Güneşin batarken bıraktığı kızıllık içimi dağlıyor yine, Bana faniliğimi hatırlatıyor. Geçip/göçüp gitmeyi, Güneş yeniden doğar doğmasına ama Benim ömrümde doğuş ve batış birer seferlik. Mevsimler; sabah, öğle, ikindi, akşam bir kere...mi acaba? "Acaba ben de battıktan sonra doğacak mıyım tekrar ?" sorusu kurcalıyor içimi. Vapurun bu kızıllıkta deniz üzerinde yürüyüşü de iyice sonlu olan bir yolculukta olduğumu destekliyor. Peki nereye bu gidiş. Var mı sığınacak bir limanım, İyi ağırlanacak mıyım? Ömrüm güne kıyasla öğleni geçiyor. Öğleden sonra da akşam ne çabuk geliyor! Cahit Sıtkı, 'yaş otuz beş yolunu yarısı eder' derken aslında iyi hesaplayamamıştı gününü. Güneşi ikindi olmadan batmıştı. Vakit bir türlü geçmezken, ömür nasıl da kayıveriyor ellerimin arasından... Yaşadığım her şey bir "an"dan ibaret, Öncesi geçmiş, sonrası hayal, Yaşanan "an"lar da geçmiş. Yok olmaya mahkûm hayaller... Ah yine geçici olmanın verdiği hüznü yaşattı bana bu akşamın kızıllığı! Batışın kederli kızıl ışığı, gözlerimde geçici bir yakamoz. Titriyor, düştü düşecek yazdıklarıma. Bu, içimi dökmeye çırpınışım da tıpkı suya yansıyan gölgem gibi: Tek renk ve belli belirsiz. Tam yansıtamıyorum resmimi beyaz sayfaya. Üstelik yansıma olmasına aldırmadan "fanisin işte fanisin!" diye bağırıyor yüzüme gölgem. Ey Baki! Benim bunda suçum ne! Nasıl taşırım dağların taşıyamadığını! Gücüm ne! Bu yük çok ağır, çökertti omuzlarımı. Batıyorum... Peki doğacak mıyım tekrar?
Güneşin batarken bıraktığı kızıllık içimi dağlıyor yine,
Bana faniliğimi hatırlatıyor.
Geçip/göçüp gitmeyi,
Güneş yeniden doğar doğmasına ama
Benim ömrümde doğuş ve batış birer seferlik.