Yıl:1 Sayı:2  TEMMUZ 2000

Editörden
Künye
Yazılar - Şiirler
Kültür - Sanat
Mizah

Röportaj

Medya
Sağlık
Sizden Gelenler
Arşiv

Anasayfa

 

 
 
 

BİR KARDELEN MASALI

Servet Özkök

Bir varmış bir yokmuş, uzak ülkelerin birinde, dağların doruklarında güzeller güzeli dağ fulyası yaşarmış. Baharın ilk belirtileriyle uzun kar uykusundan uyanır, güneş sıcaklığını iyice hissettirmeye başladığı günlerde tomurcuklanır, yaz boyunca da çiçekleriyle çevresine binbir renkler saçar, kokusu ile, güzelliği ile, güzelliğinden çok o mahçup saf duruşu ile herkesi kendine hayran bırakırmış. 

Doğa ananın da en sevgili yavrusu, herşeylerden sakınıp gözettiği en nadide çiçeği imiş bu dağ fulyası. 

En yakın arkadaşı Nergis'le sıcak yaz günleri boyunca gülüşürler, oynaşırlar, bütün doğayı neşeyle donatırlarmış. Fulyacık Nergis'ini çok sever bir dediğini iki etmezmiş. Elinden gelse tüm dünyasını Nergis'le paylaşmak istermiş. Nergis'te çok güzelmiş, ama Fulyanın saflığına karşı son derece kurnaz, işveli, cilveli, bir kızmış.

Fulya'yı çok sever, O'nunla arkadaşlığını sürdürmek için kendini O'na benzetmeye çalışır, ama içten içede Fulya'nın herkes tarafından sevilmesine tahammül edemez, herkes kendini daha çok sevsin istermiş. 

Ama Fulya'nın tüm çiçekleri sabırla dinleyip, hepsine yardım etmek istemesine, herkese çözüm getirmeye çalışmasına hayret edermiş. Çünkü Nergis çiçek için doğadaki en önemli şey kendisiymiş, kendi duyguları kendi düşünceleri ,herkesin, herşeyin üstünde imiş. Fakat Fulya'ya özel bir değer verir, onun hayranı olduğu saflığını korumak için olası tüm kötülüklerden sakınmak istermiş. Fulya ise hep tebessümle karşılarmış Nergis'i zira doğa annesinin de aynı koruyucu kollayıcı davranışlarına alışık olduğu için Nergis'e ayrıca çok güvenir, inanırmış.

Bu arada aşağılarda ,dağların, vadilerin ötesindeki ovalarda ise bahar rüzgarı yaşarmış..Bu rüzgarın en sevdiği iş ovanın tüm çiçeklerine gezip gördüğü yerleri anlatarak onlara yeni heyecanlar, yeni ufuklar göstermek ve onların hayranlığını, sevgisini kazanmakmış. Birbirinden değişik ilginç öykülerle çiçeklerin gönlünü çelip en masum görüntüsünü takınır, en hoş sesiyle onlara birbirinden güzel şarkılar söyler, eğlendirirmiş. Çiçekler kendilerinden geçip, hayranlıkla onu dinlerken, o fark ettirmeden çiçek tozlarını alıp koynunda gizlediği kutusuna atarmış.

Bahar Rüzgarı bu çiçek tozlarını karıştırıp bir gün kendine en güzel kokulu, en güzel renkli çiçeğini oluşturacağını hayal eder yüreği bu hoş anın beklentisiyle çarparmış. Fakat aldığı her çiçek tozundan sonra yine bir eksiklik hissedip daha güzel, daha ışıltılı, binbir renkli, çok daha güzel kokulu çiçekler aramaya çıkarmış. 

Rüzgar bir gün yine bu amaçla ovadan ayrılıp vadiye doğru yola çıkmış. Vadiye geldiğinde birden çok farklı bir çiçek kokusu hissetmiş, etrafına bakınmış ama görememiş. Çünkü koku yukarılardan geliyormuş. Başını kaldırıp dağa doğru bakmış. Tepelere yaklaştıkça kokular daha da yoğunlaşırken içlerinden ayırt edici bir koku tatlı tatlı başını döndürüyor, O'nu daha yukarılara çekiyormuş. Sonunda O'nu görmüş. İlk önce heyecandan yanına yaklaşamayıp uzaktan seyre dalmış. Fulya çiçek olacaklardan habersiz pervasızca çevresindeki arkadaşlarıyla şakalaşıyor, çocuklar gibi neşeli kahkahalar atıyor, gülerken gözlerinin içi gülüyormuş. Rüzgar asıl olup da bugüne kadar çevresine eşsiz ışıltılar saçan bu çiçeğin varlığından habersiz yaşadığına hayret etmiş. Hemen harekete geçmeye karar verip hafif hafif Fulya'nın etrafında esmeye başlamış. Bir yandan da bildiği en güzel şarkıları söylüyormuş. Fulya bu beklenmedik hoş esintiyi heyecanla karşılamış, kendine yeni ve çok farklı bir arkadaş edineceğini hissetmiş. Çünkü arkadaşı Dağ Rüzgarı'nın keskin esintisine karşı bahar rüzgarı tatlı bir meltem edasıyla yapraklarını okşuyor, yıpratmadan dinlendiriyormuş. Güzeller güzeli çiçek Rüzgarın coşkulu, tutkulu heyecanlı sesini büyük bir hoşnutlukla dinlemeye koyulmuş.. Rüzgar Fulya'ya ovadaki güzellikleri, gezip gördüğü yerlerde duyup işittiği ve yaşadığı ilginç hikayelerini anlatırken O'nun da başını döndürüp çiçek tozlarını alacağı anı hayal ediyor ve yüreği bu anın heyecanı ile deli gibi çarpıyormuş. Fakat kendindeki bu yeni duygulara kendide şaşırıyor, Fulya çiçeğin tüm dünyasını merak ediyor, daha yakından tanımak için çırpınıyormuş. Bu nedenle çiçek tozlarını almak için biraz daha sabredip Fulya ile arkadaş olmaya karar vermiş. Rüzgar Fulya çiçeğin dünyasına girdikçe hayranlığı daha da büyümüş, Onunla konuşmak, onun fikirlerini duymak, kendini dinlerken hüzünlü hikayelerde hemen buğulanıveren gözlerine dalıp gitmek, neşeli hikayelerde kahkahalarına karşılık vermek rüzgarda tutkuya dönüşmüş. Fulya'nın kokusu renklerindeki saflık, konuşmalarında kendini hissettiren bilgeliğini çocuksu ifade tarzı, hele sesindeki o içine işleyen ince tını bugüne kadar hiçbir çiçekte rastlayamadığı özelliklermiş. Fulya ise dinlediği o harika hikayelerle, kendini dünyanın her yerine götürdüğüne inandığı bu yeni arkadaşı yüzünden tüm arkadaşlarını ihmal etmeye başlamış. Zamanını hep rüzgarla beraber geçirmek istiyormuş. Zira Rüzgar öyle güzel konuşuyor ve o kadar çok şey biliyormuş ki Fulya'nın dünyası yepyeni renklerle bezeniyormuş. Günler geceler boyu birlikte konuşmuşlar, gülmüşler, ağlamışlar. Bahar rüzgarı Fulya'nın bütün güvenini kazanmış. Fulya bu arada Nergis'i ihmal etmemeye çalışıyor ona da Rüzgar'ın anlattıklarını anlatıyor ve ikisini tanıştırırsa birlikte harika bir dünya kuracaklarını çok eğleneceklerini söylüyormuş. Nergis Fulya'yı ilk kez bu kadar heyecanlı görüyor ve O'nu bu kadar etkileyen birini çok merak ediyormuş. Rüzgar ise çiçek tozlarını aldığı takdirde Fulya'nın arkadaşlığını kaybedeceğini bildiğinden bu çok istediği, beklediği anı sürekli