Yıl:1 Sayı:2  TEMMUZ 2000

Editörden
Künye
Yazılar - Şiirler
Kültür - Sanat
Mizah
Röportaj
Medya
Sağlık
Sizden Gelenler
Arşiv

Ana Sayfa

 
 


"MÜZİK"İN DİLİ: HAYATA BAKIŞIN BİR YORUMU (MU?)

-'Müslüm'cüler, Müslüm Baba'da ne buluyorlar?-

Abdülhamit Küheylan


Müzik, insanların vazgeçilmez kulak misafiridir; duygusal boyutlarının zevk alanıdır. Ne var ki, insan, ferdi farklara sahip olduğu gibi karşısındaki insanda bu açıdan bir farklılık arzeder. Bu yüzden her insan her müziği dinlemez. Örneğin herkes arabesk dinlemez, herkes klasik müziği sevmez; herkes Rock müziğine kulak asmaz veya Heavy Metalciler'e takılmaz. Her insanın hayranı olduğu, devamlı hemhal olduğu kulağına ve ruhuna hitab eden bir (veya bir kaç) tür vardır. Neden örneğin ben, sanat müziğine bayılıyorum; tasavvuf müsikisinden zevkten dört köşe oluyorum. Arabeski min vechin dinliyorum da; bir pop, bir rock, bir metal, heavy metal ve diğerleri dikkatimi çekmez veya iğrenirim. Kimi bir kenara çekip sorsanız hangi müzik diye, size söyleyeceği şey, 'şu ve şu müzik' deyip kendini sınırlayacaktır. Bu ise bize o kişi/kişilerin o müzik türünde 'bir şeyler aradığı ve bulduğu' şeklinde bir sonuca ulaşmaya icbar edecektir. Tabii nihai bir yargıya varmanın en birincil şartı, altını sağlamca doldurabilmek, temellendirebilmektir. Konumuzu arabesk ve Müslüm Baba örneğiyle somutlaştırmaya ve tahlil etmeğe çalışalım.

Öncelikle bir vakıanın, 'müzik görüşümüzün' kötürümleşmesi ve hatta bu sahanın boş bırakılması ve ötekilere satılması konusunda büyük bir rol oynadığını itiraf etmeliyiz. Peki nedir o vakıa? 'Geleneğimizde müziğe karşı yapılanmış olumsuz tavır'. -Hiç bir ayrım yapmaksızın- mutlak olarak müzik dinleyince insanların 'cehennem'e gideceği şeklindeki dayatmaların hem bu konuda eser ortaya çıkarma ve hem de iyi bir dinleyici olma konusunda hatırı sayılır bir fonksiyon icra ettiğini kimse inkar edemez. Konumuz, dinsel açıdan müziğin nerede durduğu değildir. Bu yüzden konumuzu anlatabilmemiz için bu konuyu bir cümle ile geçiştirmek en doğru yol olsa gerektir: Dinin, insanın meta gibi kullanılması, cinselliğin, kötülüğün ve aykırı görülen şeylerin 'reklamize' edilmesi konularında karşı tarafta yer aldığı; insan unsurunun fıtratını zorlayarak kötü yola gitmesine sebeb olacak şeylerin önünün kapatılmasını istediği bilinen bir gerçektir. Ancak bir şeyin kötü yolda kullanılabilirliliği, onun haddizatında 'kötü olduğu' anlamına gelmez. Örneğin bir bıçak, kesici alettir; hayatımızın vazgeçilmez bir aracıdır. Bıçakla adam bıçaklanacağı ihtimali ile bıçağı yasaklarsanız; hayatınızın içinde elle tutulur hiç bir şey kalmayacaktır. Çünkü bu mantalite bizi, her iyi şeyin 'kötü bir şeye alet edilebilme ihtimalinin varlığından dolayı' sadece bir açmaza sokacaktır.

Diğer taraftan dünyada insana sunulan tüm şeylerin; mutlaka 'meşruiyyet çerçevesinde icra ediliş biçimleri' vardır. Örneğin cinsel ilişki, iki karşı cins arasında normal şartlar altında meşru görülmez; günah olarak telakki edilirken 'nikah bağı' araya girince iki karşı cins arasında bir meşruiyyet kazanır. Tabii biz bunu söylerken dinen yasaklanmış şeyler konusunda bir çıkış arama gibi bir endişeden yola çıkmıyoruz. Ama dinin bu konuda net olarak bir yasağının bulunmadığı bir konunun 'belli endişeler göz önüne alınarak' tamamen mahkum edilmesinin; tamamen yasaklanmasının; tukaka ilan edilmesinin sakıncalar doğurduğu kanaatindeyiz. Bizce 'şartlarını ve alanını tesbit etmek' koşuluyla fıtratımızın bir yerlerinde küllendirilmiş olan bu konunun meşru zeminde diriltilmesinin ve teşvik edilmesinin daha sağlıklı olacağı kanaatindeyiz. Ya böyle yapmalıyız; yahut da gün be gün sapkınlığın ve şaşkınlığın ürünü yeni müzik türleriyle karşımıza çıkan neslimizin çılgınlıklarına kızmaya hakkımız yoktur. Veya batı özentisinin getirmiş olduğu tabii bir netice olarak içimize giren yabancı merkezli melodilerin ve müzik çeşitlerinin; ve bunları sunan garip kılıklı şahsiyetleri dilimize dolamayı hak etmiyoruz biz. Yani şunu demeğe çalışıyorum: hem şöför mahalli deyip hem de elli kuruşu dayatmak, yakışık almıyor.

Gelelim Müslüm örneğine. Arabesk'in yaşlı kralı Müslüm Baba, belli bir kesim dinleyicinin halen daha tek ve tartışılmaz kralıdır. Bu insanlar, O'nda ne buluyorlar? Veya tersinden bakacak olursak Müslüm onlara ne veriyor? Aralarındaki bu sarsılmaz bağlılığın temelinde ne var? İnsanlar, neden onun şarkılarını dinlerken kendilerinden geçer; neden radikal Müslümcüler, kendilerine eza ve cefa yolunu tercih ederler? Neden jiletlerden medet umarlar? Ve neden içerler? Neden Müslüm Baba'nın şarkılarının mekanı, meyhanelerdir; neden serkeşler ve sarhoşlar babadan geçemezler? Bu bağlamdaki 'neden'leri ve 'niçin'leri çoğaltmak mümkündür. Ancak yazımızın iskeleti için bu kadar sorunun yeterli olduğu kanaatindeyiz.
İnsanlar, acaba Müslüm Baba'nın kıvırcık ve darmadağınık saçlarına mı meraklıdırlar, yoksa Müslüm Baba'nın boyuna bosuna mı hasrettirler? Mikrofon tutuşunda mı bir tılsım var yoksa sahneye çıkışında mı bir ayrıcalık? Bunlar mı Müslüm'ü, Müslümcüler'in katında saygın ve dinlenir hale getirenler. Sanmıyoruz. Bunların belli bir fonksiyon icra ettiğini de inkar etmiyoruz; ama sadece bir aksesuarın fonksiyonu kadar bir anlam yüklüyoruz bunlara.. Hepsi o kadar...

Müslüm'ün söylediği şarkıların 'muhtevası'nda konuk ettiği temel temalar, konumuzun açımlanmasında bir başlangıç olabilir. Müslüm, ıztırapların, sıkıntıların, karşılıksız aşkların, aldatılmışlıkların, haksızlıkların soyut anlamdaki ağzı ve dili olmuştur. Haksızlığa, adaletsizliğe, aldatılmışlığa isyanı baştacı etmiştir. Ezilmişliğe ve kakılmışlığa bir haykırıştır, bir başkaldırıdır. Hayatın acımasızlığına, tüm dertlerine, acılarına, suçlarına isyandır tüm yaptığı. Yuvası olan bir kuşun yuvadan uçmayacağını; o yuvasız kuşun kendi olduğunu; dertsiz bir insanın içmeyeceğini, derdi olanın ise gece gündüz içeceğini haykıran yine odur. 'Mutluluk'un kapısına uğramamasından dem vurur. Muradın yalanlığından ümitlerin ise hayal olduğundan bu yüzden bahseder. Bıkkınlığın, sıkkınlığın, iğrenmenin, tiksinmenin tüm versiyonlarından içli söz edişi, onun yaşam felsefesinin özetlenişidir aslında. Karşısına isyan için bazen kaderi, feleği, bazen de doğrudan yaratanı alır. Felsefe diliyle söyleyecek olursak egzistansiyalist felsefenin tüm muhtevası, onun hayat tarzıdır; aslında o farkında olmayarak egzistansiyalist felsefenin şarkı dalındaki temsilciliğini yapar.

Şarkılarının muhtevasının etkinliği yanısıra şarkının sunumu (yorum ve söylenişi) da Müslüm'ü önemli kılmaktadır. Şarkılarının icrası, kendisine özgüdür; ona ait bir çalışmayı bir başkasının söylemeye çalışması, aslında o şarkının katli anlamını kendiliğinden içermektedir. Çünkü Müslüm, söylediği şarkıyı yeniden yaşıyormuşcasına söyler; onun yorumu, şarkının muhtevasına bir canlılık bir mahzunluk, bir ağırlık verir. Onun şarkısı, tiz seslerin cazibesi ile kulakları tırmalayan ve sadece fonetik ve armonisi ile kulakları dolduran kuru bir şarkının ötesinde pes tonu ile ağırlığını yorumundan ve söyleyeninin kişiliğinden ve söyleme anındaki fena fi'l-şarkı olmasından alan bir özgünlüğe sahiptir. Eline mikrofonu aldığında şarkının cazibesi içinde cezbelere yol alan Müslüm, tüm jest ve mimiklerin desteğiyle muhtevanın ortaya koyduğu bağlamı tüm azalarına yansıtan ve sesini ağzından öte kalbinin en derin noktalarından çıkarıp sunan bir şarkıcıdır.

Hayatın içinde sıkıntılar ve acılar içinde kıvranan kalabalıkların kanlarında dolaşan bir kan mesabesinde yer alır. O insanların ızdıraplarına, sıkıntılarına, mutsuzluklarına, aldatılmışlıklarına ortak olur. Sanki onlarla beraber yaşar tüm yaşananları. Onların sıkıntılarını ve acılarının kalbinin en ücra köşelerinde hisseder. O kadar hem hal olur ki görenler, onu sahnedeyken içmiş zanneder. Başka bir dünyada yaşadığını sananlar bile olur. Aslında o, ezilmişler, kakılmışlar ve itilmişler dünyasının sakinlerinin teskin edicisidir. Elinden başka bir şey gelmez; yüreğinden koparıp diliyle sunduklarıyla muhibbanını teselli etmekten başka. Onların dertlerine ve acılarına şarkılarıyla ortak olur. Sevenleri, ona 'baba' lakabını işte bu yüzden layık görmüşlerdir.

Babanın şarkıları, muhteva ve üslubuyla bir kesimin aslında hayat anlayışını yansıtır. Yorumlar, yüzlerdeki burukluğun; buruşukluğun, alındaki ıztırap çizgilerinin seslendirilişinin resmidir. Çıkmazların ve açmazların; çarpışıklıkların ve çelişkilerin çözülemeyişindeki derin iniltilerin sızlanışıdır.
İşte bu yüzdendir ki Müslümcüler, hayat anlayışlarını ve hayata bakışlarını özetleyen bu şahısta bir 'teskin edici' güç bulmaktadırlar. İşte bunun içindir ki sadece şarkılarıyla bu insanların acısına ortak olabilen Babalarına karşı tavırları -Müslümkeş olmalarının oranına ve mutmain olma derecesine göre- bir karşılık vermekte; kimisi 'yaşa be baba, ağzına sağlık Müslüm Baba' şeklinde seslenişleriyle; kimisi de söylenenin şarkılarında fena fi'l-şarkı olarak kendilerinden geçer; ellerindeki jiletleriyle vücutlarından kan alırlar; bir anlamda zevkten zevk alma sınırını aşınca acıdan zevk almaya başlarlar. Belki de o anda hiçbir şey hissetmiyorlardır kimbilir...

Sonuç olarak diyebiliriz ki Müslüm'in yaptığı bir kesimin acılarını dile getirmektir; hayatlarını yorumlamaktır. Hayranların ona verecekleri şey ise bir buket gül yerine jiletlerle kesik kesik olmuş bir vücudun ortaya konmasıdır. Bunu tasvip edip etmemek bir başka konudur; ama vakıayı görmezden gelmek ise anlamlı bir şey değildir. Müslüm'ü Müslüm yapan şey, acılar, hüzünler ve haksızlıklar içinde hayatla boğuşan yığınların varlığıdır. Bütün bunlardan sonra her şahsın, kulak vererek ya da duygusal bağlamda dinlediği müzik türünde ve özellikle de bu müzik dalının içinde belli bir şahısta karar kılmasında derin bir frekans birlikteliği ve duygusal bir bağın bulunduğu şeklinde bir genellemeye gitmek yanlış olmaz. Şarkının fonetik yapısıyla ve sunumu ile kulak zevkini; şiirsel boyutuyla ve muhtevasıyla hem zihin hem kalb zevkini; söyleyenin şahsiyeti ve yorumuyla da hayatlarını anlamlandırma zevkini tadıyorlar gibi geliyor bana...

 

 
Her şahsın, kulak vererek ya da duygusal bağlamda dinlediği müzik türünde ve özellikle de bu müzik dalının içinde belli bir şahısta karar kılmasında derin bir frekans birlikteliği ve duygusal bir bağın bulunduğu şeklinde bir genellemeye gitmek yanlış olmaz. Şarkının fonetik yapısıyla ve sunumu ile kulak zevkini; şiirsel boyutuyla ve muhtevasıyla hem zihin hem kalb zevkini; söyleyenin şahsiyeti ve yorumuyla da hayatlarını anlamlandırma zevkini tadıyorlar gibi geliyor bana...

 

Anasayfa  l  Editörden  Künye  l  Yazılar - Şiirler  l  Mizah  l  Röportaj  Medya  l  Sağlık  l  Sizden Gelenler  l  Arşiv  E-Mail