Yıl:1 Sayı:2  TEMMUZ 2000

Editörden
Künye
Yazılar - Şiirler
Kültür - Sanat
Mizah

Röportaj

Medya
Sağlık
Sizden Gelenler
Arşiv

Anasayfa

 

 
 
 

EMİRHAN'DA BİR DOĞAL SANAT GALERİSİ

Firdevs Çakmak

Yirminci yüzyılın sonlarıydı. 2000 denen o muhteşem(!)in sabırsızlıkla beklendiği yıllar: '97. Bursa'ya heyecan ve aşkla gelmiş bir talebeyim. Bursa'nın bir camilerini bilirim, bir de Tophane'yi. Emirhanı'nı hiç duymamışım. Hemen hemen her gün önünden geçtiğim halde hiç dikkatimi çekmemiş. Bir gün bir mektup alıyorum uzaklardan, ta Erzurum'dan. Yolu bir ara Bursa'ya düşmüş bir dost cümlesi heyecanla anlatıyor: "Sana daha sonra adresi bulunca Ziya Amca'nın tam adresini göndereceğim. Mutlaka gitmelisin, 'İnsan Saati'nin eski sahibi. Muhteşem bir insan. Necip Fazıl'ın aynadaki görüntüsü sanki." Hayal ettiğim gibi bir ortam yakalamış olabileceğim ihtimalinin heyecanıyla hemen dolaşıyorum Emirhan'ı. Nasıl bir yerle karşılaşacağımı bilmemenin verdiği merakla soruyorum dükkan sahiplerine. Buluyorum. Kapı kilitli. Camdan içeri bakıyorum; sağ duvarda bir kaç raf kitap var, sol duvarda büyük bir pano, karikatür, resim ve yazılarla süslü. Tam karşıda da bir masa, üstü kitap dolu. Ve bir sürü iskemle. Ziya Amca'ya olan merakımı gideremeden dönüyorum çaresiz. Sonra bir kaç kez daha gidiyorum, yine ayhı manzara; kapı kilitli. Oda, terkedilmiş görüntüsü vermeye başlıyor gittikçe. Herhalde artık buraya gelmiyor, diyorum. Bulamadan kaybetmenin hüznüyle büküyorum boynumu. -Ama umut hep tazedir değil mi?- Her yolum düştüğünde Emirhan'a uğramadan, Ziya Amca'yı yoklamadan edemiyorum. Ve bir gün kapıyı ardına kadar açık buluyorum. İçeride bir iki genç ve gerçekten Necip Fazıl'ı anımsatan bir suret. Selam veriyorum, yıllardır tanışıyormuşuz gibi mukabele görüyorum. Hemencecik tanışıyoruz. Sanat ve edebiyatla meşguliyet var mı, bir şeyler üretiyor muyuz Firdevsi, diyor. Ve ismim Ziya Amca'nın nezdinde Firdevsi kalıyor, o günden bu güne. Karaladığım üç-beş şiire atfen, bir şeyler yazmaya çalışıyorum, diyorum. Heyecanlanıyor, görmek isterim, diyor. Bir daha geldiğinde dökümanlarınla gel. Utanıyorum. ki, bu cesaretsizliğimi ifade edemiyorum. İnşaallah, diyorum. 

Bulunduğumuz odanın işlevini anlatıyor. Buraya gençler, dostlar gelir, sohbet ederiz, diyor. Cumartesi günleri ise apayrı bir tadı oluyor Emirhan 46 numaranın. Çeşitli fakülte ve liselerden gençler, Ziya Amca'yı tanıyan hocalar, profesörler, doktorlar, avukatlar... O küçücük oda öyle bir bereketleniyor ki, herkes oturacak bir yer buluyor. Ve sadece sanat konuşuluyor cumartesi günleri. Başka bir konunun açılmasına müsade etmiyor Ziya Amca. 

Bir dostu şöyle demiş Mehmet Akif için: "Fakir insan onun gönlüne giyinerek girmez, zengin soyunur, ikisi de o kalbe çıplak girerdi." Bu cümle ile Ziya Amca'nın Emirhan'daki o "doğal sanat akademisi" arasında bir ilgi kuruyorum ben. O küçük ama bereketli odaya herkes eşit şartlarda giriyor. Öğretmen, öğrenci, doktor, avukat ve hatta dilenci olmanızın size sağladığı artı veya eksi bir konum olmuyor orada. Herkesin söz hakkı mevcut.

Emirhan'a renk katan insandır Ziya Amca. İnsana yaşama sevinci verir. Sizi umudunuzun sıfıra dayandığı yerden alıp, dünyanın en umutlu insanı yapabilir. Umut en çok onun kelimelerinde kendini bulur. En çok, onun, "ah! Bir yirmi yıl daha yaşasam da bu gençlerin hakim olduğu dünyayı görebilsem" derken parıldayan gözlerinde kendini bulur umut. Gençlikten umudu kesenler onun bu parıldayan gözlerine bir kere bakmalıdırlar. Kaç satırdır "umut" diye tutturduğumun farkındayım. Ama onu yansıtan en kapsayıcı ifadelerden biridir umut. "Fikir ve sanat alanında lokomotif gençlere ihtiyacımız var, vagonlar çok" der. Bu lokomotif gençler, en büyük umutlarından biridir.

Onun kitaplığında Hafız divanının yanında Stendhal'in Kırmızı ve Siyah'ı durur. onun yanında Yahya Kemal, az ötede Bauadlere. Doğu ve batı, her ikisi de, yabana atılamayacak olgulardır Ziya amca için. Her hangi birini gözardı etmemiz, ufkumuzu daraltır. Rus şairleri şiddetle tavsiye eder. Mayakovski, masasının üstünde, her daim elinin altında ve dilinin ucundadır. Yunus Emre'nin dizeleri sıkça başvurduğu kaynaklardandır.. 

Necip Fazıl, Serdengeçti, Mehmet Akif'ten alıntılar ve hatıralar sık sık girer devreye. Cemil Meriç de müstesna bir yerde durmaktadır Ziya amcanın indinde. Yeni tanıştıklarına tavsiye ettiği kitaplardan birisi ille de "Bu Ülke"dir. Sonra "Umrandan Uygarlığa" ve diğerleri. 

Bütün bunlara tanık olan oda, daha nelere şahit olmaz ki... Kimi zaman bir bağlama ses verir odaya, türküler peşisıra gelir. Kimi zaman bir tanbur sesi taşar dışarı, kimi zaman bir ney. Bazen de bir ud, musikinin harika iklimlerini dolaştırır. Kimi zaman da şiir girer devreye, ansızın. Hep sürprizlere açık bir zaman dilimi yaşarsınız orada.

Ulucami'de namaz kılarken ya da Emirhan'dan şöyle bir geçerken, ak saçlı, dinç duruşlu bir beyefendinin gür sesiyle, "buyurun gençler bir çay içelim" demesine hiç şaşırmayın. Hiç ummadığınız insanların Ziya Amca'yı tanımasına da.


 
Emirhan'a renk katan insandır Ziya Amca. İnsana yaşama sevinci verir. Sizi umudunuzun sıfıra dayandığı yerden alıp, dünyanın en umutlu insanı yapabilir. Umut en çok onun kelimelerinde kendini bulur. En çok, onun,"ah! Bir yirmi yıl daha yaşasam da bu gençlerin hakim olduğu dünyayı görebilsem" derken parıldayan gözlerinde kendini bulur umut. Gençlikten umudu kesenler onun bu parıldayan gözlerine bir kere bakmalıdırlar. 
  

Ana Sayfa  l  Editörden  Künye  l  Kültür - Sanat  l  Mizah  l  Röportaj  Medya  l  Sağlık  l  Sizden Gelenler  l  Arşiv  E-Mail