Yıl:3 Dönem:2 Sayı:8/20

       

     
 

MIZRAK VE İLMİHAL

AHMET MURAT

ahmet_murat@mynet.com

 
     
  CİNLER Mİ? HA, EVET!

Medyum Memiş'i ciddiye alır mısınız? Uzun saçları ve gösterişli kravatlarıyla biraz basın toplantısındaki futbolculara, biraz part-time çalışan apartman anketörlerine benziyor olsa da, televizyonda göstere göstere (dilini falan da hırstan ısırmıştı) adam dövse de, başka bazı faulleriyle can sıkıcı bir medyatiğin fotoğrafını verse de ben onu ciddiye alıyorum. Bunun için de kendi çapımda bazı gerekçelerim var. Bir kere mü'min bir insan, cinlerin dünyasıyla ilgilenen, medyatik medyum olan bir hafız o. Ayrıca cinlerin esrarına dair söyledikleri İslam'ın konuyla ilgili temel umdelerinden açıkça destek alıyor. Medyum Memiş cinlerle ilgili konuşurken eli yüzü düzgün referanslar veriyor, zihni bir aidiyet belirtiyor, böylece güven telkin ediyor. Doğrusu bizim kadim ulemamızın makbul bilim dalları içine almadığı ama yine de mazarratını defetmek için güvenilir-iyi niyetli birileri olsun da bu bilim dallarıyla ilgilensin dediği bir alanda çalışıyor ve bence o 'birileri' kapsamına girebileceğini insana düşündürtüyor.

İşte bu medyum, bir gazetede kendisiyle yapılan bir söyleşide, söz dönüp dolaşıp Hindistan'a gelince, Hindistan'ın bütünüyle cinlerin etkisi altında olduğunu, cinlerin orada cirit attığını söylemiş. Hindistan'daki o sakil, o bunaltıcı ve karanlık inanç atlasına cinlerin lojistik destek sağladıklarına, hatta cinlerin bu durumu bilfiil organize ettiğine işaret etmiş. Bunun yanında, Hind fakirlerinin gösterdiği bazı olağanüstülüklerin (İslami terminolojiye göre istidracların) cinlerin yardımlarıyla gerçekleştiğini savunan alimlerimiz de var.

Hindistan mahreçli itikadi düzenlemeleri güvenilir bulmama ve küfür olduklarını açıkça söylemekte herhangi bir tereddüt göstermeme hususunda ben de kendisiyle hemfikirdim. Dolayısıyla, kestirmeden söylersem, dinlerin aşkın birliğine inanmıyordum. Yine Matrix'ten Hesse'e, Tabucchi'den Updike'ye ve hatta beatnik dalgaya da bir renk veren doğucul mistisizmi içine sığdıran hoşgörü anlayışının, imani kesinliği sulandırdığını da düşünüyordum. Tasavvufla Hind mistisizminin kıyaslanması da kabul edilir değildir. Tasavvuf, bir merkezi nokta etrafında toparlanması mümkün bir yolken, Hind mistisizmleri bir merkeze sahip olmadıklarını düşündürten bunaltıcı bir dağınıklık ifade ediyorlar. Tasavvuf, aydınlık, ışıklı ve kaçak güreşmeyen bir manevi eğitimken, diğerleri ise muğlak, kasvetli ve dumanlı olmaktan yanadırlar. Buna böyle inanıyordum ama bende bütün bunların izahını 'cin' temelli yapmak fikri de uyanmış değildi.

Fakat esasında, meselesi ve mesleği cinler olan bir medyumu, kutsal kitabında "Cin" suresi bulunan insanlar olarak dinlenilmeyi hak eder buluyorsak, medyumumuzun her olayı cinlerle izah etmeye teşne olabileceği tesbitini de bir süreliğine askıya alırsak, Medyum Memiş'in izahındaki entellektüel girişim açısından bulunan zayıflığın aslında bir başka açıdan bir kuvvet kazandırdığını da itiraf edebiliriz. Melekler, cinler ve şeytanlar bizim dikkate aldığımız varlıklardır. Onları anlamak ve kavramak için tarih boyunca müslümanlar olarak çeşitli çalışmalar ortaya koymuşuzdur. Klasik İslam Felsefesi'nde İbn Sina, Suhreverdi vb. birçok önemli sima, bir melek-bilim geliştirmeye, kozmolojilerinde meleklere bir yer bulmaya çalışmışlardır.* Ya bugün? Bugün, Sir Seyyid Ahmed Han'ın (ö.1898) Kur'an-ı Kerim'deki melekleri birer tabiat kanunu, cinleri de birtakım bedeviler olarak tefsir eden modernizminin etkisini bilmeden ve biraz da dozunu düşürerek yaşatıyoruz ve melekler ile cinler zihnimizde birer İslami mitolojik unsura dönüşüyor. Bugün yoğun pozitivist tazyik altından çıkıp doğrulmak isteyen müslümanların meselelerinden biri melekler ve cinler konusunda bir entelektüel mukavemet noktası oluşturmaktır.

Hindistan'daki dini hareketleri sosyo-psikolojik açıdan izah etmek, veya yok 'animizm'e, yok 'atalar kültü'ne yaslamak, izah biçimlerinden sadece biridir; bu izahlarla mutmain olmak zorunda değiliz.

* Konuyla ilgili olarak bkz. S.Hüseyin Nasr, Üç Müslüman Bilge, Ter. Ali Ünal, İst., İnsan Yay., tsz, s. 40-43; 83-86
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV