« Anasayfa | Künye | Arşiv 20 Nisan 2024, Cumartesi
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
Kulak Arkası
Nurullah Turan
Birkaç "Bir"

Bolâhenk
Ahmet Çalışır
Mevlevî Âyini: Türk mûsikîsinde bir form

[ Müzik -> Müzikal Sohbetler ]

Patti Smith: Kendini Tanımak Sadece Bir Başlangıçtır

23.05.2008 - 19:38

Philosphie Magazine dergisi sıkı bir Arthur Rimbaud okuru olan Patti Smith'le Rimbaud uzmanı Claude Jeancolas'yı buluşturdu.

Çağdaş sanatın kalelerinden Fondation Cartier, rock'ın, yazar, fotoğrafçı, isyankâr ve mistik 'akıl hocası' Patti Smith'e açık kart verdi: Sergiler, kâh solo, kâh grubuyla vereceği mini-konserler, şiir dinletileri sırada. Vakıf, bunların yanı sıra, kütüphanesini sanatçının albümlerine, kitaplarına, film ve fotoğraflarına, Smith'in seçtiği nesnelere ayırdı tamamen. 28 Mart'ta başlayıp 22 Haziran'da bitecek olan bu uzun soluklu ve çok yönlü 'Smith ayinine' katılabilecek talihlilere gıpta etmeyi bir yana bırakıp Claude Jeancolas'nın Smith'le, Rimbaud'nun 'La Lettre du Voyant' (Yalvacın Mektubu) nam yapıtından pasajlar üzerine yapmış olduğu konuşmaya göz atalım.

Rimbaud, hocası Izambard'a "sonunda, hiçbir şey yapmak istememiş olan, hiçbir şey yapmadan tatmin olan biri olup çıkacaksınız" diye yazmış. İrade hakiki bir hayat için gereken ilk şeylerden biri mi sizce?

Hayat, bir dizi etkinin kişisel irade ve arzuların bileşimi olduğu kadar, bizi aşan bir niyetin de ürünü. İşi, mukadderattan bahsetmeye kadar götürmek istemiyorum, ancak hepimizin de, tıpkı doğanın, bütün olanın bir tasarısı olduğu gibi, evrensel bir tasarının parçaları olduğumuzu düşünüyorum. Bu tasarı, güzelliği, trajediyi, uyumu, komediyi... her şeyi barındırıyor. Hayatım boyunca irademi kullandım; kendimi daima keşfetmeye zorladım ve zorluyorum. Dilimdeki coşkunun sebebi bu bitimsiz keşfetme arzusu. Ancak kimi zaman bir hayal dünyasında yaşıyorum gibi de geliyor: Ne yaparsam yapayım, olacak olan oluyor neticede. İnsanların tesadüf olarak nitelendirdiği o kadar çok bağlantı, denk gelme var ki. Zihnimizin ve imgelemimizin yaptığı, "kader" denilen süreçte önümüze, sunulmuş olandan farklı olanaklar çıkarmak. Ve bu noktada sanat da, tüm beşerî eylemler gibi, fiziksel enerjiyi, zekâyı, iç enerjiyi, kısacası şeylere hayat veren ne varsa her şeyi birleştiren güç olarak çıkıyor karşımıza.

'Şair olmak isteyen birinin ilk dersi, kendisini bütün yönleriyle tanımasıdır: Ruhunu arar, inceler, dener, zorlar ve nihayetinde, onu öğrenir' diyor Rimbaud. Sanatçı işe kendisini tanımakla mı başlamalı?

İnsan daimi olarak kendisini arar, araştırır. Ancak arananla bulunan, varlık, varolma sürecinde değişir. Gençken kendisiyle meşguldür insan: Gücünü, cinselliğini ölçmek; bu dünyada nasıl davranacağını, bu dünyayı nasıl sarsabileceğini bilmek ister. 30'una geldiğindeyse, durum değişir. Şahsen, 30 yaşıma geldiğimde, nelerden kaçınmaya çalıştığımı, insanlarla olan ilişkimi; tercihlerimin insanları, ilişkilerimi nasıl etkilediğini anlamaya çalışıyordum daha çok. Neden anneme, babama acı çektiriyordum örneğin? Olgunlaştıkça, olan bitene dair cevaplarımdan ve bunların beni nasıl etkilediklerinden çok, tercihlerimin sonuçlarıyla ilgilenir oldum. İnsan yaşı kemale erdikçe evriliyor, zihni dünyaya açılıyor, dünyaya daha geniş bir açıdan bakıyor. 20 yaşındayken benim için sadece kendi çocuklarım vardı; 30'uma geldiğimdeyse, etten kemikten çocuklarım aracılığıyla dünyanın bütün çocuklarına ulaşır oldum. Şöyle ki: Çocuklarımı görüyor ve onlara bakarak diğer tüm çocukları düşünüyordum. Kendini tanımak sadece bir başlangıçtır, eğer o noktada kalırsanız, merhamet duygunuz gelişmez.

