Yıl:2 Dönem:2 Sayı:4/16

       

     
 

MIZRAK VE İLMİHAL

AHMET MURAT

ahmet_murat@mynet.com

 
     
  BİLGİYE LAYIK OLMAK

Artık bir bilgisayar ve bir yazıcıya sahip olarak evlerimizde küçük çaplı bir matbaayı oluşturma imkanını elde etmiş bulunuyoruz. Sözgelimi şahsen, tercüme etmiş olduğum küçük bir risaleyi kitap biçiminde düzenleyip 'çıktı'sını alarak bir kitap oluşturma tecrübesini yaşadım. Kitaba ulaşmak da, ulaşılması beklenen bir kitap vücuda getirmek de işte, pek kolay.

Cemil Meriç'in bu kolaylıkla ilgili sert eleştirilerini hatırlayalım: "Şuursuz bir büyücü Gütenberg! Işığı paçavraya hapsetmiş. Yüz yılları kutulara doldurmuş Gütenberg'in çocukları, peygamberleri işportaya dökmüş; tuğla kadar değeri kalmamış dehanın. Eflatun bir sokak kadını gibi her isteyenin yatağına koşuyor. Don-kişot futbol maçı biletinden ucuz." Üstad'ın dozu artırdığı salvosu, Eflatun (ve benzerlerinin) her isteyen için ulaşılır olduğu yani bilginin, bilgiyi temellük etme hakkına sahip olan sınıfın hareminden çıkartılıp mahremiyetinin ihlal edilmiş olduğunu ifade ettiği cümlesinde.

Doğrudur; nazari bilgi matbaa cihazının marifetiyle, maliyet artı ortalama yüzde kırklık bir kârın toplamını ifade eden para miktarını denkleştiren herkesin emrindedir artık. Dolayısıyla herhangi bir kitap, herhangi bir 'meraklı' tarafından, herhangi bir zamanda ve bazen de tamamen herhangilik içeren bir sebeple satın alınabilir. Kötülük bunun neresinde denilebilir; kötülük bunun demokratlığındadır; bilgi edinmenin bir mesleki (akademik) icap, bir geçim yolu ya da bir sınıf atlama vesilesi kılınmasını yaygınlaştıran ama hayatiliğini, ölüm-kalımla ilgili olan şiddetini yok saydıran demokratlığında. Özellikle de irfani bilgi, ait olduğu manevi bağlam itibariyle okunup anlaşılan bilgi olmaktan daha başka bir hüviyete sahiptir. Dahası irfani bilgi sadece okunup anlaşılmanın konusu edilince ve rehbersiz alınmak istenince, masallardaki hazinelerin ölümcül tılsımlarına benzeyen tehlikeler saçabilir. İrfani bilgide kaide şudur: Bir bilgi henüz layık olunmadan ve ona ihtiyaç yokken öğrenilirse o bilgiden mahrum kalınır.

Merhum Ahmed Davudoğlu hoca, Kuduri adıyla tanınan hanefi fıkhına ait kitabın Türkçe tercümesine (İstanbul,1979) yazdığı takdimde söz konusu kitapla ilgili şöyle bir bilgi aktarır: "Hanefiler veba zuhur ettiğinde bereket için onu okurlar. Mübarek bir kitaptır. Onu ezberleyen fakirlikten kurtulur."

Taşköprülüzade de tasavvufa ait olan Kuşeyri Risalesi ile ilgili şunları demiş: "Ve Risale-i meşhure-i mübarekesi ki hakkında demişlerdir ki; bir hanede ol Risale ola ol haneye nekbet (afet) isabet etmek olmamıştır."

Eskiler bu iki kitabın, bir malumatı aktarmaktan başka, manevi güçleri havi bir berekete sahip olduğunu düşünmüşler. Benzer kanaatlerin Sahih-i Buhari için de taşındığını biliyoruz. Ya Kur'an-ı Kerim? Elbette, bir örnek olsun diye söyleyelim: Eskiden salgın hastalıkların zuhur ettiği yerleşim yerlerinin etrafında hafızlar Kur'an-ı Kerim okuyarak dolaşırlarmış. Doç. Dr. Mehmet Bayyiğit hoca anlatmıştı; Erzurum'daki öğrencilik yıllarında hizmet için bulundukları talebe derneğinin etrafında da sabahlara kadar Kur'an-ı Kerim okuyarak turlar atan ve böylece öğrencileri muhafazaya gayret eden bir deli(?) dervişleri varmış.

Bu kitaplar muhafaza ve bereket dualarını böylece önsözleri haline getirildiği için dualar takviye edilmekteymiş. Bir fıkıh kitabı dinin zahirini koruyan bir muhafız olmaklığıyla elbette duaları etkili ve makbul kılan bir faktör olabilir. Ayrıca her kitabın eskiden dualarla başlayıp dualarla bittiği ve dolayısıyla kitabı okuyanın da en az iki kere güzel bir dua terkibini telaffuz ettiği, yine yazarlarının ihlas ve himmetlerinin de kitaplarının mazrufuna dahil olduğu unutulmamalıdır.

Fakat bir başka ve konumuzla ilgili husus da şudur: Sözgelimi Kuşeyri Risalesi gibi tasavvufi sahanın temel bir kitabı, eskiden ancak bir sufinin kitaplığını süsleyebilecek bir kitaptır. Ya da Kuduri ancak bir fakihin ezberinde olabilir. Dolayısıyla bir kitabın sahip olduğu bereket ve manevi kudret, kendisine sahip olanın manevi kudretiyle birleşerek etkisini gösterebilmektedir.

Sadi'nin dediği de budur; ipek kumaş değerlidir ama Kabe-i Muazzama'ya örtü olduğunda ona verilebilecek en yüksek değer verilmiş demektir.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV