Yıl:2 Dönem:2 Sayı:7/19

       

     
  AYIN DOSYASI:

DAVID LYNCH



BİR YÖNETMEN BİR BİLİMADAMI...

"Herşeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir, çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji, gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel birşeydir ve herkese göre değişir..."

Simgesel ve karmaşık anlatı diliyle izleyicisinin aklını karıştırmayı seven ve Amerikan sinemasının en kışkırtıcı yönetmenlerinden olan David Lynch'in filmleri kadar yaşamı da ilginç ayrıntılarla dolu. 20 Ocak 1946'da Montana'da dünyaya gelen ve Kuzeybatı Pasifikte büyüyen Lynch'in babası Birleşik Devletler Tarım Bakanlığı'na bağlı çalışan bir araştırma görevlisi. Babasının görevi nedeniyle sık sık seyahat eden Lynch, Avrupa kentleri de dahil olmak üzere çeşitli sanat okullarında resim eğitimi aldı ve son olarak Pennsylvania Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun oldu.

Çok erken yaşta ilk eşi olan Peggy Lynch ile evlendi ve henüz 21 yaşındayken baba oldu. Bu evliliğinden olan ilk kızı Jennifer Chambers 'Blue Velvet' filmiyle babasının yanında başladığı asistanlık yaşamına yönetmen olarak devam ediyor. En bilinen filmiyse ülkemizde 'Helena'yı Sarmak' adıyla gösterilen 'Boxing Helena'. Lynch uzun zamandır editörü Mary Sweeney ile birlikte yaşıyor. Küçük bir de çocukları var. Bir ara (1980'lerde) Isabella Rossellini ile bir ilişkisi olduğu da yönetmenin özel hayatı hakkında bilinenler arasında.

70'lerin başında üzerinde çalışmaya başladığı ilk filmi "Eraserhead"i 1977'de tamamladı. Filmin tamamlanmış hali çoğu kişi tarafından "fazlasıyla tuhaf" bulundu. Ancak kısa sürede sürrealistik "Eraserhead" kült film mertebesine yükselmişti bile...

Lynch'in sonraki filmi, yapımcılığı Mel Brooks'un şirketi tarafından üstlenilen "The Elephant Man - Fil Adam". Eleştirmenlerden tam not alan ve gişede önemli bir gelir elde eden siyah-beyaz film, Lynch'in en iyi yönetmen dalında Oscar'a aday olduğu ilk film. Ayrıca 8 dalda da Oscar'a aday olan yapım ödüllerin hiçbirini alamasa da sinema tarihinin önemli yapıtları arasına girmeyi başardı. 19. yüzyıl Londra'sında, fiziksel görüntüsü nedeniyle yaşamı zorluklarla geçen John Merrick'in gerçek yaşam öyküsünün anlatıldığı filmin başrollerinde John Hurt, Anthony Hopkins ve Anne Bancroft'un gibi isimler yer alıyordu.

1984'te 'Fil Adam'ın başarısıyla doğan şansı değerlendiren yönetmen, 45 milyon dolar gibi o tarih için devasa bir bütçeyle "Dune"u çekti. Sonuç ne yazık ki fiyasko oldu. Öyküsünden çok dekor tasarımlarıyla ilgilendiği ve yaratıcılık egosunu tatmin etmeye çalıştığı için beğenilmeyen ve zarar eden filmin ardından bambaşka ama yine karanlık sularda yüzmeye karar veren Lynch, 1986 yılında 80'li yılların en iyi üç filminden biri olarak kabul edilen "Blue Velvet - Mavi Kadife"yi çekti. O ana kadar yaptığı en kişisel film olan "Mavi Kadife", ona ikinci en iyi yönetmen Oscar adaylığını getirdi.

Zaman içinde kült film olarak anılan bu filmin ardından çektiği ve Nicolas Cage ile Laura Dern'in oynadığı karanlık, şiddet dolu bir yol öyküsü olan 'Wild At Heart'la 1990 yılında Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü kazandı. Aynı yıl televizyon için çektiği "Twin Peaks - İkiz Tepeler", büyük bir izleyici topluluğu kazandı ve daha sonra dizinin beyazperde uyarlaması da yapıldı.

1997'de "The Lost Highway - Kayıp Otoban"la bir kez daha tuhaf ve rahatsız edici tarzını konuşturdu ve anlaşılması güç bir film olarak eleştirmenlerden karışık tepkiler aldı.

