Yıl:1 Sayı:3  EYLÜL 2000

Editörden
Künye
Yazılar - Şiirler
Kültür - Sanat
Mizah

Röportaj

Medya
Sağlık
Adres Çubuğu
Sizden Gelenler
Arşiv

Anasayfa

 

 
 
 

İZLER

Ümit Kalkan


Gecenin bir vakti, ölümün o gizemli sesi çınlıyor kulaklarımda... Bir an tüylerimin ürperdiğini farkediyorum. Kalabalık bir cadde ve ortasında ben... Koşarken omuzlarına çarptığım insanların farkında bile değilim. Bilmiyorum neden ve hepsinden önemlisi nereye koştuğumu... Derin bir sızı kalmış yüreğimde, yüreğim herşeyden aciz... Başımı kollarımın arasına alıp etrafımda dönüyorum. Kaçıp kurtulmak istiyorum bu şehirden... Ve insanlardan... Yalnız, üzerimde tarifi imkansız bir ağırlık... Gücüm yetmiyor kaldırmaya... haykırmak istiyorum. İstiyorum ama dilim tutuluyor. Bir türlü bağıramıyorum. Saklıyorum gölgemi sessiz ve sağır sokaklardan... Ölmek kolay olsa gerek bunun yanında... Temmuzda titreyip şubat ortasında sıcaktan bunalmak gibi bir duygu... Ki galiba adına sessizlik diyorlar. Sessizlik...

Tâ ki bir zaman sonra adımlarım vücudumu taşımayacak kadar kısalıyor. Ruhumun içinde saklı kalan gölgem boyuna kadar gömülüyor uykuya... Karanlık bir uçurumun kenarındayım. Ufukta yıldırımlar kucak açmış kırkikindilere... Ellerim ve ayaklarım prangalara mahkum. Suçluyum, evet suçluyum galiba... Suçum ıssızlığın ortasında tek ve ürkek kalmak. Düşmemek için geriliyorum. Fakat istemeye istemeye yine kenarına geliyorum. Yaşam ile ölüm arasında bir çıkmaz... Kararsızım.

Bir vakit ellerim titremişti, kimseler yoktu... Demiryolunun rayları üzerinde ardıma bakmadan koşuyordum. İşte o zaman da böyle bir yağmur vardı. Bir uçurum kenarında boşluğa savrulur gibi yüzüne çarpan çisiltilerle birlikte ölmek, kolay olmasa gerek... Bir, iki, üç ve dördüncüsü derken hızla yüzüme çarpan yağmur damlalarını sayamayacak kadar âcizim artık... Kafamı kaldırıp bakmak istiyorum gökyüzüne... Nedendir bilinmez cesaret edemiyorum. İçimde bir suçluluk duygusu... Gözlerimi açmaya korkuyorum. Çiğ zamanların sağanağı altında ne düşündüğümü düşünmeye çalışıyorum. O an tüm insanlığa sormak istediğim bir soru: Hiç yağmur yağarken gökyüzüne baktınız mı?

....... / .......

Bir vakit irkiliyorum.

Gecenin herhangi bir yarısı... Varlığından habersizken, saat şimdi her vurduğunda baynime bir balyoz iniyor sanki... Üşenmesem kalkıp saatin engereğini parçalayıp ayaklarımla ezdikten sonra yeryüzünün en dipsiz kuyusuna atmak istiyorum. Odaya zifir karanlık hakim olmuş. Ölüm ve hayatı birbirinden ayıran çizgiyi düşünüyorum. Duvarlar karanlık, sessiz ve içli... Duvarları seyrede seyrede içe kapanışın tutsağı olmak... Karanlığı bozmak istiyorum. Yerimden kalkıp -ilk defa bu gece- perdeleri aralıyorum. Yüzümü buğulu cama dayayıp uzunca bir süre gökyüzünü seyrediyorum.

Ay ve hemen yanındaki küçük parlak yıldızım, sicim sicim yüreğimin en derinlerine işliyor yine...

Darmadağın bir masa, yarım bırakılmış bir bardak çay ilişiyor gözüme, tekrar yatağıma uzandığımda... Gözlerimde gölgelerin hüzün çizgileri... Vücudum erimiş, bitmiş, tükenmiş artık... Dehlizlerin ortasında, karanlık şehrengizlerini anlatıyor gözlerime... Gölgeler, ateşin ortasında ansızın sararıp kaybolan eski bir fotoğraf gibi izdüşümlerini çizmemeli; gözlerimin içinde sönen ışığı kimse görmemeli artık... Ki yağmursuz ve rüzgarsız bir gün yine karşımda... Belki bir köşe başında belki de ıssız bir uçurumun kenarında yahut...

 

 
Tâ ki bir zaman sonra adımlarım vücudumu taşımayacak kadar kısalıyor. Ruhumun içinde saklı kalan gölgem boyuna kadar gömülüyor uykuya... Karanlık bir uçurumun kenarındayım. Ufukta yıldırımlar kucak açmış kırkikindilere... Ellerim ve ayaklarım prangalara mahkum. Suçluyum, evet suçluyum galiba... Suçum ıssızlığın ortasında tek ve ürkek kalmak.
  

Anasayfa  l  Editörden Künye  l  Kültür - Sanat  l  Mizah  l  Röportaj  l  Medya  l  Sağlık  Adres Çubuğu  l  Sizden Gelenler  l  Arşiv  E-Mail