erteliyormuş. Fakat aklında da yaratacağı o muhteşem çiçek olduğundan dağdaki diğer çiçeklerle arkadaşlık kurup, onlara da aynı hikayeleri, aynı şarkıları anlatarak başlarını döndürüyor ve çiçek tozlarını alıp saklıyormuş. Bir gün Fulya Rüzgar'ın tüm yaptıklarını görmüş. Fakat çiçek tozlarını saklamasını anlayamamış. Zira çiçek tozları, çiçekler için hayati önem taşıyormuş. Tüm çiçek arkadaşlarının ertesi baharlarda yeniden canlanıp gün ışığına kavuşmaları için bu tozların yeniden toprağa düşmesi gerekiyormuş. Oysa Rüzgar onları kendine saklayarak çiçeklerin ömürlerini sona erdiriyormuş. Fulya çok üzülmüş, O'nun derin düşünceli hali doğa annesini de endişelendirmiş. Bu arada Fulya istemeyerek Bahar Rüzgarı'nı Nergis'lede tanıştırmış. Ama Nergis'in çok akıllı olduğunu Rüzgar'ın büyüsüne kapılmayacağını düşünüyormuş. Oysa Rüzgar Nergis'in ışıltılı renklerini öyle bir övgülerle anlatmaya başlamış ki... Hele Rüzgar'ın şarkılarında ki o heyecanlı sesi duyunca Nergis'te tüm diğer çiçekler gibi büyülenmiş ve çiçek tozlarının gittiğinin farkına bile varmamış. Fulya büyük bir korku ve üzüntü ile olanları izliyormuş. Hemen evine dönüp Rüzgar'a evinin tüm kapı ve pencerelerini sıkı sıkıya kapatmış. Rüzgar Fulya'nın olanları gördüğünden habersiz, kendinden emin bir şekilde büyük bir kibir ve iki yüzlülükle Fulya'nın evinin önüne gelmiş. Her zamanki gibi Ona ne eşsiz bir çiçek olduğunu, kokusuyla onu büyülediğini, çok uzaklardan bu koku ile kendisini çekip getirdiğini en etkileyici sesi ile söylemeye başlamış. Fulya çok büyük üzüntüler içinde perdenin arkasından sessizce Rüzgar'ın anlattıklarını dinliyormuş. Rüzgar kapıların açılmayışına anlam verememiş. Tekrar Fulya'ya ne kadar çok değer verdiğini söyleyip en hüzünlü sesiyle ona şarkılar söylemeye devam etmiş. Fulya göz yaşları içinde kapılarını açmadan Rüzgara her şeyi gördüğünü ve yaptıklarını çok yanlış bulduğunu, çiçeklerin yaşamlarının sürekliliği için o tozlara ihtiyacı varken kendisinin büyük bir duyarsızlıkla, herşeyi önceden planlayarak tozları çaldığını söylemiş. Rüzgar Fulya'nın tepkisini çocukça ve anlamsız bulmuş. O tozlara kendi mükemmel çiçeğini yaratmak için ihtiyacı olduğunu Fulya'ya anlatmaya çalışmış ama Fulya O'nun yaptıklarını asla anlayamayarak bencillikle suçlayınca büyük bir kızgınlıkla oradan uzaklaşmış. Nergis ise olanlardan habersiz Rüzgarla arkadaşlığına devam ediyormuş. Rüzgar kendi mükemmel çiçeği için sakladığı tozları arasında Fulya'nın eksikliğini içinde duyarak, kutusunu açmış, bir dahaki bahara kendi muhteşem çiçeğini oluşturmak amacıyla çiçek tozlarını toprağa serpmek istediğinde birde ne görsün tozların hepsi kutunun içinde günlerce havasız kalmaktan bozulup küflenmemiş mi? Rüzgar her çiçek tozunun kendi doğal ortamı içinde sadece ait olduğu çiçek olarak yaşayabileceğini çok geç anlamış. Yinede büyük bir kibirle doğanın kanunlarına karşı geldiğini binlerce çiçeğe sonbaharı yaşattığını görmezden geliyor, diğer yandan içinde Fulya'nın yokluğundan kaynaklanan büyük bir boşlukla tüm hedef ve amaçları tükenmiş bir şekilde avare esip duruyormuş..

Fulya gördüklerine yaşadıklarına dayanamıyor büyük acılar çekiyormuş. Hele bir dahaki baharda hiçbir arkadaşının olamayacağını düşündükçe, Nergis'inin bile Rüzgara kapılıp gittiğini görmek, O'nu kaybettiğini bilmek Fulya'nın büyük üzüntülerle hastalanmasına neden olmuş. O incecik zarif boynu bükülmüş günden güne sararıp solmuş. Doğa anne üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyor en değerli yavrusunun gözünün önünde eriyip gitmesini, hastalıktan ölecek hale gelmesini önleyecek çareler arıyormuş. En sonunda aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Hemen Dağ Fulyası'nın yanına gelerek, O'nun vaktinden çok önce uyumaya başlaması gerektiğini söylemiş. Fulya çiçek derin üzüntülerle minicik yüreği çok yorgun olduğundan henüz daha bahar aylarında olmasına rağmen annesinin kollarında kolayca uyumuş... Günler haftalar aylar boyunca hiç uyanmamış... Böylece tüm yaz ve sonbahar aylarını uykuda geçiren Fulya bir gün kulağında Doğa annesinin tatlı mırıltılarını duyarak gözlerini açmış. Yüreğinin nedenini henüz bilemediği büyük bir huzur ve mutluluk ile dolu olduğunu hissediyormuş. Gördüklerini anlamaya çalışıyor muazzam bir beyazlığın ortasında gözleri kamaşıyormuş. Adeta tüm evren, bu güzel ve cesur çiçeğin yüreğini huzurla doldurmak istercesine büyük bir sessizlik içindeymiş. Karların Prensi ise büyük bir şaşkınlıkla kardan pelerinin altından adeta yüreğini delip çıkan bu çiçek karşısında nefesi tutulmuş, gözlerine inanamayarak bu güzel çiçeğin yaşama yeniden gülümsemesini izliyormuş. Hayatında ilk kez böylesine güzel bir çiçekle karşılaşmış. Zaten zavallıcık hayatı boyunca hiç çiçek bile göremiyormuş ki kış boyunca doğadaki tüm canlılar kış uykusuna yatar, her yer derin bir sessizliğe gömülürmüş. Fulya da doğaya böylesine muazzam güzellikler veren ve büyük bir huzur içinde uyumasını sağlayan karlar prensine mutlulukla gülümsüyormuş. Tüm ruhu ve incecik zarif gövdesi ile sadece karlar prensine yönelmiş, gözleri sadece onu görsün, yüreği sadece onu duysun istemiş. İşte o günden beri Tüm doğa Dağ Fulyası'na KARDELEN demeye başlamış. Zira karları delip yeryüzüne çıkabilen tek çiçek Kardelen olmuş Karların ve Karlar Prensi'nin tek çiçeği ...

Kardelen'le Karlar Prensi birbirlerine hiç beklemedikleri bir anda kavuşmanın sevinci ile sonsuza dek büyük bir mutlulukla yaşamışlar...

 

 
Bir varmış bir yokmuş, uzak ülkelerin birinde, dağların doruklarında güzeller güzeli dağ fulyası yaşarmış.Baharın ilk belirtileriyle uzun kar uykusundan uyanır, güneş sıcaklığını iyice hissettirmeye başladığı günlerde tomurcuklanır, yaz boyunca da çiçekleriyle çevresine binbir renkler saçar, kokusu ile, güzelliği ile, güzelliğinden çok o mahçup saf duruşu ile herkesi kendine hayran bırakırmış.
  

Ana Sayfa  l  Editörden  Künye  l  Kültür - Sanat  l  Mizah  l  Röportaj  Medya  l  Sağlık  l  Sizden Gelenler  l  Arşiv  E-Mail