karakter fakat sen onu önünde gördüğün şekilde oynamak ve buna güvenmek zorundasın."


Aragorn: Viggo Mortensen

Filmdeki diğer bir gizemli karakter de Aragorn. Yolgezer olarak tanınan kahraman, bir insan savaşçı. Viggo Mortensen tarafından canlandırılıyor. Mortensen kendini rolüne o kadar kaptırmış ki, onun ormanda çamur lekeli elbiseler içinde yaşadığı dedikoduları ortaya atıldı. Peter Jackson onun için, "Viggo, rolünü öyle bir kucakladı ki, şimdi onları ayrı düşünmek zor," diyor. Barrie Osborne da ekliyor: "Viggo soyunun ve atalarının gölgesinden kurtulmak için mücadele eden bir insanı oynamak için kusursuzdu. İnanılmaz şekilde kendini rolüne adamıştı. O öyle bir aktör ki, bir kılıç darbesi yüzünden dişi kırıldı ve çekimlere devam edilebilmesi için 'onu yapıştırabilirler mi?', diye sordu. O, Aragorn oldu ve o role güç kattı."

Mortensen ise proje ile ilgili güçlü bir kişisel bağlantı hissettiğini söylüyor: "Ben Kelt ve İskandinavım. Tolkien'e ilham kaynağı olan mitlerle yetiştim. Benim soyumun bir parçası" diyor. Aktörün aynı zamanda, Aragorn'un ilkel, kendine özgü kahramanlık havası ilgisini çekmiş: "Doğada hayatta kalabiliyor, yaşamını sürdürebiliyor, işaretlerini okuyabiliyor. Kimseye ihtiyacı olmadan, sadece kendisine ve bilgilerine güvenerek mutlu yaşıyor." diyor. "Ama artık daha fazla sorumluluk alması gerekiyor ve bu sorumluluğun onu nereye götüreceği açık değil."


3 hobbit

Frodo'ya macerasında, 3 hobbit arkadaşı katılıyor: Sam, Merry ve Pippin. Bu üç karakter yine aynı sırasıyla, Sean Astin, Dominic Monaghan ve Billy Boyd tarafından canlandırılıyor. Astin, üçlemenin en etkileyici karakterlerinden biri ve sıradan görünen Sam Gamgee karakteriyle, Frodo'ya inanılmaz bir dost olduğunu kanıtlıyor. "Sean Astin, Sam için harika bir seçim, çünkü role neşe getiriyor ve gerçekten kendinizi onun yerinde hissediyorsunuz." diyor Barrie Osborne. "Ve ayrıca onunla Elijah Wood'un iyi arkadaş olmaları da bir artı getiriyor. Karakterleri arasındaki benzerlik de bu dostlukta kendini belli ediyor."

Astin, en iyi hobbitliği gösteren bu karaktere özel ilgi duydu. "Benim için ahlakı, sadeliği, dürüstlüğü ve sadakati temsil ediyor. Her şeyden çok Frodo ile ölümsüz bir dostluğu var; bu dostluk o kadar güçlü ki, bilinmeyenin macerasını onunla yaşamak istiyor," diye açıklıyor. Astin, Sam'i aynı zamanda toprağın adamı olarak görüyor. "Onu, elleri devamlı toprakta olan bir çiftçi olarak görüyorum. O, Yüzük Kardeşliği'ndeki en karmaşık, kültürlü kişilik değil ama samimiyeti ve sadakati ile bu açığını kapatıyor."

Genç İngiliz aktör, Dominic Monaghan, filmde kıvrak zekalı, neşeli hobbit Merry Brandybuck'u, yani Frodo'nun bir diğer yakın arkadaşını canlandırıyor. "Çoğu hobbit gibi Merry de hayatın iyi yanlarını görüyor. Aslında o bile başta, ne kadar cesur olabileceğinin farkında değil ama maceralarının başında, olaylar geliştikçe, oldukça önemli bir karakter olmaya başlıyor."

Komik hobbit Pippen ya da Peregrin Took için, yapımcılar yükselmekte olan İskoç yıldız Billy Boyd'u seçtiler. Boyd, karakterinin "yanlış şeyi yanlış zamanda" yapmasını komik buluyor ve macera boyunca Pippin'in değişiminden etkilenmiş. Pippin'in hakkındaki önemli bir şeyin de, bütün hayatının dostluk etrafında gelişmesi olduğunu belirtiyor: "Shire'daki arkadaşlarını her şeyden daha çok seviyor."


Boromir: Sean Bean

Yüzük Kardeşliği'ne katılanlardan biri de Boromir. Yüzüğün yok edici gücüne saygı duymayan cesur bir insan. Boromir'i canlandıran Sean Bean, karakterinin Yüzük Kardeşliği'ne insan faktörünü getiriyor olmasından hoşlanmış. "Boromir insana özgü saygınlık ve cesaret gibi niteliklere sahip ama her konuda da bir fikri var. Başlangıçta, yüzüğü insanlarının sorunlarına çözüm olarak görüyordu. Ama güçlerini gördükçe, bunun bu kadar kolay olmadığının farkına vardı", diyor.


Elrond: Hugo Weaving

Ve Yüzük Kardeşliği'ne katılan Elrond var sırada. Büyük güçlerin elf'i olan Elrond, yüzük hakkında çok şey biliyor. Bu karakteri Hugo Weaving canlandırıyor. Weaving böyle bir rolü canlandırmaktan memnun. "Elrond çok akıllı, çok iyi, çok asil ve içinde gerçek bir insanlık var. Devamlı savaş durumundan gelen bir umutsuzluk içinde ve insanların gizli şeytandan kurtulmalarının ne kadar zor olduğunun farkında," diyor Weaving.


Legolas ve Gimli

Yüzük Kardeşliği bir elf ve bir cüce ile tamamlanıyor. Elf kralının kılıç ustası oğlu Legolas, Orlando Bloom tarafından canlandırılıyor. Cesur yürekli baltalı adam Gimli, Orta Dünya'nın cüceleri olan khazadları temsil ediyor. Canlandıran ise John Rhys-Davies. Gürültücü cüce ile zarif elf arasındaki zıtlık, devamlı neşe ve keyif kaynağına dönüşüyor. Orlando Bloom şöyle anlatıyor: "elfler, cüceleri karşılığını vermeden topraktan çalan çamurlu yaratıklar olarak görüyorlar. Ama Legolas ve Gimli birbirlerinin farklılıklarına saygı göstermeyi ve beraberce gülmeyi öğreniyorlar."

Rhys-davies, aynı zamanda ağaçsakal karakterinin bilgisayar kaynaklı sesini de sağlıyor. Yüzük Kardeşliği'nin uzun zamandır denenmemiş epik, bir seri macerayı başlatması fikrine ise bayılmış. "Günümüzde, sadece hayallerde ya da böyle filmlerde olabilecek, dinamik bir hayatın ve maceranın açlığı var. Tolkien bu açlığı besliyor. Çünkü kalplerimizde, elfler, hobbitler, cüceler ve Orta Dünya insanları gibi kahraman bir toplumun parçası olma isteği yatıyor," diye yorumluyor.


Saruman: Christopher Lee

Yüzük Kardeşliği'nin karşısında ise şeytani Saruman var. Bir zamanlar bilgeler konseyinin başında olan Sauron, karanlık gücünün çekiciliğine yenilir. Saruman, Frodo'nun yüzüğünü istiyor ve ordusu da özel yetiştirilmiş, zalimce savaşan, yaratıklardan oluşan, uruk-hai'lar...

Herhalde Saruman'ı, uzun zaman şeytani karakterler oynamış Christopher Lee'den daha iyi kimse canlandıramazdı. Lee, daha önce bir çok mitolojik yaratığı canlandırmıştı ama Yüzüklerin Efendisi gibi bir projede yer almamıştı. "Bu bütün bir dünyanın yaratılışı. Tarihi, dilleri, kültürleri bir araya getirip bu dünyayı gerçek yapıyor." diyor.

Saruman, 7000 mitolojik yıl önce yaşamış olsa da, Lee modern dünyada, onun karanlık yansımasını her yerde görüyor. "Benim düşünce tarzıma göre bu günlerde olan şeytanlar Orta Dünya'da var olanlardan farklı değil." diye açıklıyor. "İnsanlar hep güç peşinde ve Saruman, Sauron'un gücünü istiyor. Benim için o, sadece kötülüğün fiziksel gücü değil, aynı zamanda fevkalâde gerçek."


Arwen: Liv Tyler

Kadın oyuncularda, ana karakterlerden ikisi üçlemenin ilk bölümü olan Yüzük Kardeşliği'nde tanıtılıyor. Aragorn'a aşık olan cesur dişi elf Arwen, ışıldayan Liv Tyler tarafından canlandırılıyor. Güçlü elf kraliçesi Galadriel rolünde ise, oscar ödülü adayı Cate Blanchett var.

Tyler, ölümsüz elf prensesi Arwen'i çok benimsemiş. "Bence Arwen Orta Dünya'ya kadınca bir incelik getiriyor. Savaşın gölgesinde aşık oldu ve Aragorn'a kötülükle olan savaşında ilham kaynağı olup destek verdi," diyor.


Galadriel: Cate Blanchett

Cate Blanchett de karakterinin gücüne hayran kalır: "O çok güçlü ve filmde Frodo'yu gerçekten sınayan tek kişi olduğu için rolümü çok sevdim. Galadriel rolünde hareketlerimiz ve kendimiz için sorumluluk alma konusunda, güçlü bir mesaj verdiğine inanıyorum. Ve son olarak itiraf etmeliyim ki, hep sivri kulaklarım olsun istemişimdir."

Blanchett, yapımcıların Orta Dünya'yı ve kültürleri, bu kadar geniş bir şekilde düşünmelerine çok şaşırmış: "Çalışmaya başladığımda, gerçek hayattaki gibi kültürler, tarihleri ve gelecek için umutları oluşmuştu bile. Tamamen farklı bir evrenin parçası olmak gibiydi. Daha önce hiç bu tür bir tecrübem olmamıştı."
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV