Yıl:3 Dönem:2 Sayı:8/20

       

     
 

MEKTÛBÂT-I GÜRÛNÎ

AHMED-İ GÜRÛNÎ

kitap@40ikindi.com

 
     
  YEDİNCİ MEKTUB

Pek muhterem dostlarım,

Sizlere geçen ay yazamadım, affınıza iltica ediyorum. Şive-i nev üzre yazacağım işbu mektubumda "Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir"den söz etmek istiyorum.

Bu şehre ilk defa on beş yaşında gitmiştim. O zamanlar çocuk muhayyilemde bile buranın sırları olan bir şehir olduğunu hemen farketmiştim. Çünkü insana garip bir iç rahatlığı ve beden hazzı veren havası, sırlarından birkaçını hemen misafirlerine fısıldayıveriyordu. Başka şehirlerin sırları (belki surları da) var; ama nedense Diyarbakır'ın sırları ve surları gibi kendini kolayca ele vermiyor. Sır tutmanın ve saklamanın usulleri malumdur ki elvan elvandır. Bazen bir sırra sahip olunduğu hiç gösterilmez; bazen de sırlara sahip olunduğu bilinir ama söylenmez. Bir de sırların fısıldandığı durumlar vardır. Bu şehir tam olarak üçüncüsüdür.

Yazar Şehmus Diken kendi adından başlayarak şehri anlatmaya koyulmuş. Çünkü Diyarbakır bu isimle biraz fazla sırdaş gibi. Şehmus; Maraş'ın Ökkeş'i, Antep'in Ejder'i, Sivas'ın Ahmet Turan'ı gibi bir şey. Yaşaması için, yedi yılda yedi kurban adanan yazar, şehrine vefasını ödemek bahtiyarlığına da bu kitabıyla ermiş bulunuyor.

Efendim şehirleri anlatan kitaplarda kanaat-i nâçîzâneme göre üç hâlet-i ruhiyeden yola çıkılıyor: Şehrin sahibi olmak, şehirli olmak, şehirde misafir bulunmak. Birincisinde muharrirler şehirle emlâk mülkiyeti münasebetiyle alâkadar oluyor sanırsınız. Hiçbir köşesine hiçbir çivi çakılmasına rıza göstermezler. Onların gözünde en köhne yapı bile mübarektir. İşlevi olsun olmasın. Çocukluklarından beri gözleri öylesine alışmıştır ki neredeyse açıktan akan çirkâba bile sahip çıkarlar. Böyle bir olaya Sivas'ta şahit olmuştum.

Şehrin sahibi olduğunu düşünenler, bir de oluşan âdetleri, fark gözetmeksizin nas telakki ederler. En doğrusu, en güzeli onlarınkidir. Asla değişime uğramamalıdır. Mesela Konya'da yağsız kıymadan da etliekmek yapılabileceği kimsenin aklına gelmez. Bu töreler bazen o kadar ciddiye alınır ki, bilmeden çiğneyen birinin mücazat görmesi işten bile değildir. Bütün bunlar şehrin yeni sakinleri için hem anlamsız hem de çekilmezdir.

Bütün şehirlerde sayıca az olanlar "şehirli" olanlardır. Bunlar şehirlerin birer sığınak olduğunu bilirler ve o yüzden şehrin kapıları sığınmak için isteyen herkese açıktır. İnsanların tek tek sırlarıyla, en rahat şehirlerde yaşanacağını bildiklerinden, mülkiyeti, sırlarla sınırlı tutarlar. Ve şehirler "bizimdir" demezler. Uzaklardan koşup gelerek, habercileri tasdik edenler ve "şehrin sahiplerini" uyaranlar yalnızca bunların arasından çıkar.

Dostlarım, şehre misafir gelenleri ise kendi aralarında ikiye ayırmak gerekiyor. Birinciler şehrin sahipleri olmaya aday olanlar; ikinciler ise şehirli olmaya arzulayanlardır. İlk gruptakiler ağaçların gövdelerinde, dallarında ayrı bir organizma oluşturan ökse otlarına benzerler. İkinciler ise gül yapraklarındaki şebnem gibidirler. Onun rayihasının yayılmasını sağlarlar.

Şehmus Diken, kitabında şehirli olma çabası gösteriyor ve bunu epeyce de başarıyor. Fakat nedense bir iki bölümde sahip olma insiyakına engel olamıyor. Bölüm sonlarında toparlamaya çalışıyor ama ipin ucu da kaçmış oluyor.

Bazı şehirlerde kronolojinin, daha doğrusu tarihin kronoloji kısmının tanıklığına başvurmak yanıltıcı olur. Bu durumda tarih felsefesine yönelmek gerekir. Yazar bunu belki farkında olmadan deniyor. Kitabın en güzel yerleri de buralar oluyor tabii. Ve anlıyoruz ki şarkın, daha doğrusu İslam âleminin şehirleri "site"den de "urban"dan da farklı özellikler gösteriyor. Bu farklar elbette daima olumlu farklar değildir. Önemli ölçüde olumsuzları da vardır. Şairin hasretle andığı "yağmurlardan sonra şehrin ortadan kalkması" bizim şehirlerde gerçekleşiyor. Keşke gerçekleşmeseydi. Diyarbakır'da herhalde bu durum daha iyi anlaşılır.

Son yıllarda yayınlanan şehir kitapları (ya da şehirleri anlatan) kitaplar içinde bana kalırsa; Ahmet Turan Alkan'ın "Altıncı Şehir"i, Merhum Özkan Yalçın'ın "Yedinci Şehir"i, Şehmus Diken'in "Diyarbakır"ı, Mithat Enç'in "Uzun Çarşının Uluları" ve Mıgırdıç Margosyan'ın "Gâvur Mahallesi" şehirli olmak bilinciyle yazılmış kitaplardır. Şehre sahip olmak ihtirasıyla yazılanlar da var; Cem Atabeyoğlu'nun "Bir İstanbul Vardı"sı, Metin Önal Mengüşoğlu'nun "Harput Şehrengizi", Mustafa Çetin Baydar'ın "Geçidi Bekleyen Şehir"i bunlardan sayılır.

Hepinize selam ve hürmetlerimi arz ederim efendim.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV