Yıl:2 Dönem:2 Sayı:5/17

       

     
 

MIZRAK VE İLMİHAL

AHMET MURAT

ahmet_murat@mynet.com

 
     
  ŞAİRLERLE HAŞROLMAK İSTEYEN VAR MI?

Biraz mürekkep yalayanlarımız, az buçuk biyografi kitapları okuyanlarımız, bir edebiyat ortamı içine şöyle böyle girenlerimizin şairler hakkındaki kanaatleri birbirine yakındır. Şairlerin yaramaz ve delişmen kalmak zorunda olan ve asla ilk-gençliğini atlatamayan bir tür olarak görülmesi üzerinde neredeyse anlaşılmıştır. Böylece şairlerin aslında aşırıya kaçmalarının şairlikle ilgili olduğu filan da zımnen kabul edilmiştir. Şairliğin delilikle ilgisi gibi psikiyatrik bir entelektüel merakı kışkırtıcı irtibatlar da zaten hep kurula gelmiştir. Müntehir şairler, deliren şairler, kaçıp kaybolan şairler vesairelerden en az bir tanesinin adını hemen hepimiz hatırlayabiliriz.

Bir şair bir emanete hıyanet etmişse ya da bir sözünde durmamışsa bunu hoş görebileceğimizi çünkü onun nihayetinde bir şair olduğunu (yani neredeyse mükellef olmadığını) kabul ederiz.

Bir şair yalan söylediğinde, bu durumu, belki de onun gelişmiş hayal gücünün tazyikine bağlamakta zorlanmayız.

Bir şair kibir ve kendini beğenmişlik sergiliyorsa, kibrin belki de bir şaire ne kadar da yakıştığını söyleyebiliriz. Çünkü o insan-üstü bir donanımı bütün insanlık için taşımakta ve bunda da (söylemek zorundayız) ruhen epeyce zorlanmaktadır. Şu halde bu kadarcık kibir şairin süsü sayılır.

Bir şair gıybet yapıyorsa onun buna hakkı olduğunu çünkü pek bayağı ve çok kalabalık olan edebiyat ortamının temizliğinin bu yolla gerçekleşebileceğini kabule yatkınızdır.

Bir şair hovardaysa, bu da onun üstün duyarlık mekanizmasına bağlanabilir. Öyle ya, o gelmiş ve kadın türüne layık olduğu değeri vermiştir. Üstelik bir şair tarafından sevilen bir kadın o şaire olan borcunu ömür boyu ödeyemez.

Bir şair öfke ve kin doluysa, buna da aldırmamalıdır. Çünkü bir yanda kendisini anlamayan yığınlar, öbür yanda kendisini ifade ettiği mükemmel şiir dili ile dil ve şiir için bir fırsat olan zekası... Böylesi bir durum trajik bir sıkışmaya yol açmaz ve şairi kızdırmaz mı?

Bir şair tufeyliyse; tembelliği, kendisinden Allah'a sığınılacak bir tehlike olarak görmüyorsa bunda da şaşılacak bir yan olmamalıdır. O bir şairdir; ruhunun adaleleri o uykudayken bile çalışmaktadır. İnsanlığın ortak ruhuna mütemadiyen (susarken bile) sağladığı katkı, insanlığı şair karşısında zaten minnet altına sokmuştur. İnsanlar onun geçimini üstlense ve o da habire ona hizmet eden ama onu anlamayan insanlara sövse bile çok görülmemelidir.

Bir şairin biyolojik anne-babası yoktur. Onun annesi ve babası yaşlı ya da ölmüş olan çeşitli şairler/şairelerdir. Bu sebeple bir şair, eski kuşaklardan bir şaire karşı saygısını koruyorsa, anne-babasına göstermesi beklenen saygısından muaf olmaya hak kazanmıştır. Kendi anne-babasının benzeri olan anne-babalardan ortalıkta çoktur.

Bir şair sahip olduğu cevherin kıymetinden ötürü, şiir dışındaki bilgi(lenme) türlerine kayıtsız kalıyorsa, pek iyi yapıyor diye düşünebiliriz. Değil mi ki o ballar balını bulmuştur.

Bu söylediklerime eğer şunları ilave etmezsem bir ahlaki düşüklük örneği göstermiş olacağım: Ben de şiir yayınlamış ve zaman zaman şair olarak anılan biriyim. Böyle olunca bu söylediklerimi öncelikle ve acilen kendime söylüyorum, söyledikçe alınıyorum, bu söylediklerimle kendimden başkasını kırmak istemiyorum. Ama işte bu tabloyu yaşatan başkalarının olduğunu da görüyorum. Ayrıca bu yazıdaki şair sözcüğünü pekala hikayeci, ressam, müzisyen vb. ile değiştirebiliriz.

Bilemiyorum, mü'min şairlerden (hikayecilerden, ressamlardan, müzisyenlerden...) kaç tanesi öte dünyada şairlerle (hikayecilerle, ressamlarla, müzisyenlerle...) haşrolmak ister?
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV