Yıl:1 Sayı:3  EYLÜL 2000

Editörden
Künye
Yazılar - Şiirler
Kültür - Sanat
Mizah

Röportaj

Medya
Sağlık
Adres Çubuğu
Sizden Gelenler
Arşiv

Anasayfa

 

 
 
 

HAYATTIR DEVAM EDEN

Firdevs Çakmak

"yağmur bu kadar inceyken
ağır açan bir gül kadar hafifken merhamet
ölüm çok ağır Allah’ım
ölüm çok ağır, affet."
                                     Hüseyin Atlansoy


Merdivenleri çıkıp zile bastı. Tatlı, serin bir rüzgar esti o sırada. Üşüdüğünü hissetti. Üşümeyi yaratan Rabbe hamdederdi eskiden olsa. Yüzünde ansızın beliren bir tebessümle "özlemişim üşümeyi" derdi. Kış aylarını hatırlardı. Yağan karları, çamurlu yolları, bazı günler yağmurdan korunmak için girdiği üçüncü sınıf bir pastanede içtiği salepleri... (Pastane öyle pek şık bir yer değildi ama temizdi. Üstelik burada içtiği salebin tadını hiçbir yerde bulamamıştı. Pastane sahibi bir gün iyi salep yapmanın büyük bir sır olduğunu söylemiş, sonra da bir çırpıda anlatıvermişti bu büyük sırrı. Sanki yıllardır bunu birilerine anlatmanın hasretiyle yanıp tutuşuyormuş gibi bir hali vardı. O an hayret etmişti adama ve "sırlar birilerine anlatılmak için mi saklanır?" diye bayağı kafa patlatmıştı sonraları. Hoş, şu anda "iyi bir salep nasıl yapılır, bari bir ipucu ver" deseler, söyleyebilecek tek bir kelimesi bile yoktu...) Bir de küt küt yanan sobanın insanı ısıtan sesini hatırlardı. Onu günler, aylar öncesine götüren bu hatırlama süreci bir anda olup bitiverirdi. Sonra bu kadar düşüncenin beyninden bir anda geçivermesine de hayret eder ve "Rabbim, hayretimi arttır!" diye eklerdi, eskiden olsa..

Oysa şimdi... "O artık hiç üşümeyecek" diyebildi yalnızca. Yüzünde acı bir tebessüm vardı. Bu kadar basitti ha!.. Söylemesi bu kadar kolaydı. Ya inanması... Yüreğine bunu kabul ettirmek ne kadar da zordu.

Yaşanan şeyler birer yalandı. Her ölüm haberinde bir kez daha farkediyordu insan bunu. Ebediyete uğurlanan her dost, aynı tonda sesleniyordu: "Buraya kadar. Artık yaşadıklarımızla yetinmek zorundasın. Yaşanan her şeyin bir yalan olduğunu bir kez daha anlamanın verdiği ıztırapla yaşamak zorundasın."

Yaşanır mıydı öylesi bir acıyla?..

Yaşanıyordu.

"Hayat devam ediyor" diyordu radyo ve televizyonlar her felaket sonrası. Haklıydılar. Size "sıra sende" deninceye kadar devam ediyordu hayat. Gidenler gidiyordu. Bir türlü anlamlandıramadığınız hayatınızla öylece kalakalıyordunuz ortada. Sıkıcıydı ölümü düşünmek, ruhunuzu daraltıyordu. Mutluluk verecek bir şeyler arıyordunuz can havliyle. Katıksız ağlamayı beceremezken, katıksız gülmeye hakkınızın olup olmadığını düşünüyordunuz sonra... Uzun sürmüyordu bu bocalama devri. Hayat bütün kollarını açmış "gel" diyordu. "Gel. Daha sana öğretecek çok şeyim var. Gel."

...........

-Çok bekletmedim ya?, dedi Zeynep.

Hayır, yeni gelmişti o da. Yeni mi gelmişti, yıllardan beri orada mıydı, ayırt edemedi. Birden arkadaşına döndü, sonra yere yöneltti bakışlarını (görenler parke taşlarını saydığını rahatlıkla iddia edebilirdi.) Belli, bir şeyler söyleyecekti.

-Ölüm, dedi, büyük bir imtihan, geride kalanlar için.

-Öyle, dedi Zeynep. Halinin ne kadar endişe verici olduğunu belli etmemeye çalışan bir ton vardı sesinde.

-Zeynep, diye seslenerek tekrar yeltendi konuşmaya.

Zeynep şaşırmıştı.
Usûlü bozmuştu bugün. Son bir aydır böyle zamanlarda ikinci bir cümle kurduğu görülmemişti. Cevap vermedi seslenmesine. Buna fırsat vermeden sürdürdü konuşmasını çünkü:

-Evinin üzerine çökmesi, herhangi bir ölümden daha mı çok acı verir insana?

Seda çok acı çekmiş midir?

Ne kadar donuk çıkmıştı sesi. Oysa onun böyle bir cümleyi ağlamadan, hatta hıçkırıklara boğulmadan kurabileceği hiç aklına gelmezdi Zeynep’in. Korktu bu donukluktan. Sesini olabildiğince yumuşatarak bir şeyler söylemeye çalıştı:

-Böyle düşünme, dedi. O, Rabbine kavuştu. Hem sebebin ne önemi var; kanser, trafik kazası veya deprem... Ne farkeder ki?

Yürüdüler, yedeklerine sessizliği alarak... Bunu bozan Zeynep oldu:

-Ebru dersi almaya karar verdin mi?

-Nasipse, dedi. İstiyorum.

Yüreğine umut, yüzüne renk, sesine heyecan gelip yerleşti bir yerlerden...

 

 
"Hayat devam ediyor" diyordu radyo ve televizyonlar her felaket sonrası. Haklıydılar. Size "sıra sende" deninceye kadar devam ediyordu hayat. Gidenler gidiyordu. Bir türlü anlamlandıramadığınız hayatınızla öylece kalakalıyordunuz ortada.
  

Anasayfa  Editörden Künye  l  Kültür - Sanat  l  Mizah  l  Röportaj  l  Medya  l  Sağlık  Adres Çubuğu  l  Sizden Gelenler  l  Arşiv  E-Mail