|
|
|
ŞEHRİN ÖTELERİNDE AKŞAM
Vahide Çabuk
Takılıp kalmıştı sanki zamanın gözleri uzaklarda bir yere. Geçmişi yâd ediyor, gelecek adına hayaller kuruyordu belki de. Vaktin derin derin aldığı nefesler, serin serin çarpıyordu dünyanın yanaklarına. Sabahtan beri vaktin yüreğinde biriken ılık his yavaş yavaş eriyordu. Serindi artık sular, serindi duygular.
Bir yeniyi daha tüketmenin yorgunluğu duman duman uykularla çöktü toprağa. Vaktin sümbülleri, menekşeleri açarken göklerde, soldu toprağın çiçekleri yeniden açmak için. Mahzundu yapraklar, mahzundu çocuklar. Bir ney sesiydi herşeyin şahidi. O sese takılıp da uçmak istiyordu yürekler. Mahzundu zaman, mahzundu gönüller.
Gül yaprakları saçtılar dağlara. Kızıl saçları dalga dalga yayıldı ateşin. Sustu kuşlar, sustu tüm sesler. Bir suyun tutuşan yüreği, bir de neyin sesi... Köz oldu sular. Uçtu yürekler ney sesinde.
Çözüldü güneşin saçları vaktin parmaklarından. Ateş düştü dağların gönlüne. Koyulaştı toprağın gözlerinde uykular. Eritti ateşini sular yüreğinde. Bildi dertlerini saklamayı gönlünde. Topladılar gül yapraklarını dağlardan. Karanlığı ardında kaldı göğün menekşeleri, sümbülleri...
Damla damla birikti, damla damla koyulaştı zamanın gönlünde karanlık. İlk yıldız tebessüm etti herşeye. Binlerce ve ardından binlerce bahar çiçeği açtı gözlerini karanlığa. Uyudu çocuklar. Ve felaha çağıran bir ses duyuldu ardından...
|
|
|
|
Çözüldü güneşin saçları vaktin parmaklarından. Ateş düştü dağların gönlüne. Koyulaştı toprağın gözlerinde uykular. Eritti ateşini sular yüreğinde. Bildi dertlerini saklamayı gönlünde. Topladılar gül yapraklarını dağlardan. Karanlığı ardında kaldı göğün menekşeleri, sümbülleri...
|
|