Yıl:3 Dönem:2 Sayı:9/21

       

     
 

MIZRAK VE İLMİHAL

AHMET MURAT

ahmet_murat@mynet.com

 
     
  "SANA OLAN İNANCIMI HİÇ KİMSE SARSAMAZ"*

Olayın nasıl geliştiğini beraberce inceleyelim: Önce yazarımız bir süreliğine Amerika'ya gitti, olabilir, okurlarını bilgilendirme yolunda iddialı olan romanlardan birini yazmak istiyordu, orada belki yeni romanıyla ilgili bazı kaynakları görmek istedi, belki de bu ülke, sanatçılarını esinleyebilen bir ülke olmaktan hızla çıkmıştı da kitabını yazmak için Amerika'ya gitmeyen yazarların bundan henüz haberi olmamıştı. Neyse yazarımız orada bir süre kaldı, marketing alanındaki çalışmalar bu sırada dikkatini çekmiş olmalıdır. Uğraştı, didindi, nihayetinde roman bitti ve yayınlanma vakti geldi. Biz Türk okurları, bizi, otuz üç kısım tekmili birden capcanlı bir seyirliğin içen düşüvermenin beklediğinden habersiz, yayının yolunu gözlüyorduk. Bu kitabın yayınlanabilmesi için gereken aşamaların Türk kafasına pek uymayan bir akılla zenginleştirilmiş olduğunu da böylece ve gün geçtikçe anladık. Aslında kitabın yayıncısı olan Can yayınları yayınladığı kitapların kapaklarından başlamak üzere, öyle buluşlara falan pek de açık sayılmayacak 'muhafazakar' bir yayıneviydi ama yazarımızın yayıncıya sunduğu rivayet edilen şartlar da bu yayınevini kendini aşmaya zorladı.

Bu şartlar nelerdi? Bunların bir kısmını basına sızdıkça -bu sızış da marketingin bir parçası- duyduk bir kısmını da yazarımızı hayretler içinde izlerken kavradık, öğrendik. Buraya kadar yazdıklarımdan hâlâ birşeyler anlamamış temiz kalpli okurlarımız olabilir, yazımın bundan sonrasının okunmasını riske atmamak için hemen yazarın ve kitabın adını söylüyorum. Yazar Ahmet Altan, kitabı da Aldatmak.

Bu yayıncılık olayını takip edenlerin öğrendiği ve bu olayın ilham ettiği dersleri derlemek ve edebiyat ve yayın meraklılarına sunmak istedim. 'Bir kitap nasıl satılır?'ın cevabını almak isteyen bütün girişimciler için işte zihin açıcı şartlar:

1. Bir süre ortalardan kaybolmak gerekir. Bunun amacı, ikide bir 'şu anda ne yazıyorsunuz, konusu ne, kahraman size benziyor mu?' gibi sorularla imajın zedelenmesinin önüne geçmektir. Bir süre ortadan kaybolan yazarın tekrar ortaya çıkması, dönüşün muhteşem olması fikrini ve iddiasını içinde barındırır.

2. Ortadan kaybolmanın çeşitli çaptaki bütçelere uygun seçenekleri vardır. En ucuzu oturulan evden taşınmak ve yeni telefonu pek kimseye vermemektir. Orta hallisi Bodrum'a gitmek, üst sınırı ise Amerika'ya kadar uzanmaktır. En makbul olanı bu sonuncusudur, çünkü bu, sizin yabancı dil bildiğinizi ispatlar, sizi uluslararası bir şey yapar. Ayrıca kitaplarınızın İngilizcede çıkması için gereken temasları da oralarda bi zahmet kuruverirsiniz.

3. Kitap bittiği zaman birkaç eşe dosta kitabın bittiğini fısıldarsınız. Bu eş dost olayın belkemiğini oluşturur. Etkili olmalıdırlar, ayrıca bir gazetede köşe yazarı olmaları ve askerlikle ilişiklerinin bulunmaması (yani kadın olmaları) da iyidir.

4. Kitaplarınızı her zaman yayınladığınız yayıneviyle yeni kitap için anlaşmadan önce 'bu sefer kitabımı başka bir yayınevinde çıkaracağım' dersiniz. Bu, sizin edebiyat magazininde yer almanızı sağlar.

5. Kitabınızın yayınlanması için uygun bir vakit beklemelisiniz. Örneğimiz üzerinde konuşacak olursak Orhan Pamuk'un Kar'ının konuşulması bitmelidir. Ayrıca romanın konusuna uygun bir film olan Sadakatsiz'in gösterime girmesi de, aa ne büyük bir tesadüftür.

6. Bir gazetede, kadınlar ve aşk-meşk üzerine yazmak da iyi gelir. Örneğimiz üzerinden gidersek, yazarın Sabah gazetesinde birkaç gün süren bir dizi-yazı yayınlaması gibi.

7. Sıra, söyleşilere gelmiştir, gazetelerde, dergilerde, kadın gazeteciler ağırlıkta olmak üzere önünüze gelen herkesle söyleşmeli, 'eee insan ruhunun derinlikleri'ne inen bakışlarınızı insanlarla paylaşmalısınız.

8. Şansınız varsa, biri, örneğimizden devam edersek Fatih Altaylı, sizin romanınızın Arthur Hailey'in Tekerlekler adlı romanının konusundan çalıntı olduğunu bir gazetede, örneğimizde Hürriyet'te (23.09.2002), sürmanşetten yazar, siz de yine, örn... neyse fazla oldu artık, Sabah'ta sürmanşetten Altaylı'yı düelloya davet edersiniz. (Aslında hikaye Sabah'ın da söylediği gibi bambaşkadır. Şöyle ki; Hailey'in romanında kocasını aldatan ve sevdiği erkek tarafından da aldatılan kadın eskiden beri süregelen bir psikolojik hastalıktan muzdarip: Kleptomani yani hırsızlık yapmaya karşı koyamama hastalığı. Oysa Altan'ın romanında olay şu şekildeymiş; kocasını aldatan ve sevdiği erkek tarafından da aldatılan kadın hırsızlığa sonradan başlıyormuş. Valla dayanamayacağım, gülüyorum.)

Bütün bu etkinlikler gerçekten çok öğretici. Ama bizce eksik kalan birkaç nokta var. Onlar da tamamlandığı zaman, gerçekten ultra-modern bir sosyal vakıa ile karşı karşıya olduğumuzu rahatça söyleyebileceğiz. Tamamlanması gereken bu eksiklikleri sıralayalım:

1. Eski sevgililerden biri çıkıp, bu olayı biz yazarla yaşamıştık, o da yazmış, dava açaciim, diyebilir.

2. Aldatmak romanının konusu gerçek oldu denerek gazetenin üçüncü sayfasında bir haber yazılabilir.

3. Seçimler yaklaşıyor, yazarın bir partiye iltihakı gerçekleştirilebilir.

4. Romanın Kürtçe, Yunanca gibi moda dillerden birine çevrilmesi için temaslar kurulabilir.

5. Yazarımız, bir reklamda (tercihen Sana Ekmeküstü reklamında) oynatılabilir.

6. Bu roman bir kadınla birkaç erkek arasında geçiyor görünse de aslında çok güçlü siyasi göndermeler üzerine kuruludur diyerek, içinde, taraflar olarak aldanan Ecevit'e, onu aldatan Özkan ve Cem'e ve herkesi birden aldatan Derviş'e yer veren bir makale, hadi abartmayalım bir deneme, yazdırılabilir.

* Fatih Altaylı'nın Altan'a yönelik, yazı içinde yer verdiğimiz suçlamaları yayınlanınca, bir dostunun Altan'ı arayarak, telefonda sarfettiği o tarihi söz.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV