Sevincin damarlarını kanatarak sokuluyorum hüznümün koynuna bu akşam. Mahremiyet leğimlediğim kelimelerimse korkup kaçtılar, yankılanan bu cellat narası sözler meclisinden. Şimdi susmanın bu dehşetengiz boşluğuyla başbaşayım. Ama susmamalıyım. Nicedir yüz vermese de bana şiirlerim, onlar benim. Ben yazdım onları. Yüz çevirse de toprağım, tohumumu kabullenemese de, bayrağıma yüz çevirse de, bu toprak benim. Bu bayrak benim. İnsanlığımı, inancımı ben kazıdım ona. Aşkımı bu çileli bahçeye ben saldım, dallanıp budaklana diye. Ben dinlendirdim şehrin bu yorgun görüntülerini gözlerimde. İçimdeki yaşama sevincini inadına taşıdım, bu bulaştığım her yaşam alanına. Siz göremediniz ve göremeyeceksiniz. Payınıza düşenin peşinde sandınız yolculuğumu. Ses verdim sesinize, iğnelerinizle kanattınız ve çığlığa gömdünüz sesimi. El verdim elinize, sizi uçurumuma çekeceğimi sandınız. Göz verdim görüntülerinize, bakışımı içime çevirdiniz. Ne çok büyüdünüz! Ne çok alkışlandınız! Ve ne kadar da çok kök saldınız toprağımda! Şimdi ayrılırken hüznümün koynundan, hepinize birer sevinç armağan olsun. Tohumum asfaltınıza, bahçem sarmaşığınıza, toprağım 'kastlığınıza', bayrağım gönderinize, gözlerim görüntünüze ve aşkım çölünüzün vahasına feda olsun... Feda olsun...
Sevincin damarlarını kanatarak sokuluyorum hüznümün koynuna bu akşam. Mahremiyet leğimlediğim kelimelerimse korkup kaçtılar, yankılanan bu cellat narası sözler meclisinden.