AYAKKABI
Ahmet
Ünal Çam
Adam, dalgın ve
yorgun bir halde evine doğru yürüyor ve bazen de
kendi kendine konuştuğu oluyordu:
-Rica etsem ev sahibi bu ay dursa, gelecek ay...
Sonra da kendi kendine kızarak:
-Sanki gelecek ay gökten para yağacak. Hem ev sahibim
zengin biri sayılmaz ki... Kimseden borç istemeye de yüzüm
kalmadı. Kirayı verince elde 10 kalacak. Bakkal artık
beklemez, 5 de ona... Kalan 5 de bir hafta yeter... Ya
sonra?..
Adam evine geldiğini farketti. İçeri girdi... Sıkıntılarını
olabildiğince ailesine yansıtmayan biriydi. Yüzündeki
sıkıntılı ifadeyi zorla da olsa değiştirerek güler
yüzle içeriye seslendi:
-Alo!.. Kimse yok mu ? Bu yorgun ve yaşlı adamı karşılayacak
kimse yok mu?
Hanımı koşarak geldi, ceketini aldı:
-Kusura bakma bey, dedi. Geldiğini duymadım.
-Eh elimiz boş olunca yüzümüze de bakılmıyor, ne
yapalım?
-Öyle deme bey.
-Şaka yaptım canım şaka yaptım, hemen darılma.
Elim dolu olsa da yüzüme bakılmıyor, diyecektim.
Onun şakalarına alışmış olan karısı bu kez ses
çıkarmadı, sadece gülümsedi.
-Yorgun görünüyorsun.
-Biraz yorgunun hanım.
-Acıkmışsındır, hemen yemeğini getireyim.
-Hanım acıktım acıkmasına da, zahmet olmazsa...
-Estağfurullah bey, buyur...
-Ya sen de yorgunsundur ama ayaklarım çok ağrımış,
bir leğene az bir su koysan, sana zahmet...
-Tabi hemen getiriyorum.
Adam eşofmanını giyip oturmuştu ki, hanımı bir leğen
suyla geldi. Adam yorgun ayaklarını suya daldırmadan
merakla sordu:
- Benim tatlı kızım nerelerde bakayım. Saklandı mı
yaramaz?..
Anne başını önüne eğdi...
-Ne oldu, bir şey mi var?, dedi adam. Söylesene canım...
-İçerde… Ağlıyor...
-Ağlıyor mu?.. Niye?..
-Ayakkabı istiyor.
-Daha önce konuşmuştuk, alamayacağımı söylemiştim.
Hem ayakkabısı eski değil ki?..
-Eskidiği için değil, arkadaşlarında gördüğü
yeni çıkan bir ayakkabıdan istiyor.
-Hanım biliyorsun para durumunu…
-Ben biliyorum da…
-Bir daha konuşayım bakalım. Benim kızım anlayışlıdır.
Çağır gelsin.
Kadın kızını çağırdı. Kalkmak istemeyen kız,
zor da olsa ikna olup babasının yanına geldi. Babası
kızını yanına oturttu. Olabildiğince nazik bir şekilde:
-Kızım, seninle daha geçen akşam konuşmuştum...
Ayakkabı alacak kadar paramız yok bizim, dedi. Hem ayağındakiler
de eski değil ki...
-Başkası nasıl alıyor?
-Yavrum onların durumu daha iyiyse alabilirler. Bizim
şimdi iyi değil... Bekle, belki bir kaç ay sonra
alabiliriz.
-Banane, arkadaşlarımın var, ben de istiyorum.
Yine ağlamaya başlamıştı.
-Ne kadarmış o ayakkabının fiyatı... Biliyor musun?
-4 milyon.
-Kızım sana o ayakkabıyı alırsak elimizde para kalmıyor.
Getir bakayım şimdi giydiğin ayakkabılarını...
Kız getirdiği ayakkabılarını hışımla yere attı.
Adam, çocuğun saygısızlığını görmezlikten
geldi.
Küçük çocuklar için böyle heveslerin ne demek olduğunu
biliyordu. "Hele arkadaşlarında gördüyse, o küçük
dünyasında tüm hayali o ayakkabı olmuştur. Başka
birşey düşünemez bile..." diye aklından geçirdi.
Fakat adamın yapabileceği pek bir şey de yoktu.
Çok uzun bir sessizlik oldu. Adam, kızını kırmadan
nasıl çözüm yolu bulacağını düşünüyordu. Hanımı
ise kocasının, ayakkabıların yere atılışına
sinirlendiğini düşünüp endişe ile bekliyordu. Adam
umutsuzca kızına bir daha sordu:
-Kızım, bu ayakkabılar hiç de eski görünmüyor.
Bir kaç ay daha giysen...
-Eski işte eski, giymem... Bunlar eski!..
Adamın iyice çaresiz kalmıştı. Bir medet arar gibi
hanımına baktı. Yıllardır sıkıntı içinde yaşayan
ama eve her gelişinde güler yüzünü eksiltmeyen vefâkâr
karısı ise, yapacak birşeyi olmadığını göstermek
için ellerini iki yana açmıştı.
Adam birden ayağa kalktı, giyinmeye başladı:
-Kızım madem benim, “Ayakkabın eski değil” sözüme
inanmıyorsun, o halde giy ayakkabılarını... Dışarıda
az önce gördüğüm bir çocuğa soracağız, ayakkabın
eski mi değil mi diye... Eğer sorduğumuz çocuk, bu
ayakkabılar için eski derse veya beğenmezse söz,
istediğin o ayakkabıları alacağım.
Ayakkabıların alınmasından tamamen ümitsiz olan kız,
bunu duyunca heyacanlandı. Gözleri parladı. Hemen hazırlanmaya
başladı.
Baba kız el ele sokağa çıktılar. Hiç konuşmadan
bir kaç sokak geçmişlerdi ki, babası az ilerdeki köşeyi
göstererek:
-Bak şu köşede oturan bir çocuk var, dedi. Hemen
hemen senin yaşlarında... Sor bakalım ona ayakkabıların
güzel mi değil mi...
Kız hevesle çocuğun yanına koştu. Ama birden
durakalmıştı. Çocuğun şaşkın bakışları arasında
birkaç saniye orada kaldıktan sonra ağlayarak babasına
doğru koşmaya başladı. Soramamıştı.
Babası ağlayan kızını bırakıp, köşedeki çocuğun
yanına gitti. Cebindeki bozuk paraları çocuğun önündeki
mendile bırakıp döndü. Çocuk, hâlâ ağlayarak
uzaklaşan kıza bakıyordu, duvara yasladığı koltuk
değneklerinin arasından...
|