1999'da ise "The Straight Story" ile bir kez daha herkesi şaşırtmayı başardı. Ancak Richard Farnsworth'e en iyi erkek oyuncu Oscar adaylığı kazandıran film, pek çok eleştirmen ve hayranına göre yönetmenin tarzından çok uzaktaydı.

Filmlerinde çocukluğunun geçtiği yerlere benzeyen küçük kasabaları ve Amerikalıların garip yönlerini işlemekten hoşlanan Lynch, karanlık ve çürümüş ortamları, rahatsız karakterleri, iyi ve kötü olarak kutuplaşmış dünyayı yansıtmayı seviyor. Ayrıca 'İkiz Tepeler'de Chris Isaac ve David Bowie, 'Dune'da Sting ve 'Kayıp Otoban'da da Marilyn Manson'a rol vermesi onun sevdiği şarkıcılarla birlikte çalışmaktan hoşlandığı izlenimini yaratıyor. "21.yüzyılın korku filmi" kavramını şekillendiren yönetmenlerden olan Lynch, aşırı simgesel ve sürreal tarzıyla bağımsız Amerikan yönetmenleri arasındaki ayrıksı yerini korumaya devam ediyor.

"Hollywood'da hep geleneksel tarzda filmler yapılıyor. Öyküleri herkes anlıyor ve herkesin anlamadığı küçük bir nokta bile olsa telaş başlıyor. Ama işin asıl ilginç yanı, daha soyut kavramlarla uğraşmaya başlayınca ortaya çıkıyor. Sinemanın asıl büyüsü, gücü; içgüdülerle hissetmekte, insanların tuhaf ve unutmayacakları bir hisle filmden ayrılmalarını sağlamakta yatıyor..."

Yönetmen, sinemanın yanı sıra mobilya tasarımı, fotoğraf, resim gibi sanat dallarının hepsinde başarılı ürünler veren hatta bu yönüyle de hayli ün yapmış çok yönlü bir sanatçı. Tüm bu marifetlerinin yanısıra çizgi romanlar yazan ve bir heavy metal grubunda gitar çalan Lynch birçok filminde aynı zamanda da yakın arkadaşı olan müzisyen Angelo Badalamenti ile birlikte çalışyor. Badalamenti kendisiyle yapılan bir röpörtajda Lynch hakkında "David filmleri için kendisi müzik yapmıyor sadece bana, 'beni soyut bir dünyaya götür, karanlık, gizemli, acı dolu, tatlı veya trajik güzel olsun', gibi sözler söyler. Benim onun bu sözcüklerini müziğe çevirmem gerekiyor. Müzik diliyle konuşmak çok zordur ama David'le çalışmak biraz daha farklı. Onu anlıyorum ve onun dünyası için benim müziğim doğru bir seçim" diyor.

Filmlerinde gerçekliğe farklı bir boyut katan Lynch, çıktığı yolculukta insan kimliğinin doğasını araştırırken izleyiciyi kendi bilinçaltının sinematik yansımasıyla tanıştırıyor. 56 yıllık yaşamı boyunca dokuz uzun metraj filme imza atan sanatçı bunların üçüyle en iyi yönetmen dalında Oscar'a aday olmayı başardı.

"Sinemanın asıl büyüsü, gücü; içgüdülerle hissetmekte, insanların tuhaf ve unutmayacakları bir hisle filmden ayrılmalarını sağlamakta yatıyor..." diyen yönetmen ilk çıkışını 70'lerin başından itibaren üzerinde çalışmaya başladığı ve 1977'de tamamladığı "Eraserhead" ile gerçekleştirdi. Yönetmenin bilinçaltına itilmiş babalık korkularını su yüzüne çıkardığı ve çoğu izleyici tarafından "fazlasıyla tuhaf" bulunan kabus havasındaki film, kısa sürede sürrealistik kült film mertebesine yükseldi.

Son filmi 'Mulholland Drive - Mulholland Çıkmazı' ile üçüncü kez en iyi yönetmen Oscar'ına aday olan Lynch, yine hayal kırıklığı yaşasa da Boston film eleştirmenleri tarafından en iyi film ve en iyi yönetmen olarak seçildi ayrıca BAFTA'da da en iyi kurgu dalında ödül almayı başardı. Bu hafta ülkemiz sinemalarında gösterime giren film önce TV için düşünülmüş ancak yapımcılar beğenmediği için sinema filmine dönüştürülmüş. Yine gizem dolu bir hikâyenin anlatıldığı film, şizofrenik insan doğası, masumiyet ile yozlaşmanın tuhaf bir karışımı olan şehir atmosferinde geçiyor. Obsesyonu, bellek yitimini ve tehlikeyi içiçe geçirerek zarif bir biçimde işliyen yönetmen seyircisini bir kez daha karanlığın içine çekiyor.


FARKLI YÖNLERİ

- Los Angeles'ta bir lokanta'da sekiz yıl boyunca her öğlen aynı yemeği yedi. 

- Blue Bob adında bir Heavy Metal grubunda gitarist.

- Cannes'da önemli başarılar kazanan ve bu yıl ki festivalde de jüri başkanlığı yapacak olan yönetmen, geçtiğimiz yıl Bhopal Express adlı bir Hint filmine sponsor oldu. Mahesh Mathai'nin yönettiği film, birkaç yıl önce Hindistan'daki Bhopal şehrinde binlerce kişinin ölmesine yol açan endüstriyel atık felaketini bir aşk öyküsüyle içiçe anlatıyor.

- Lynch, J.F Kennedy'nin başkanlığı devraldığı törende görev almış gerçek bir izci. 


BAZI CÜMLELERİ

"Herşeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir, aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji, gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel birşeydir ve herkese göre değişir..."

"Hollywood'da hep geleneksel tarzda filmler yapılıyor. Öyküleri herkes anlıyor ve herkesin anlamadığı küçük bir nokta bile olsa telaş başlıyor. Ama işin asıl ilginç yanı, daha soyut kavramlarla uğraşmaya başlayınca ortaya çıkıyor. Sinemanın asıl büyüsü, gücü; içgüdülerle hissetmekte, insanların tuhaf ve unutmayacakları bir hisle filmden ayrılmalarını sağlamakta yatıyor..."

"Bence insanlar hayatın anlamsız olduğunu kabul etmiyorlar. Bu insanları çok huzursuz ediyor. Dinler ve mitolojiler de zaten sadece hayatı anlamlı kılmak için icat edilmiş şeyler..."

"Zihniniz birçok harika ve güzel şeyi dizginleyebilir. Mantık ve sebep aramaksızın her zaman başka birşey, görünmeyen birşey mevcuttur. Dünya sonlu olmaktan çok, sonsuz bir yerdir."

"Gizemi ve bilinmeyeni severim; neler olup bittiğini bilemediğim için karanlık ortamları da... Dış görünüşün altında bir şeyler saklı olduğu fikrinden hoşlanıyorum ve sanırım insanlar bilmedikleri bir şeyi veya daha önce hiç bulunmadıkları bir yeri seyretmeyi seviyorlar."

Öykülerin ortaya çıkış aşaması hakkında: "Bazen yürürken, bazen otururken. Genellikle kafelerde... Bu güvenli yerlerde kendimi mekandan soyutlayarak her yönde düşünülebilir ve eğer durum kötüye giderse tekrar kafe ortamına geri dönebilirim. Tıpkı sinemada olduğu gibi. Orada en korkunç şeyleri izleyebilirsiniz, ama aynı zamanda sinemanın emniyetli ortamındasınızdır."

"Karanlıkta kaldığınızda, düşüncelerinizi bulup çıkarmaya başlıyorsunuz. Eğer korkularınız harekete geçerse, bir bilim adamı bile olabilirsiniz"


FİLMOGRAFİ:

2001: Mulholland Drive
1999: The Straight Story
1997: Lost Highway / Kayıp Otoban
1995: Lumière et compagnie / Lumière and Company
1993: Hotel Room - TV Dizisi
1992: On the Air - TV Dizisi
1992: Twin Peaks: Fire Walk with Me
1990: Industrial Symphony No. 1: The Dream of the Broken Hearted (TV)
1990: American Chronicles - TV Dizisi
1990: Wild at Heart
1990: Twin Peaks / İkiz Tepeler - TV Dizisi
1989: The Cowboy and the Frenchman
1988: Les Français vus par... (TV)
1986: Blue Velvet / Mavi Kedife
1984: Dune
1980: The Elephant Man
1977: Eraserhead
1974: The Amputee
1970: The Grandmother
1968: The Alphabet
1966: Six Figures Getting Sick
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV