« Anasayfa | Künye | Arşiv 20 Nisan 2024, Cumartesi
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
İki Nokta Üst Üste
Esma Ürkmez
Matbaadan Tanıtıma Koş!

Yeşilde Durmak
Hale Sert
Kanaviçe

Olay Yeri İnceleme
Zehir Hafiye Battal Küttab
Tezekten Terazi ya da Çok "hit" Alan Hep "tıklanan" Yazı Budur!

[ Kitap -> "Kitap"lı Sohbetler ]

Ali Çolak: "Bir Bahçe Düşlüyorum"

24.03.2005 - 23:19

Mavisini Yitirmiş Yaşamak, Günlük Şarkılar, Günyarısı, Periyi Uyandırmak kitaplarının yazarı Ali Çolak, denemelerinden oluşan yeni kitabı "Bir Bahçe Düşü"nde samimi yazılarla okurunu bir sohbete davet ediyor. Ötüken Neşriyat'tan çıkan kitap, yazarın ağaçlarla muaşaka edip, ayvaya güzelleme yazdığı, aradığı korunaklı bahçenin düşünü kurduğu masalsı bir dünyaya açılıyor. Çolak, kitabının ikinci bölümünde ise günümüz edebiyatını ve sorunlarını konuşuyor.

Kitaptaki, özellikle ilk bölümdeki denemeler kesinlikle çok samimi bir üslupla yazılmış. Denemeler her zaman bu tadı vermez, biraz da bu nedenle okurun uzak durduğu bir türdür. Oysa bu yazılar okuru bir sohbete davet ediyor. Pek tabii siz, bunun nedenini daha iyi açıklayabilirsiniz.. Nasıl bir yazın süreci yaşadığınızı anlatarak başlayabiliriz belki...

Deneme zaten bir sohbetten başka nedir ki... Olmazsa olmazı içtenliktir onun. Gerçek bir 'deneme' ise söz konusu olan, her zaman bir tat bırakır insanın damağında. Bu yüzden de okurun 'uzak durduğu' değil, akışına kapıldığı yazılardır denemeler. Benim yazılarımın da bir meziyeti varsa, okura yol arkadaşlığı yapmasıdır belki. Benim bütün derdim, Salâh Birsel'in buyurduğu gibi, hep 'bir şeyleri sevdirmek' oldu. İnsana bir şeyleri sevdirmeyen deneme neye yarar? Bir 'süreç'ten söz edeceksek, baştan beri yapmaya çalıştığım, hakiki denemecilerin açtığı yoldan gitmekten başka bir şey değildir. Yazma isteğine kapıldığımda, karşıma ilk çıkan tür denemeydi. Cemil Meriç'in 'Bu Ülke'si, Refik Halid Karay'ın, Yakup Kadri'nin, Tanpınar'ın, Sezai Karakoç'un yazıları... Sonra sonra, bir külliyat, daha doğrusu bir 'okul' olarak Salâh Birsel, Nermi Uygur ve tabii ki Batılı denemeciler. Bunları okuduğumda, 'insan eğer yazmak istiyorsa ve yazacaksa böyle yazmalı' dedim kendi kendime. Gözümü denemeyle açtım anlayacağınız. Bu yola girdikten sonra da başka sevdalara kapılmadım. Adını andığım yazarların her biri aldatmaz yol arkadaşlarıdır. Ve hepsinin yaptığı, içten bir söyleşidir okurla. Ben de söyleşip duruyorum muhayyel okurlarla. Hayır okurlarla değil aslında, düpedüz kendimle. Bu söyleşmelere okur da katılıyor bir yerde, beraber yürüyoruz.

Bahçe, hayatı anlatan tek bir öğe değil, onun ta kendisi anladığım kadarıyla. Çünkü bahçeyi, çiçekleri, mevsimleri... anlatırken onların çok daha ötesine geçiyorsunuz. Bu anlatımlarda çıkış noktalarınızı belirleyen ana etken ne oldu?

Kitabın adı, 'Bir Bahçe Düşü'... Son yıllarda 'bahçe' önemli bir öge olarak belirdi benim muhayyilemde. Pekçok şeyi, 'bahçe' imgesiyle düşünür ve anlatır oldum. Evet, bir yönüyle dediğiniz doğru, bahçe hayatın ta kendisi. Korunaklı, yeşil, bir eve ait... Dışarının hayhuyundan uzak, kendine ait bir dünya sanki, bozulmamış bir dünya. Bir özlem bu aynı zamanda. Dingin bir hayat özlemi. Diğer yandan bu, gerçek, bildiğimiz bir bahçe... Bahçeli evlerde doğup büyüdüm ben. Ağaçları, çiçekleri olan, mevsim değişikliklerinin gözle görüldüğü, yaşandığı zamanlar yaşadım. Bir büyük kentte, İstanbul'da bir bahçeye sahip olamama talihsizliği var öbür yanda. Ve ağaçların olmadığı, olanların yok edildiği, kalabilenlerin acı çektiği bir kentte yaşıyoruz. Her bahar gelişinde çiçek açmış bir ağaç göremezsem yaşayamam gibi gelir bana. Bu yüzden şehrin ağaçlarını kovalar dururum. Başka bahçelerde, başkalarının ağaçlarına bakar bakar iç geçiririm. Onlarla bir ünsiyet, anlatılması güç bir dostluk vardır aramızda. İnsan, en iyi bildiği, en çok sevip özlediği şeyleri anlatır. Ben de bir yolunu bulup hep onlardan açarım sözü. Hasret gideririm. Ağacın, bahçelerin yok oluşuna bakar yanarım. Galiba bir ömür anlatıp duracağım bahçeleri ve ağaçları... Onları anlatırken saf ve bozulmamış olanı, insan eliyle kirletilmemiş olanı da arıyorum galiba. İnsanın yaptığı tahribat, bütün cihanı ağlatıyor da farkında değiliz. Bozuyor ve tüketiyoruz. Bir bahçe düşlüyorsam eğer, bu, karıncayı incitmeyen; yok eden değil, çoğaltan ve yeşerten insana özlemdir aynı zamanda.

Okuru farklı zaman dilimlerinde, farklı yerlere bir yolculuğa çıkarıyorsunuz ve ardından içindeki adanın sükunetini dinlemeye davet ediyorsunuz. Önce sokağı sevdiriyor sonra okurunuza sokağın kirinden arınmak için tavsiyelerde bulunuyorsunuz. Neden tercihiniz sokağı kirden arındırmaktan yana değil?

Bütün söylediğim kendimedir aslında. Okura tasviyede bulunmak ne haddime! Hayat, hem dışarıda, sokakta hem de insanın mahrem alanında, evde geçiyor. Benim bütün düşlediğim, temiz bir hayat özlemidir. Hem içeride, hem dışarıda. Kentte, sokakta huzur bulamıyorsa insan, kaçıp sığınacak bir adası olmalı. Evi, odası yani sığınağı... Ev, kirlerden arınma yeridir benim için, yaraları sarma yeri. Onu da yitirirse insan, yeryüzü bir cehennem olur... Bari evde, onun müziğini dinleyerek mutlu olmaya bakmalı...

Tüm bu anlatımlar bir öyküye kapı açacakmış hissi veriyor. Denemeyle diğer yazın türleri arasında böyle bir etkileşim var değil mi?

Olmaz olur mu... Deneme, bütün türlerden bal alan bir arıya benzer. Şiirden, öyküden, anılardan ve başka türlerden... Öyküyle de yakın akrabalıklar kurar. Öykülemelere başvurur, hatta öyküler anlatır. Bazen düpedüz bir öykü olur. Ama buna rağmen denemenin bir biçimi, dili, anlatımı var kendine özgü. Her çiçekten bal alır; ama sonuçta ortaya çıkan denemedir ve tat onun tadıdır.

Öyleyse bu türlerden sizin en yakınında durduğunuz hangisi? Öykü de yazıyor musunuz?

Bu çok sorulmuştur bana. 'Üslubunuz, anlatımınız öyküye çok müsait, neden öykü yazmıyorsunuz?' derler. Hayır öykü yazmıyorum. Yazamam da. Dedim ya ben denemede açtım gözümü. Başka bir türü becerebileceğimi de sanmıyorum. Daha doğrusu hep korktum, çekindim. Başka bir disiplin o. İnsan en iyi neyi yapabiliyorsa onu sürdürmeli. Bununla birlikte tasarladığım öyküler de olmadı değil, ama dedim ya hep korktum. Belki bir gün cesaretimi toplayıp kısa öyküler yazabilirim.

(Hale Kaplan Öz, Yeni Şafak)

Mavisini Yitirmiş Yaşamak, Günlük Şarkılar, Günyarısı, Periyi Uyandırmak kitaplarının yazarı Ali Çolak, denemelerinden oluşan yeni kitabı "Bir Bahçe Düşü"nde samimi yazılarla okurunu bir sohbete davet ediyor. Ötüken Neşriyat'tan çıkan kitap, yazarın ağaçlarla muaşaka edip, ayvaya güzelleme yazdığı, aradığı korunaklı bahçenin düşünü kurduğu masalsı bir dünyaya açılıyor.  
EkstraTümü »

» Uykusuzluk / Mehmet Uğurlu
» Bir Yılda Kaç Kitap Okuyoruz?
» Doğu'nun Meyvelerini Batı'nın Tepsisinden Sunmak / Ali Ayten
» Kitapçı / Mehmet Ulusel
» "Aşk Istırapsız Olmaz" / Nuri Altun
Arşivlik HayatlarTümü »

» Asaf Hâlet Çelebi 100 Yaşında / Ömer Faruk Şerifoğlu
» Arşivcilerin Babası: Muallim Cevdet / Zeynep Berktaş
"Kitap"lı SohbetlerTümü »

» Bir Kütüphanenin Serencamı ve "Yazma"ların Açılan Bahtı...
» İsmail Kara: "Türkiye'de sosyal bilimciler ilkokul düzeyinde ilmihal bilgisine bile sahip değiller!" / Röportaj: Önder Deligöz
» İletişim Yayınları Editörü Ali Artun: "Sanat hayata tekrar kök salmalı" / Röp: Barış Yıldırım
» "Surre-i Humayun'la yaşanan güzelliği yeniden yaşamak mümkün" / Röportaj: Yüsra Mesude
» İsmail Bilgin: "Safiye Hüseyin'leri Yeterince Anlatamadık"

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!