Yıl:2 Dönem:2 Sayı:3/15

       

     
 

DİL AĞACI

İBRAHİM DEMİRCİ

demirci00@hotmail.com

 
     
  HAYATA VE HAYÂTA DAİR

Hayat, bir zamanlar evimizin avlusuydu. Sokaktan bir duvar ve bir kapıyla ayrılırdı da hayat, bahçeden ayrılması için ne duvara gerek vardı, ne kapıya. Hayat ile bahçe arasındaki sınırı, zeminin niteliği çizerse çizerdi. Belki de "sınır" denebilecek bir çizgi yoktu. Çünkü sebzeler ve ağaçların çoğu, bahçede idiyse de güller, çiçekler ve bir dut ağacı hayatın içinde idi. Başlangıçta sert toprak olan hayatın zeminine ne zaman beton döküldüğünü hatırlayamıyorum. Fakat betonun dut ağacına ve çiçeklerin alanına tecavüz etmediğini, bir de gerektikçe onarımdan geçtiğini hatırlıyorum.

Sokak kapısının hemen arkasında tandır mı vardı? Ahır kapısından girince, solda bir kapıyla karşılaşırdınız da, o kapı samanlığa mı açılırdı? Küçük havuz, yarısıyla hayata, yarısıyla bahçeye mi aitti? Havuza önceleri, sadece bir tulumbanın ağzı uzanırdı da, sonra onun yanına dinamo-motor-santrifüj cihazının borusu da mı eklendiydi?

Tandır-ahır-havuz-ev dörtgeninin ortasında kalan hayatta, neler neler yapılmıştır!

Çocuklar çeşit çeşit oyunlar oynamış, büyükler el değirmenini kurup çevire çevire buğdayı bulgur etmiştir.

Tohuma kalkmış ıspanaklar, marullar da orada mı kurutulmuştur?

Kimi kışlarda hayat karla dolmuştur da, kar küreğiyle kürünen karların bir yarısı dış kapıdan sokağa doğru, öbür yarısı bahçeye doğru hayattan uzaklaştırılmış, böylece hayat temizlenmiş midir?

Sıcak günlerde nine, hayata bir çul ya da minder atıp, eline eğirtmecini-kirmanını alıp ak yünleri, kara yünleri, kızıl yünleri ak ipe, kara ipe, kızıl ipe çevirmek üzere döndürmüş de döndürmüş müdür?

***

Evimizin hayatı, neden ikinci hecesi kısa bir hayattır?

Hayata çıkınca, meselâ, tulumbadan su çekebilirdiniz. Oysa hayâta çıkılmaz, hayâta atılırsınız ve bırakın tulumbayı, bir yudum temiz su bile bulamayabilirsiniz.

Evin hayâtı ile sokağın hayâtı arasında güvenli bir geçenek miydi hayat? Hayatın hayâtı, adına ömür de denen hayat içinde nisbeten kısa olduğundan, görece az yer tuttuğundan mı kısa oldu hayatın ikinci hecesi. Yoksa, halkımız bu kelimeyi çok benimsedi de, Türk asıllı bir sözcükmüş gibi kısaca seslendirmesi, bu benimseyişin bir belirtisi mi? Benimsediği öteki sözcüklerde de aynı kısaltmaya baş vurmuyor mu? "Osmân'ı" yerine "Osman'ı", "dermânı" yerine "dermanı" demesi de aynı kendindenleştirmenin sonucu değil mi?

***

Apartmanlar yapıldı sonra, siteler inşâ edildi. Evlerin çoğu önce bağsız bahçesiz bırakıldı, sonra hayatlarına göz dikildi. İnsanların çoğunun hayâtında artık hayata yer yok! Hayatlardan kalanlar, bölük pörçük anılar...
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV