Film kahramanlarıyla özdeşleşenlerimiz, kimi zaman yolunu bulurken kimi zaman hepten kaybediyor kendisini. Gerçeğin kollarından fantastiğin uçurumlarına doğru.
Bir görsel bildirinin, manifestonun, duyurunun ya da propagandanın çevresinde, beyazperdenin karşısında, ışıkla gölgenin ayrımında büyülüyorlar hepimizi.
Kimimiz mısır patlağı (popcorn) niyetine sinema salonlarını doldururken, kimimiz görüntülü bir kitabın satırlarında hakikatin izini sürmek için düşüyoruz, sinemanın yollarına.
Düşünceyi dağıtmak için giden de var filme, düşünebilmek için de...
İzlediklerini anlatmaktan zevk alanları toplasanız kalabalık bir cemaat olur sanırım. Öte yandan sinemanın yalnız konukları da, bir araya getirilmeye karşı çıkacaklardır ama, az değildir.
Onlar hepten başka birşeylerin peşindedirler, film izlerken sanki.
Sanki "Da Vinci Şifresi"(The Da Vinci Code)ni çözmekten daha zordur, hayatın hakikatini çözmek ve onu çözmek isterken yolları sinema salonlarına düşmüştür, onların.
"Filim filim görmektir Filim kendin görmektir Sen kendini görmezsin Ya nice seyretmektir"[1]
diye Yunus Baba'dan ilhamla ve istirhamla emanet alsak dizeleri de sinemaya bir de başka yerden baksak desem, antrakt kuşları, bu adam ne diyor, derler m'ola!?
Antrakt kuşları, sinemaya boş vakitlerde eğlenmek için gelen, mısır patlağı cemaati ile akraba, filme konsantre olmaktan çok birlikte geldiği gruba konsantre olanlar var ya... Film biter söz bitmez, yaklaşımıyla film boyunca çenesi durmayan, hiç susmayan, süne zararlısı, sinema müşterileri. Müşteridir onlar. Çünkü, bilet alırlar... İçecek alırlar... Yiyecek alırlar... Alırlar ha alırlar... Sosyalleştikçe sosyalleşirler. Yalnızca filmden hiçbişey almazlar. Denemezler bile... Hatta hiçbişey vermeyecek filmleri seçerler. (Yine de onlardır sinema endüstrisinin sevgilileri.)
Antrakt kuşlarıyla niye bu kadar uğraşalım ki? Uğraşmayalım elbet. Ama ne olur, onca insan koca salonda film izlerken, onlar da sussunlar!
Onlar sustu ve biz devam ediyoruz.
Perdede, bu günden tezi yok, kendimizi izliyoruz!
"Adem"den beri sayısız çoğalan "adem" suretinin, yeryüzü sürgününde, sürdüğü sayısız yaşamının beyaz perdeye düşen gölgesini izliyoruz, sinema salonlarında. O sürgünün izini sürüyor, tanıklarını buluyoruz.
Perde aynaya dönüşüyor birden ve kendimizden ayıramadığımız bir suretin/suratın neler neler yapabileceğine tanık oluyoruz.
İnsan diyoruz, neler de yapabilir? -miş böyle, diyoruz.
Kendimizden kaçarken, kendimize yakalandığımızı yine o perdeden öğreniyoruz.
Derdi de dermanı da içimize gömdüğümüzü, gölgeler fısıldaşırken duyuyoruz.
Gölgelerden gerçeklere, gerçeklerden yalanlara, yalanlardan hakikata beyaz perdenin ışığında ilerliyoruz.
Filmleri, aynamız oldukları için, aynımız oldukları için seviyoruz.
Filmleri aynamız olduklarında, aynımız olduklarında alkışlıyoruz. Başka şart aramadan, alkışlıyoruz.
III.
Hepsi iyi de, Anthony Hopkins nerede? Dedik ya en başta, başlıkta, Anthony Hopkins bahane!
Şurada oturmuş konuşuyoruz, insan insana, insanca... Geride ne varsa hepsi bahane.
Bugün ışık yarın gölge, bugün yokluk yarın varlık şahane!
______________________________
[1] Burada "seyretmek" eylemi özellikle kullanılmıştır. Yeri "izlemek" ile doldurulamaz. Şiir muharreftir, değiştirsek ne olur, diyenlerle de tartışılmaz. Öyle diyenler doğrudan reddedilir.
I.
Filmlerden fal tutup, repliklerden yol buluyoruz.
"Kendimizden kaçarken, kendimize yakalandığımızı yine o perdeden öğreniyoruz."
Sinema tiryakileri için bu tabir başlarda geçerlidir, gerçekten insan kendinden kaçar ancak daha sonraları bunu artık bilinçli yapmaya başlar kendini bulmak için koşar sinemaya ve hangi film olursa olsun mutlaka yüreğine bir iz düşer.Belki de tasavvuru geniş insanların gündelik hayatlarında bu genişliği bulamaması ve sığamaması hayata böyle bir savunma mekanizması geliştirmesine sebep olmuştur.Milyar dolarlık bir sektörden bahsederken olayı biraz basite indirgemiş gibi oldum ancak bu hissi yaşayanlar anlayacaktır.
"Hepsi iyi de, Anthony Hopkins nerede? Dedik ya en başta, başlıkta, Anthony Hopkins bahane!" Anthony Hopkins'in oyunculuğunu görmezden gelecek kadar aşkın bir sinema tutkusuna sahip insanlar vardır belki.
Ancak tüm bunların ötesinde biri var ki o adamı sohbete bahane kılamazsın o adamda kendini de bulamazsın sadece izlersin ve gerçekle filmi karıştırır olursun ki o Al Pacino'dur...
KİMBİLİR KAÇ ASIR GEÇTİ DE ÜZERİNDEN BİR KELİMESİ ESKİMEDİ.ESKİ DEDİKLERİ GERİ GELDİ, BU SEFER DE YENİ DENDİ ADINA.NEDENSE ESKİMEDİ YUNUS.......ONCA İNSAN ESKİTTİ DE...