Yıl:2 Dönem:2 Sayı:3/15

       

     
 

MEKTÛBÂT-I GÜRÛNÎ

AHMED-İ GÜRÛNÎ

kitap@40ikindi.com

 
     
  ÜÇÜNCÜ MEKTUB

Pek muhterem ve ehl-i kerem dostlarım,

Evvela geçirdiğimiz bayram için ne demek lazım geldiğini bilemiyorum. "Geçmiş bayramınız mübarek olsun" şeklinde bir tebrik nev'i var fakat fakir-i pür-taksir bunu gramer bakımından pek doğru bulmamakta; cümlenin yüklemi sanki hal ve istikbale daha muvafık gibi, halbuki tebrik edilen geçmiş bayram. (Vakıa bu meselenin arizamik izahını Murat Güzel'den de dinlesek fena olmaz; gerçi o zaman da vakit nakittir mealindeki Alman darb-ı meselini nisyanımız lazımdır.) İnşaalah îd-i adhanızı vaktinde tebrik etme imkanı buluruz.

Bu mektubumda, Ahmet Altan'ın "İsyan Günlerinde Aşk" isimli kitab-ı mustatabından bahsetmek istiyorum. Bittecrübe sabittir ki aşk denilen mübarek hal en güzel isyan günlerinde yaşanır. Abd-i aciz yetmişli yılların sonunda delikanlıydı; o yıllar hemen hemen isyan günleriydi ve fena halde aşıktı. Binaenaleyh kitabın adını asla yadırgamadığımı üstelik pek yerinde bulduğumu belirtmeliyim.

Muharrir-i peder-zad, dikkat edilirse vech-i lisan itibariyle rah-ı münasibi bulmuş durumdadır. Asar-ı sabıkasını tedkik eden
ehl-i hibre görecektir ki bu Zeban-ı taban, ne Kemal Tahir'in serazat üslubuna ne de Tanpınar'ın "başı bağlı" ve dahi az yağlı üslubuna müşabih değildir. Tavr-u eda cihetiyle müşarunileyhlerden faiktir desem mübalağa mı etmiş olurum acep? Bu istifhamı bir de bizim Kemal Bey'le Yorgun Ümitler Şairi'ne danışasınız diye koyuyorum.

Bendeniz Altan'ın dildeki -bahusus romanlarındaki- revişinin Sabahattin Ali, Orhan Kemal hatt-ı müstakimine takarrüb ettiğini müşahade ediyorum. Karii zorlamayan, (bu arada kari-i köylüyü de zorlamayan) söyleyeceğini fazla dolaştırmadan, vecize iptilasına düşmeden söyleyen bir hususiyeti var. Umarım bunu sanat namu hesabına feda etmez.

Şöyle bir mukayese yapacak olursak, mesela, Orhan Pamuk söylemek istediğini şair gibi ihsas ettirmeye çalışarak söylüyor. Bunu yaparken dilin tedai imkanlarını kullanmaya çalışıyor, yer yer de oldukça başarılı oluyor. Ama bu şiire ve tiyatroya uyar; romana ise pek uymaz. Şiirde işrakın terkibi caiz ve hatta matluptur; romanda ise bir yerden sonra pancar hatta kabak tadı verir. Romanda vakanın ve fikrin terkibi esastır. Mukayesenin daha salim ve tefarruatlısını Mehmet Tekin hocama havale ediyorum.

Gelelim İsyan Günlerinde Aşk'a, peşin söyleyeyim kitabı beğendim. Bir kere muharrir elini kolunu bağlayan
kuyud-ı bi-faideden ve malumat-ı zaideden kendini halas eylemiş. Kronoloji, tarihi şahsiyet, tarihi vaka gibi icbari addedilen ve dahi romancıyı at gözlüğü takmaya zorlayan
dam-ı pür-gama hiç düşmüyor. Tam düşeceğini zannettiğimiz anda kendini toparlıyor. (Bütün başarılarına rağmen Osmancık ve Devlet Ana hatırlansın) Romanın tarih olmadığının ve özellikle tarih olmadığının iyice şuurunda. Roman ve hatırat gibi nevilerin tarihden daha müfid olduğu bu romanla bir kerre daha anlaşılmıştır.

Romanın kanaat-i naçizanemce kusurlu tarafı, kadın kahramanlarının -yazarın diğer romanlarında olduğu gibi- baş rolde olmalarına rağmen okuyucuda bir figüran hissi uyandırmasıdır. Vakıa kimi yazar ve şairler (cinsiyeti fark etmez) ne kadar çabalasalar da cins-i latife baş rol veremiyorlar. Bu romanda özellikle baş rol verilmeye çalışılan taife-i nisa cinsi yönleriyle öne çıkmaktadır. Bu da ister istemez okuyucuda "parça" tesiri yaratmaktadır. Gerçi hakkını yemeyelim "parça" bittikten sonra seyirci "sinemayı" terk etmiyor. Yani parçadan sonra roman yavaşlamıyor hatta cazibesi artıyor.

İddiaların aksine Altan'ın eserlerindeki üzeri fosforlu kalemle çizilmiş cinsellik, trajediyi sağlayan unsur değil. Hediye isimli kızın dramı bütün şarklılığına rağmen eserin romanesk unsurudur. Yazarın gayreti özellikle Hediye konusunda kendini fazlaca ele veriyor. Adeta bu kitabı romanlaştıracaksa Hediye romanlaştırır demek istiyor Altan. Bu uğraşa pek de gerek yoktu zira Abdülhamit ve özellikle Şeyh yer yer çok başarılı roman kişileri olmuşlar.

Aziz okuyucularım bu romanı okumadıysanız hemen okuyun. Tarih-i fikr-i sabitlerinizi istintak ederek okursanız daha faideli olur. Selam ve hürmetlerimi bildirdikten sonra genel yayın yönetmenimize mektuplarımı manzum olarak da yazabilir miyim diye soracaktım. Allah'a emanet olunuz.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV