Sene Hicrî 1171. İstanbul Mevlevihane kapısı civarında bir evde oturan Mustafa Reşid Bey'in bir oğlu dünyaya gelir. Adını Mehmed koyarlar. Mehmed ilk tahsilini babası Mustafa Reşid'den ve Hoca Neş'et gibi bazı hocalardan alır. Bir rivayete göre, Esrar Dede gibi şaire yakın olanlar onun "Ümmi" olduğunu söylemişlerdir. Lakin bu muhal bir rivayettir. Zira şair Farsça ve Arapça bilmektedir ve muhakkak ki, kendini fevkalhad yetiştirmiştir.
Mehmed, şüphesiz bir ilim ve irfan çemberinden geçmiş ve bunun mukabilinde, 24 yaşına geldiğinde Divan'ını tertib etmiştir. Tam bu zamanlar bir müddet Divan-ı Hümayun kaleminde çalışmıştır. Mehmed, Hoca Neşet'in kendisine verdiği Es'ad mahlasıyla şiirler kaleme almış, sonra Galib (Gaalib) mahlasını da bu isme eklemiştir. Divan'ını yazdıktan iki yıl sonra benzeri yazılamamış mesnevisi Hüsn ü Aşk'ı yazmıştır.
Es'ad Galib, Ebubekir Çelebi'nin son zamanlarında, bilinmez hangi yol açılmıştır ki önüne "Tedbirini terkeyle takdir Hüdanındır" edebiyle ısrarla Konya Mevlana Dergâhında çileye girmek istemiştir. Fakat çilesinin 25. gününde babası ayrılığına dayanamayıp onu İstanbul'a çağırmış ve O da çilesini İstanbul Yenikapı Mevlevihanesi'nde tamamlayıp hücreye çıkmıştır. "Dede ve Hücre-nişîn" olmuştur.
Şeyh Galib Dede çilesini tamamladıktan üç yıl sonra kendisi mevlevihaneye yakın bir eve çekilmiş ve 1205 yılına kadar hayatını, eserlerini yazarak burada geçirmiştir. Daha sonra Kulekapısı Mevlevihanesi'ne Şeyh tayin edilmiş ve 8 yıl bu dergâhın şeyhliğinde bulunmuştur.
Galib Dede, Sebk-i Hindi tarzının en büyük üstadıdır. Türk ve Acem şairlerini çok iyi okuduğu anlaşılan şairin dili çok ağırdır. İnce, mübhem bir söyleyiş ve zengin hayallerle süslü tamlamalar..Öyle ki Hüsn ü Aşk mesnevisi, İran şairlerini bile kendine hayran bırakmıştır. Ama o her şeyi O'ndan bilmiş, O'na yönelmiş, O'nunla yaşamıştır. "Efendimsin, cihanda i'tibarım varsa sendendir!"...
Şehr-i hüsnün şehriyarısın bugün ferman senin
Ferman O'nundur. Ve ömrünün son demlerini geçirdiği bu hizmette Cenab-ı Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Şimdi didelerimiz ağlasın bir Hak aşığına hürmeten..
Kan ağlasın bu dide-i dür-bârım ağlasın
Ansın benim o yâr-ı vefâdarım ağlasın
Çeşm ü dehan u ârız u ruhsârım ağlasın
Baştan başa bu cism-i siyeh-kârım ağlasın
Agyârım ağlasın bana hem yârim ağlasın
Eserleri:
1) Divan, 2) Şerh-i Cezire-i Mesnevi, 3) Er-Risalet'ül-Behiyye fi Tarikat'il Mevleviyye, 4)Hüsn ü Aşk
GAZEL
Yine zevrâk-ı derûnum kırılıp kenâre düştü
Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng -sâre düştü
O zaman ki bezm-i canda bölüşüldü kâle-i kâm
Bize hisse-i mahabbet dil-i pâre pâre düştü
Gehî zîr-i serde destî geh ayağı koltuğunda
Düşe kalka hasta-i gam der-i lûtf-ı yâre düştü
Erişip bahâra bülbül yenilendi sohbet-i gül
Yine nevbet-i tahamül dil-i bî-karâre düştü
Meh-i burc-ı ârızında gönül oldu hâle mâil
Bana kendi tâli'imden bu siyeh sitâre düştü
Süzülüp o çeşm-i âhû dedi zevk-i vasla yâ Hû
Bu değildi neyleyim bu yolum intizâre düştü
Reh-i Mevlevî'de Gâlib bu sıfatla kaldı hayran
Kimi terk-i nâm u şâne kimi i'tibâre düştü
Zevrâk-ı derun: Gönül gemisi, Mekke'de yapılan zemzem şişesi.
Reh: Yol.
Seng-sâr: Taşı bol yer.
Bezm: Meclis
Kâle-i kâm: Emel kumaşı.
Dil-i pare: Parçalanmış gönül.
Gehi: Bazen.
Zîr-i ser: Başın altı.
Destî: Testi, elinden tutma.
Der: İçinde, kapı.
Nevbet: Nöbet.
Bî-karar: Kararsız.
Meh: Ay.
Burc: Kale
Ârız: Yanak.
Mail: Hevesli, istekli.
Sitâre: Yıldız.
Çeşm: Göz.
Zevk-i vasl: Kavuşma zevki.
İntizar: Bekleme.
Dide-i dür-bar: İnci yağdıran göz.
Ruhsar: Yanak
Dehan: Ağız.
Cism-i siyeh-kâr: Günaha giren beden, vücut.
Hazırlayan: Elif Hafsa
Şeyh Galib Dede çilesini tamamladıktan üç yıl sonra kendisi mevlevihaneye yakın bir eve çekilmiş ve 1205 yılına kadar hayatını, eserlerini yazarak burada geçirmiştir. Daha sonra Kulekapısı Mevlevihanesi'ne Şeyh tayin edilmiş ve 8 yıl bu dergâhın şeyhliğinde bulunmuştur.