Bu sayımızda "çello"yu çellist Akın Özkök[*] ile konuştuk. Özkök bizlere çellonun özelliklerini, sazının Türkiye'de ve Türk müziğindeki yerini, bizzat kendisinin çello serüvenini ve daha fazlasını anlattı. Viyolonsele ilgi duyanlara da tavsiyeleri var, tecrübeleri ile yoğrulmuş. Hoş okumalar...
Viyolonsel menşei bakımından batı sazıdır malum. Dört telli olup yay ile çalınıyor. Keman ailesinden. Büyüklük bakımından üçüncü sırada. Diğerleri sırasıyla keman, viyola ve kontrbas. Zaman içerisinde değişikliğe uğrayarak bu son şeklini almıştır, yani ilk hali bu değildir sazın.
Biraz da tarihsel sürecini konuşalım. Günümüze kadar kalabilen bazı çellolar 1560'lı yıllarda, İtalyan imalatçı Andrea Amati tarafından yapılmışlardır. 18. yy sonlarına kadar çello ön planda olmayıp sadece müzikteki bas sesini verme amaçlı kullanılmıştır. Ancak zaman geçtikçe bu anlayış değişmiştir ve bunun neticesinde Antonia Vivaldi ve Luigi Boccherini gibi besteciler yalnızca çello için süitler yazmışlardır. 19. yüzyıla gelindiğinde çello için konçerto ve benzeri eserler Johannes Brahms ve Antonin Dvorak gibi isimler tarafından kaleme alınmıştır. 20.yüzyılda da Sergei Prokofiev ve Dmitri Shostakovich gibi besteciler çello'nun olanaklarını keşfedip, çelloyu bir solo enstrüman olarak geliştirdiler. Türk müziğine girmesi ise yaklaşık 80-100 yıl öncesine dayanmakta, keman daha evvel tabi. Maliyeti ise 500 dolardan başlayıp 100 bin dolara kadar mevcut.
Çello serüvenime gelince, ben tahsil hayatımda başladım çello çalmaya. Daha öncesinde keman ile uğraşıyordum. Açıkçası isteyerek başlamamıştım. Çalgı seçimine yetişemediğimden ötürü viyolonsel çalmam biraz icbarî oldu desem yanlış olmaz galiba. Öğrenciler arasında çello seçilmediği için bize yüklemişler bu işi. Seçilmeyişinin sebebi pahalı bir saz olup popüler olmaması diğer sazlara nisbetle, özellikle de Türkiye'de. Batı müziğinde ise önemli bir yeri vardır çellonun, diğer enstrümanlara nazaran. 3 sene boyunca çelloyu elimize almadık, sonra sonra aldık ayağımızın arasına. Keman ailesinin enstrümanları çoğu kez birbirlerine karıştırılır. Oysaki ayrışırlar birçok yerde. Öncelikle çellonun akort sistemlerinin kemanla farklı olduğunu söyleyelim. Çello yere konulup çalınan bir çalgı iken keman için bu söz konusu değil. Ses tellerinin isimleri de farklılık arz eder. Kontrbas dışındaki diğer keman ailesi enstrümanları 5'li aralıklardan oluşma mantıkları ile aynıdırlar.
Sazın fiziki özelliklerinden kısaca bahsettikten sonra ülkemizde viyolonsel hakkında olanlara değinelim biraz da. Türk müziğinde belli noktalarda ödün vermek istemeyen muhafazakâr bir kesim var, müziğimizin içine batı sazı girmeyip kendi otantik çalgılarımızla yetinmemizin daha doğru olacağını savunan. Batı müziğinde bu saz için bestelenen eserler varken bizde böyle bir şey yok henüz. Ön plana çıkmış bir çalgı değil yani. Lakin girdiği müzik topluluklarında dikkatli kulaklar tarafından derhal fark edilebilir. Hak ettiği yere gelince, bir ön yargının olduğu muhakkak batı sazı olması hasebiyle, ama bu kesimin azınlıkta olduğu da aşikâr. Türk müziğinin icrasında bas eksikliği vardır-aksini düşünenler de olabilir tabi ki- benim fikrim bu yönde. Bu boşluğu da çello doldurmakta. Önemli bir yerde olduğu kesin. Destek sazı olmasının dışında çok farklı bir hava katabilir eşsiz sesiyle koroya.
Diğer taraftan, Türk müziği açısından kayıt sıkıntısı var maalesef. Kökeni eskiye dayanmadığı için yaygın kullanılmış bir saz değil. Sadece, tamburî Cemil Bey ve oğlu Mesud Bey'in icraları var ilk planda zikredilmesi gereken. Yeni yeni günümüzde kayıtların çoğaltıldığını görmekteyiz. Eskiye baktığımız zaman örneğin bir tambur, ney ve kanun ile kıyaslanamaz. Halbuki bir sıkıntısı yok çellonun müzik çeşitlerine uyum hususunda. Ses olarak soft ve huzur verici bir sese sahiptir. Çalım ile alakalı olarak da kişilere farklı duygular yaşatabilir. Gayeniz rahatlamak, dinlenmek ve huzura erişmek ise o tarz bir saz olduğunu söylemeliyim. İnsan sesine en yakın sazlardan birisi olması da diğer bir yönü çellonun. Ruhi anlamda arzu edilen şeylere de cevap verebilecek bir saz bana göre. Şimdi yeterince olmasa da ileriki zaman dilimlerinde inşallah taleplisi çok daha fazla olacak.
Bahse değer bir başka konu ise son zamanlarda Türkiye'de enstrümantal müziğe yönelişin olduğu. Müzikten anlayıp ondan beklentilerini yüksekten tutan insanlar bu müzik tarzına rağbet gösteriyorlar, böyle olması da oldukça sevindirici. Çünkü sözlü eserler dinleyeni bir nebze sınırlar; vermek istediği ve ilk planda zihinlerde canlanan şey, sözün muhtevasıdır. Ama enstrümantal müzik ise bu yönüyle farklıdır. Dinleyenlerin her biri muhtelif duygular hissedebilir, farklı şeyler algılayabilirler. Müzik teorisi alanında yazılı kaynak azlığına da vurgu yapmalıyım. Eğitim fakültelerinde Türk müziği adına pek bir çalışma yapılmıyor. Çok büyük oranda batı müziği dersleri verilmekte. Konservatuarlarda çello çalanların azlığı -örneğin Konya'da viyolonsel hocası yok- beraberinde bu çalgı üzerinde yapılan çalışmaların yetersiz olmasına sebebiyet veriyor. Talep sıkıntısı da var. Çelloya özel bestelenmiş bir şey de yok müziğimizde ve bu alanda dilimizde kaleme alınmış müstakil bir esere de rastlamadım henüz. Örneğin, çello solo albüm yok Türk müziğinde. Sadece Uğur Işık'ın eseri var (Cello Unveils Anatolian Spirit). Hoş ve enteresan bir çalışma, güzel bir albüm. Batı müziğinde ise Jacquelin de Pera, Misch Maisky, William Lloyd Weber ünlü viyolonsel solistleri arasında zikredilebilir. Cemiyetler vasıtasıyla yaşıyor Türkiye'nin birçok yerinde müzik. Doğrusu da bu belki.
Son olarak müzikle hemhal olmaya niyet eden ve bu yola yeni giren arkadaşlara naçizane tavsiyelerimden ilki uzmanlaşmak istenilen dalın seçilmesi. Tüm enstrümanlarda olduğu gibi çalacak kimsenin bir müzik yetisinin olması da diğer önemli koşul. Bu süreçte bol bol kayıt dinlemenin yadsınamayacak katkıda bulunacağı da bir gerçek. Viyolonsel, Batı müziğine ait olduğu için batı kaynakları daha zengin bu konuda. Bunlardan da faydalanmak gerekli. Sonrası ise bu yolda harcanan mesaiye, izlenilen tarza ve örnek alınan üstada bağlı. Perdesiz saz olmasından ötürü zordur çalması. Buna paralel olarak kişinin iyi bir çellist olmasının yolu 3-4 sene sürecek yoğun bir çalışmadan geçiyor. Aklıma gelmişken, başlama yaşı olarak da- bu konuda batılıların araştırmalarına da dikkate alıyorum- 15 yaş ideal bir yaş viyolonsel için. Unutulmaması gereken asıl şey de şu, bu meşgaleler gönül işi...
______________________________
[*] Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya Tasavvuf Korosu'nun çellistlerinden. 2003'ten bu yana icralarını sürdürmekte.
Bu sayımızda "çello"yu çellist Akın Özkök ile konuştuk. Özkök bizlere çellonun özelliklerini, sazının Türkiye'de ve Türk müziğindeki yerini, bizzat kendisinin çello serüvenini ve daha fazlasını anlattı.