"1 adet"; bağıra çağıra cep telefonuyla konuştu. Muhatabı dinlemiyordu oysa. Karşılıklı ifrazat boşaltılıyordu. (//////...) "5 adet", alışveriş sepetine tıkış tıkış rengârenk öte bete doldurdu. Arabalar taşıya taşıya bitiremiyordu. "1000... ADET"; komşu Yiğit Bey'i, nine Pakize'yi, çocuk Ümit'i, genç kız Safiye'yi, er Tamer'i "kasada" unuttu. Güzellik yarışması üçüncüsü Ece Baktagör, güzellik müstahzarı satan bir dükkânda kendi isteğiyle tutuklu kaldı. Polis zoruyla, saklandığı parfüm şişesinden güçlükle çıkarıldı. Dev alış-veriş arabasına milyonlarca sayı (2674942...) doluşmuş koşuyor; alışveriş puanı topluyordu. Yüksek hendesi şekiller, "artistik biçimlerde"; "başı dönük" insanlığa "elbise" kesilip biçiliyordu. Gücün, kemiyetin dili arsızlıkla (++++...) konuşuyordu. Vitrinlerin önünde, neye talip olacağını şaşırmış, teşhir edilen nesnelerde yoklaşmış (-----...) "ayaklı markalar" vardı. "Sayıların" içine dolan resim çöplüğü ve ayrıntı zenginliği kafa buruşturuyordu. "Atın gitsin!" diye bağırdı ama duyuramadı. Bir "kimsesizlik" duygusuyla parçalandı. Kabına sığamıyordu. Lisan gibi, çalınan müziği de anlayamıyordu. Ney sesini özledi (####...) Hakiki gurbet neymiş iliklerine kadar hissetti. Eğlenceye odaklı, surestperest taşlı bakışlar, beyaz giysisini kirletti, derinleşen bir acıyla inledi... Üzerindeki "satılık" kisve, saygın paranın ($$$$...) üstünde döner habire dönerdi. Ellerini göğe açar, kurtuluş için yalvarır, af dilerdi. Yaralı gönlünü hepten sunmak istese de, aç yığınlar ondan bir şey talep etmezdi. Kokmuş deri tabakalarına, ten uçurumlarına beşeriyet gittikçe gömülür; düşünceler bir türlü irtifa kazanmaz, girdiği kara delikten çıkmazdı. Ruhunun ayakları, kendisini kuşatan bu kirli, menhus halkadan kurtulmayı arzuladı. Başını göğe çevirmek... Binlerce çeliğin betonun üzerindeki tazyikini kırmak. Üzerine çöken karanlığı yarmak... "Yer cüceleri" onu dibe çekmek emelindeydi. Huzursuzdu, mahpustu, bağlar gergindi. Tepesinde binlerce sahte ışık, yalancı şatafatlı bir aydınlığı; özentili küçük yıldızlar serapsı bir yolu beyhude yere süslüyordu. Yolun sonu boşluktu. Bir dinleyen olsaydı. Bilenlere nasılsa paha(!) biçilmezdi; hiç değilse "güzergâh" için sorulsaydı. Gerçek Aşk için yorulunsaydı. Görünmez ipler tarafından çekiliyordu hâlbuki. Başını doğrultmaya niyetlendi. Kir seline etekleri değmesin diye yükselmeye yeltendi. Boğulacak gibiydi. Gücü tükendi. Kanı aksa da görünmezdi. Yanık..derinden derine tüterdi. İçi iyice daraldı, boynu adamakıllı sıkıldı. Dilleşmiş ruhu sessizce, dışarı çıktı. Artık yalnız(ca) sevdalılarla konuşacaktı. Hiper Marketin, şehrin maskotuydu. Aslında kimse yüz vermezdi. Herkesin işi başından aşkındı, sorunluydu. Görmez nazarlarla geçer giderdi. Mevlâna şehrinde bir "semazen" asıldı. Kim bilir daha ne kadar havada kalacak cansız bedeni geride kaldı. "Meşhur Yıl" bitince nasılsa indirilir, yeni popüler bir figür asılırdı seyirliklere. Şaşalı merasimlerde boy gösterirdi istemese de... Çok sevilir, pazara görücüye çıkarılır; "turistik eşya" diye etiketlenir, allanır pullanır, kıymet verilirdi dini bütün içtenlikle. Bir siperlik, gölgelik gibi açtı kollarını eteklerini semazen, safi yakarıştı külliyen. "Suçluyum, günahkârım affet! Cürüm ve isyanımızı bağışla kerem et!" Bir semazen... Hayır, düşmedi yere. Gökyüzüne çekilir, raks ederdi hürce.
farklı bir tarz olmuş, yazınız. dile getirilen hususlar y,t,rlen değerler. bu pencereden ilgi çekici bir hal almış..
Elinize yüreğinize sağlık. Devamını bekliyoruz...