"Şair yalvaçtır; bilinmezden haberler verir" diyor Rimbaud. Şairin, yeni imgeler çalmak için bilinmeze varması gerektiğini söylüyor. Bilinmezle, inançla, Tanrı'yla olan ilişkiniz nedir?

Çocukken Tanrı'nın iyi olduğuna ve iyi şeyler yaparak O'nunla ilişki kurduğuma inanırdım. Şimdi geldiğim noktadaysa, Tanrı kavramını daha geniş, iyiyi ve kötüyü içeren evrensel bir bağlamda düşünüyorum. Bu büyüleyici deneyim bizde bir Tanrı fikrini uyandırabilir. Tanrı her yerdedir, gerisi yorumdur. İnsanda iyi ve kötü güçler olabilir ve bu kötü güçler onu illa da şeytan yapmaz. Bu güçlerin idrakinde olmaksa Tanrı'ya ulaştırır onu. Tanrı'yı sadece kiliseye giderek, bir saat dua ederek, O'nu buralarda arayarak anlamak mümkün değildir. Tanrı'yı, din denilen kulüplerde değil, daha çok bir bahçede, doğayı seyrederken bulur insan.

'Istırap çok büyük.' Sanatçı sadece lanetlenmiş olan mıdır?

Her acı bizi dönüştürür ve başkalarına karşı olan merhametimizi geliştirir. Sevdiklerimi kaybetmenin acısı beni şarkı bestelemeye, şiir yazmaya itti, ancak kendi kendine acı çekmenin hiçbir şeye faydası yok. Fiziksel olarak çok acı çektiğim zamanlarda hiç çalışamadım. Istırap sanatsal yaratı için gerekli bir koşul değildir. Arthur Rimbaud, kendisini Une Saison en enfer'i (Cehennemde Bir Mevsim) yazmaya götüren süreçte çok acı çekmiş olmalı. Hayatımın bu aşamasında, hiç acı çekmemeyi yeğlerim. Yeterince acı çektim; şu anda sadece işimi daha iyi yapmak istiyorum. Zira yaratmak gerçek, fiziksel anlamda çalışmaktır. Kocama âşık olduğumda, aralarında 'Dancing Barefoot' ve 'Because the Night'ın bulunduğu tonlarca şarkı yaptım. İşin doğrusu şu ki, sanatçılar neşede de, kederde de tatminsiz insanlardır. Her şeyi dönüştürme ihtiyacı duyarlar. İnsanlar âşık olurlar ve bu aşkla sarıp sarmalanır, aşklarını bütün yoğunluğuyla yaşarlar. Bir sanatçıysa bunu bir resme, yazıya ya da şarkıya dökmek ister... Zamanının büyük bölümünü, aşkını yaşamaktan çok bunu ifade etmekle geçirir. Bu, sanatçı olmanın hem lütfu hem de çilesidir.

Rimbaud 'Şair, tüm insanlıktan, hatta hayvanlardan bile sorumludur' diyor. Yaratıcının sorumluluğu nedir?

Her insan insanlıktan sorumludur! Sanatçılar ilham verebilir, dünyayı güzelleştirebilir, dönüştürebilir, ancak değişim kitlelerle, kitleler tarafından gerçekleştirilebilir ancak. Sanatçı olmak vizyon sahibi olmak demektir, ancak bu tek başına yeterli değildir. Bir ruhani lider, bir devrimci ya da büyük bir sanatçı olabilirsiniz... ancak değişimin taşıyıcısı kalabalıklardır. Örneğin, pek çok sanatçı Vietnam savaşına karşı çıktı, ancak bu savaşa son veren, büyük sokak gösterileri oldu.

Rimbaud, sesleri, renkleri, kokuları karıştıran bir dil yaratmak ister. Çok yönlü yeteneğiniz bu arayışın takipçisi gibi...

Bu eklektizm doğama çok uygun. Hiçbir zaman tek bir sanatsal ifade biçimine takılıp, kapanıp kalamadım. Çocukluğumdan beri aynı anda hem misyoner hem şair, hem ressam, hem eğitimci, hem de oyuncu olmak istedim. Eğer tek bir sanatsal ifade biçimi seçmiş olsaydım ya yazar ya da opera sanatçısı olurdum. O zaman da bu kadar çok ifade biçimi içinde helâk olmazdım muhtemelen, ama ben de böyleyim işte.

Rimbaud'nun dünyanın ilk feministlerinden olduğunu söylemiştiniz. Rimbaud 'kadının bitimsiz kölelik zinciri kırıldığında' sözleriyle kadının özgürleşmesine dair bir umudu dile getiriyordu. Sizden önce Rimbaud'nun eserinin bu yönünü fark eden kimse olmamıştı.

Evet, bunu söyledim. Rimbaud'yu 1963 yılında keşfettiğimde, New Jersey'de onu okuyan tek kişi bendim ve kendisini tanıtmak istiyordum. 1970'lerde feminist hareket son derece faaldi; ben de, bu sözün, özgürlük arayışındaki bu kadınlar için güzel bir ilham kaynağı olacağını düşündüm. Bana gelince: Kendimi hiçbir zaman köle görmedim, zaten özgür hissediyordum kendimi.

Bugün yaratma cesareti hakkında neler düşünüyorsunuz?

William Blake'e göre, herkes kendi içinde bir yaratma potansiyeli taşır; bu, Blake'in felsefesinin önemli bir bölümünü oluşturur. Bugün 'Blake'ci diyebileceğimiz bir dönemdeyiz bence. Görüyorsunuz, yazan-çizen, şarkı söyleyen, beste yapan milyonlarca genç var. Yaratıcı potansiyellerini geliştirmek, yüceltmek derdindeler. Belki başyapıtlar çıkaramıyorlar, öne çıkan, yeni bir şeylere öncülük eden biri veya birileri çıkmıyor aralarından, ama bu da olacak bir gün. İnsanların Babil Kulesi'nden önceki yeni kadim zamanlara ait bir dili keşfedeceklerine, yaratacaklarına inandım her zaman. O zamanlar bir kitle bilinci vardı, insanlar sorunsuzca iletişim kuruyorlardı. Sanırım bu da benim mitolojim: Bu evrensel ve tek dil Tanrı'nın diliydi, hatta Tanrı'nın bizzat kendisiydi. Ve güç herkese aitti. Sanat, Tanrı'nın gizli ve evrensel dilidir. Tanrı'nın dili somuttur, elle tutulabilir, gözle görülebilir; bir vücudu vardır: Brancusi'nin bir heykelidir, Rimbaud'nun bir şiiridir, Leonardo da Vinci'nin Son Akşam Yemeği'dir (Dernier Souper); Michalengo'nun Köleleri'dir (Les Esclaves). Bütün bunlar bana ne yapmam gerektiğini, aslî görevimi hatırlatıyor durmadan.

(Nisan 2008 tarihli Philosophie Magazine'den çeviren Zeynep Arıkanlı)

(Radikal İki)

"20 yaşındayken benim için sadece kendi çocuklarım vardı; 30'uma geldiğimdeyse, etten kemikten çocuklarım aracılığıyla dünyanın bütün çocuklarına ulaşır oldum. Şöyle ki: Çocuklarımı görüyor ve onlara bakarak diğer tüm çocukları düşünüyordum. Kendini tanımak sadece bir başlangıçtır, eğer o noktada kalırsanız, merhamet duygunuz gelişmez."  
EkstraTümü »

» Cohen Nihayet Geliyor / Sadık Yalsızuçanlar
» 'Tom Amca Cazı' Tutmadı, Siyah Müzik Köklerine Dönüyor / Halil Turhanlı
» Neriman Hanım'ın Ölümü / Gökhan Özcan
» Zaman, Mekân ve Müzik / Rengin Soysal
» Ey Vefasız Yolcu! / Gökhan Özcan
Bir EnstrümanTümü »

» Sazende ve Sazı: Kemençe / Muhammet Çiftçi
» Sazende ve Sazı: Ud / Muhammet Çiftçi
» Sazende ve Sazı: Perküsyon / Muhammet Çiftçi
» Sazende ve Sazı: Çello / Muhammet Çiftçi
» Dinle Ney'den / Timuçin Çevikoğlu

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!