Yıl:1 Sayı:5  OCAK 2001

Editörden
Künye
Kültür - Sanat

Röportaj

Adres Çubuğu
Arşiv

Anasayfa

 


YEDİ RENK

Erkan BAL


HER ŞEYE RAĞMEN SEVGİ

Bilinen bir söz "rağmen sevmek". Sevgiyi üç gruba ayırmış bir Japon düşünür. Sonra tanımlamış bunu. Bir çoğumuz okumuşuzdur. Kimimiz bu tanımın ateşli savunucusu, kimimiz dikte edicisi, kimimiz öğreticisi de kesilmişizdir belki. 

Ben hep muhalifleri arasında oldum "rağmen sevgi" söyleminin. Bir insan her şeye rağmen sevilebilir mi? Elbette mümkün bu... Zaten gerçek anlamda bir sevgiden söz ediliyorsa sevgi sizin IF (eğer) koşullandırmalarınıza aldırmaz. İsteseniz de istemeseniz de seversiniz.

Ancak benim karşı olduğum "rağmen sevgi" söylemini dile getiren insanların böyle bir sevgi ile sevilmek istemeleri. "IF"li bir sevgi ile yaklaşmaları insanlara. Kendilerine bile yalan söylemeleri. Farkında olmadan bu gölge oyununa inanmaları.

Ürkütürdü bu yüzden "rağmen sevgi" kavramı beni. Böyle bir sevgiden bahsetmeye başladı mı birileri, "eyvah" derdim, "işte yine hem kendi canını hem benim canımı yakacak bir insan." Tabi zamanla edinilen bir izlenimdi bu ve oldukça üzücü... Başkalarının faturaları ödene ödene edinilen bir bilgi birikimi...

Yeryüzünde "rağmen ve daima" sevecek bir insan olmadığına inanmıştım belki de artık. Ta ki belki aylar belki yıllar sürecek bir süreçte bir insan bana hiç bu söylemde bulunmadan "rağmen sevgi"yi lisan-ı hal ile gösterene kadar. 

Onu kızdırsam da üzsem de değişmedi tavırları. Çünkü o benim de en az onun kadar incinebileceğimi, art niyetsiz davrandığımı biliyordu. Sevgisi bencil değil tam aksine bencileyindi. Öfkesini içi kan ağlasa bile hiçbir zaman sevgisinin önüne almıyordu. 

Bir anlamda kendi içindeki canavarla tanışmış, onun neler yapabileceğini bilmiş, onunla baş etmeyi öğrenmişti. Oysa o da hepimiz gibi sevilmeyi istiyor, bunu söylemekten de çekinmiyordu. 

İşte o sevgiyi gördükten sonradır ki, söylemler anlamını yitirdi. Süslü sözler, hitaplar, boş, kuru birer ifadeden öteye geçemedi benim için. Eğer karşımdaki kişinin hali sözünü doğrulamıyorsa güvenimi kaybettim. Denge denilen kavramı öğrendim. Yavrusunu severek öldüren anne ayılar gibi sevmemeyi de. İstikrarsız, sürekli çalkalanan bir ruh hali taşıyan insanlarla rağmen bir sevginin asla paylaşılamayacağını da.

En bariz fark ise ben bunları yazarken de bir anlatım zorluğu yaşamam... Çünkü öğrendim ki kendimde sevgiyi bu şekilde anlatmak değil göstermek zorundayım. Yazdıklarımızın değil yaptıklarımızın önemini kavramak, bilmek zorundayız. Çok sevmek, "en çok ben severim" demek bir şey ifade etmiyor. Aslolan, bir zamanlar hemen hemen tüm çeşme kitabelerinde yazdığı gibi "Bak şu çeşmeye kurnası var tası yok / Kırma insan kalbini yapacak ustası yok" sözünü kendine düstur edinebilmek...

Ben IF (eğer) koşullu bir sevgiyi savunma ürkekliği gösterdiğim için iki yüzlü saymadım kendimi. Ama "rağmen sevgi"yi ancak yaşadıkça ve yaşattıkça tanımlayabiliyor insan.

"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var" der ya şair, evet yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var. Sevgi hele "rağmen sevgi" asla sözle ifade edilebilen bir şey değil. 

Sevgide "rağmen"den bahsedebilmek için yaşamak görmek ve daha önemlisi yaşattıklarıyla bunu insanlara göstermek gerek...

Ey tüm söylemlerden uzak sevgiyi lisan-ı hal ile gösterebilen insanlar! Sizlere selam olsun. 

Bencil değil sencil sevgiler yeşersin yüreğinizde ve sizler sayenizde tüm insanların gönüllerinde adı sevda olan yeni bir gül açsın...


TINGIR MINGIR

kara bağrımda yetişen
gülce bir gülsün sen
zor yollarda nilüfer
kolaya kaçmayan ağaç

üşüdüğümde sobama odun
üstüme sıcacık bir şal
battaniyemde desen desen
düşlerimde çiçek çiçek
ekmek arası bir dilek
karagülümsün sen

sarp dağların eteklerinde
ürkek bir ceylan yavrusu
hem sevecen bir ana bana
hem de annesinin kuzusu 

seven, sevilmek nedir bilen
özlenen beklenen istenen
kış günlerinde de açabilen 
isyankar tek çiçek: kardelen

dalları yüreğimi kuşatmış
taze bir zeytin fidesi
gül yüzüyle gülünebilen
gözlerimin ürkek minesi

gelsin dile diye 
hep yolu gözlenen
kavuştukça ona yine 
daha çok özlenen

kurumuş topraklara 
düşen yağmur damlası 
çatlamış dudaklara
birkaç damla su
nefesimde ılıman
taze bahar kokusu

sen başımda duman 
içimde yanan tütsü 
sen güzelliğe adanan
geleceğin türküsü

sen hasretliğe mektup
sanki gelecek kaygısı
sen avuçlarımda güvercin
sevdayı yitirme korkusu

bereketli tarlalarda 
bin başaklı buğday
yüreğimdeki yaylalarda 
delice koşan bir tay

sen engin denizlerde 
minik bir yelkenli
sen çocuk, çocuk
yüreğimdeki yerli

çiçekli bahçemizde
bir kır koşusu
liseli bir heyecan
bir onsekiz tutkusu

hani, evvel zaman 
sanki kalbur samansın
annemin beşiğinde
tıngır mıngır sevdamsın...

 

 

Yazdıklarımızın değil yaptıklarımızın önemini kavramak, bilmek zorundayız. Çok sevmek, "en çok ben severim" demek bir şey ifade etmiyor. Aslolan, bir zamanlar hemen hemen tüm çeşme kitabelerinde yazdığı gibi "Bak şu çeşmeye kurnası var tası yok / Kırma insan kalbini yapacak ustası yok" sözünü kendine düstur edinebilmek...

  

Anasayfa l Editörden l Künye l Kültür - Sanat l Röportaj l Adres Çubuğu l Arşiv l E-Mail