Tarihin farklı dönemlerinde dünya, farklı farklı şekillerde kategorize etti kendini. Ortaçağ dünyası için dünya, Doğu ve Batı'dan ibaretti. Yakın zamanda ve soğuk savaş döneminde ise ayrım kapitalistler ve sosyalistler şeklinde oldu. Her geçen gün globalleştiği iddia edilen dünyada; kapitalizm, her ne kadar tek tip bir tüketim toplumu meydana getirmeye çalışıyorsa da modern zamanlarda esas ayrım, "insanlık onuruna sahip olanlar"la, "insanlık onuruna sahip olmayanlar" şeklinde olacak. Doğulular ve Batılılar değil, zenginler ve fakirler değil, siyahlar ve beyazlar değil...
Irak savaşı günlerinde Filistin'de, insanlık onuru ve erdemini bir zırh gibi kuşanan, kalbinde merhametten bir çınar taşıyan yirmi üç yaşında genç bir kız öldürüldü.
İsrail işgalinin evsiz-barksız, anasız-babasız bıraktığı, kalbi kırık, yetim ve öksüz çocuklara arka çıkmak ve onlara destek olmaktan ve onların acılarına merhem olmaktan başka hiçbir gayesi olmayan bir genç kız...
Henüz yirmi üç yaşındayken ve genç bedenini zulme siper eden Amerikalı genç bir kız televizyon kameralarına, fotoğraf makinalarına rağmen bütün dünyanın gözü önünde vahşice katledildi.
Adı, Rachel Corrie.
Yüzyılın en mağdur, en masum ve en garip çocukları için kendi bedenini siper ederken ve sadece sivil itaatsizlik eylemi yaparken... Hem de Batılı, beyaz, Anglo-Sakson kökenli ve Amerikan vatandaşı olmasına rağmen. Ve -belki de- bütün bunların bir işe yarayacağını düşünürken, buldozer iki kez geçti üzerinden ve özellikle öldürmek kastıyla...
Hava karardığında, Ortadoğu'da en uzun gece başlarken, Bağdat'ın koyu karanlıklara gömülmüş yoksul evlerinde, çaresiz anne ve babalar, korkudan dili tutulmuş çocuklarının başlarını göğüslerine bastırarak, şafağın sökmesini beklerken, karanlıkta çocukların korkudan büyümüş gözleri ateşböcekleri gibi ışıldarken, o minik ve masum yürekler bombardıman altında her gece ve her gündüz bin kere ölüp bin kere dirilirken...
Yalan, yavan, riyakar ve hastalıklı bir yüz ifadesi ile Bush, Iraklı çocukları öldürmeye gidişinin adını "bekleyin sizi kurtaracağız. Irak'a özgürlük getireceğiz" yalanına çevirmeye çalışırken. İnanmadığı şeyleri söylerken, rolünü daha inandırıcı kılabilmek için vücut dilini, sesini, jest ve mimiklerini zorlarken, Rachel'in adını bile anmadı, trajik öyküsü yüreğini incitmedi bile; kendi vatandaşı, kendi ülkesinin insanı, kendi ulusunun mensubu olmasına ve parası Rachel'in babasının ödediği vergilerle ödenen bir makina tarafından ezilmesine rağmen...
Filistinli çocuklara destek olmak, onların yaralarına ve yalnızlıklarına ortak olmak için Amerika'yı, ülkesini, hayatın tüm konforunu, dünyanın en iyi üniversitelerinden birini ve yaşamın tüm yalancı ihtişamını terk ederek Filistin'e giden Rachel, yeniden insanlık onurunun, merhametin; vahşete, zulme ve makinalara meydan okuyabileceğini gösterdi bize. Ve hayatın, hayattan daha aziz ve değerli şeyler için feda edilebileceğini; bütün naifliğine, bedeninin bütün nazikliğine rağmen... Bundan böyle bütün bir insanlık coğrafyasında ve Filistinli, Iraklı çocukların yaralı kalplerinde Rachel Corrie'nin merhameti dal budak salacak, sevgisi yeşerecek.
Ölümünün ardından onunla aynı kentte yaşayanlar ve arkadaşları "Cesaretin, direniş ruhun ve yaşama sevincin, barış ve adalet mücedelemize ilham verecek." diyerek dua ettiler, onlarla birlikte biz de ve bütün bir insanlık ailesi de aynı şekilde ettik.
Rachel öldü; fakat bizlere insanlık onurunun ve merhametin bütün yapay ayrımların üstünde olduğunu ve vahşete ve makinaların gücüne meydan okuyabileceğini gösterdi. Ölüm onu bir azize gibi İsa'nın ve Musa'nın ülkesi Filistin'de yakalamamış olsaydı -eminim ki- Irak'ta Amerikan ve İngiliz tanklarına karşı dikilirken ve direnirken görecektiniz, bu merhametin ve inancın onurlu genç kızını.
Evet bir azize gibi...
Tarihin farklı dönemlerinde dünya, farklı farklı şekillerde kategorize etti kendini. Ortaçağ dünyası için dünya, Doğu ve Batı'dan ibaretti.