Yıl:1 Sayı:4  KASIM 2000

Editörden
Künye
Kültür - Sanat

Röportaj

Adres Çubuğu
Arşiv

Anasayfa

 


DİL AĞACI

İbrahim DEMİRCİ


TEMİZLİK TOZU GELDİ!

Avni Özgürel, Türkiye'nin önemli gazetecilerinden biri. Aşağıdaki satırları, onun Superonline, Nethaber'de 18.10.2000 tarihinde yayımlanan "Mercek Altındakiler" başlıklı yazısında okudum:

"Hiç şüpheniz olmasın ki Türkiye arınıyor.. Siyasetiyle, ekonomisiyle, medyasıyla, hukuk düzeniyle.. 

Yarım asır uyuşturucu kullanmış ama şimdi bu illetten kurtulmak için tecridin yolunu tutmuş insan gibiyiz. Ya da daha munis bir benzetmeyle zayıflamak için perhrize başlama kararını vermiş kişi konumunda olduğumuzu düşünebilirsiniz."

Avni Özgürel, yeni yeğen Yahya Murat Demirel'in Egebank'taki marifetlerinin yargılama konusu olması; iş dünyası, bürokrasi ve medya çevrelerinden birtakım kişilerin kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesi dolayısıyla iyimserliğe kapılmış belli ki. Onun bu iyimserliğini paylaşmayı kim istemez? "Türkiye arınıyor!" haberi, hepimizi coşturacak, umutlandıracak, güzel bir haberdir. Fakat çoğumuzun içinde, "temiz toplum" arayışıyla ilgili iddialara karşı bir güvensizlik, bir kuşku bulunduğunu da saklamayalım. "Böyle gelmiş, böyle gider!", "Eski hamam, eski tas!", "Alışmış kudurmuştan beter!", "Huylu huyundan vazgeçmez!", "Al birini, vur ötekine!", "Tencere dibin kara, seninki benden kara!" gibi deyimlerimiz ve atasözlerimiz de bu güvensizliğimizi ve kuşkumuzu beslemek için birebir doğrusu.

Ayrıca, Türkiye'nin "siyaseti, ekonomisi, medyası, hukuk düzeni" diye sayılan kurumların hemen hepsinde gözlenen çürüme, yozlaşma, kirlenme gibi olumsuzluklarla mücadelenin, bütün bu kurumlar için özlenen arınmanın, bu arınmayı sağlayacak "ahlâk"ın var olabilmesi ve işlerlik kazanabilmesi için, öncelikle adı geçen kurumların tümünü kuşatan yabancılık, iğretilik, uyumsuzluk, ikiyüzlülük hastalıklarının iyileştirilmesi gerekmez mi? Bu kurumların ülkemizdeki oluşumları ve işleyişleri, yazık ki, toplumumuzun ve tarihimizin taleplerinden çok, dünya dengelerini de kendilerince gözetmeye çalışan devlet yöneticilerinin ve onları etkilemeyi beceren egemen dış odakların iradelerine ve keyiflerine bağlı olmuştur. Gerçi, hayatın ve toplumun denetlenemez güçleri, bu yabancılaştırıcı ve dayatmacı iradelerin ve keyiflerin rağmına gelişmelere de yol açmıştır ama bu olumlu sayılabilecek gelişmelerin "iktidar" tarafından bastırılması, saptırılması, yürünebilir bir yola dönüşmesinin engellenmesi için her türlü yasal ve yasadışı girişimin denendiği ve denenmekte olduğu da bilinmektedir.

Bütün bunlardan Avni Özgürel'in iyimserliğini paylaşmadığım sonucu çıkabilir. (Çıksın!)

Birinci düzeltme: 
Özgürel'in yazısında geçen "perhriz" sözcüğünün doğrusu "perhiz"dir. Halk arasında "pehriz" biçiminde söylendiği de olur. Bu "toprak" yerine "torpak" demek gibi bir "göçüşme" örneğidir.

İkinci düzeltme: 
Avni Bey'den aktarıyorum: "Geçmişte bir vesileyle yazdığım Nabi Divanı'ndaki dizeleri hatırlayın.. 

Gına odur gire bu hun-ı dil ele yoksa
Taabla hasıl olan devlete gına denmez!..
 

(Devlet ona derler ki gönül kanı dökmeden adamın kucağına gelsin
Yoksa ibadetle elde edilen cennet bağının ne değeri var!..)"

Urfalı büyük şair Nâbî'nin beyti bu hâliyle doğru anlaşılamaz. Beytin doğrusu şöyle: 

Gınâ odur gire bî-hûn-ı dil ele yoksa
Ta'b ile hâsıl olan devlete gınâ denmez
 

Sayın Özgürel'in beyti açıklaması da bir tuhaf olmuş. Şair ilk dizede "devlet"ten filan söz etmiyor. "Zenginlik odur ki, gönül kanı olmadan ele geçer" diyor. İkinci dizede de, aynı yargıyı pekiştirmek üzere: 

"Yorgunlukla elde edilen devlete (güce, iktidara, mutluluğa) gına (zenginlik) denmez." buyurmuş şair. Bu beyitten "ibadetle elde edilen cennet bağının ne değeri var?" anlamını çıkarmak için epey yorulmak gerekir! Kaldı ki, Nâbî gibi bir şair, herhalde cennetin ucuz, hattâ "bedava" olduğunu düşünmez.

Elbette, Nâbî'nin, zenginliği, insanın beden ve kafa gücüne, yani emeğine değil de "talih, kader, Allah'ın lûtfu, miras, vb." "bî-hûn-ı dil" etkenlere bağlayışı üzerinde de uzun uzun, kara kara düşünmek gerekiyor.

Öyleyse düşünelim (mi) ?

 

 
"Türkiye arınıyor!" haberi, hepimizi coşturacak, umutlandıracak, güzel bir haberdir. Fakat çoğumuzun içinde, "temiz toplum" arayışıyla ilgili iddialara karşı bir güvensizlik, bir kuşku bulunduğunu da saklamayalım. "Böyle gelmiş, böyle gider!", "Eski hamam, eski tas!", "Alışmış kudurmuştan beter!", "Huylu huyundan vazgeçmez!", "Al birini, vur ötekine!", "Tencere dibin kara, seninki benden kara!" gibi deyimlerimiz ve atasözlerimiz de bu güvensizliğimizi ve kuşkumuzu beslemek için birebir doğrusu.
  

Anasayfa l Editörden l Künye l Kültür - Sanat l Röportaj l Adres Çubuğu l Arşiv l E-Mail