Çok değil, 20 yıl öncesine kadar ödüller yeni bir heyecan yaratırdı sanat-edebiyat dünyasında. Ödül alanlar kadar, almayanlar arasında da tartışmalar yaşanırdı. Seçici kurul üyelerinin yargıları sorgulanırdı. Cemal Süreya, ödülün değerini oluşturan öğeleri şöyle sıralar: Ödülün daha önce kimlere verildiği, kimlere verilmediği; maddi değeri ve sağladığı olanaklar; seçici kurul üyelerini kimlerin oluşturduğu; kazanamayan yapıtların da değerli oluşu; ödülü verenin kimliği... Ödüle katılanın da, o ödülün seçici kurulunda bulunanın da gözü kapalı 'evet' mührünü basması gereken bir saptama değil mi bu? Ben, bir başka noktasına değinmek istiyorum ödüllerin. Özgür Edebiyat dergisinde Metin Celal, 2006 yılı itibariyle ödülleri şöyle sıralıyor: "Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, İnkılap Kitabevi Roman Ödülü, Behçet Aysan Şiir Ödülü, Altın Portakal Şiir Ödülü, Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü, Sait Faik Hikâye Armağanı, Orhan Kemal Roman Armağanı, Behçet Necatigil Şiir Ödülü, Haldun Taner Hikâye Ödülü; roman, şiir, öykü dallarında verilen Yunus Nadi Ödülleri, Sedat Simavi Edebiyat Ödülü, Dünya Kitap Ödülleri, Attila İlhan Şiir Ödülü." Bunlara Cemal Süreya, Arıburnu, Ceyhun Atuf Kansu, Arkadaş Z. Özger, Homeros, Ş. Avni Ölez, Rıfat Ilgaz ve Yaşar Nabi, Yazarlar Birliği ödüllerini ekleyebiliriz. Ve daha başkalarını da.. Görüldüğü kadarıyla, ülkemizde yirmiden fazla edebiyat ödülü verilmekte. Geçen yıl biri roman, üçü şiir, dört ödül seçici kurulunda yer aldım. Orhan Kemal Roman Armağanı bir yana, seçici kurulunda bulunduğum Melih Cevdet Anday, Cemal Süreya ve Ceyhun Atuf Kansu şiir ödüllerine, üç yüze yakın kitap ve dosya katılımda bulundu. Her üç ödüle de katılan kimi şairlerin biyografilerini, daha doğrusu kitaplarının arka kapaklarını bir ödül sevinciyle süslemelerini anlayabiliyorum; Orhan Kemal'in dediği gibi genç sanatçıları teşvik edici bir yanı olduğunu da. Ama şunu anlamıyorum: Bir şair ya da yazar adına yapılan yarışmaya katılan kişinin de o şair ya da yazar hakkında bir bilgi birikimine sahip olması gerekmez mi?
KİTAP OKUNMUYOR Kİ
Daha açık söyleyeyim, mesela Ceyhun Atuf Kansu önceleri halk şiiri geleneklerine bağlı şiirler yazmış, sonra 40 Kuşağı'nın toplumcu şairlerine katılarak bu toprağın dertlerini, acılarını, sevinç ve mutluluk özlemlerini dile getirmiştir. Şimdi, onun adına yapılan bir yarışmaya Posta gazetesinde yer alacak manzume'lerle katılmanın bir anlamı olabilir mi? İkinci sorun da şu: Anlaşılıyor ki, yarışmalara katılan çoğu şair, pek kitap okumuyor, özellikle de şiir kitabı. Seçici kurul üyesi bulunduğum üç yarışmaya üç yüze yakın şair katılıyorsa, gerisini siz düşünün; yirmiden fazla yarışmaya kaç kişi katılmıştır? Bırakın Türkiye ortalamasını, yalnızca bunlar birer şiir kitabı okusa, şiir kitaplarının satış rakamları iki haneli rakamlarda kalabilir mi? Edebiyat yarışmalarında kimi değişmez seçici kurul üyelerinin günahı vardır, ama bu yarışmalara katılanların sevabı nerede peki?
SONUÇ: "Hiçbir jürinin hiçbir üyesi, Tarih mahkemesinde yargılanmamıştır." (Daniel Pennac: Teşekkür Ederim, Can Yayınları)
Edebiyat Ödüllerinin Günahı ve Sevabı, Refik Durbaş, Sabah, 7 Temmuz 2007
Çok değil, 20 yıl öncesine kadar ödüller yeni bir heyecan yaratırdı sanat-edebiyat dünyasında. Ödül alanlar kadar, almayanlar arasında da tartışmalar yaşanırdı.