Cezayir asıllı Fransız düşünür Jacques Derrida'nın, Nietzsche'nin üsluplarını incelediği "Mahmuzlar" adlı kitabı elimde duruyor. Okumaya başlamadan önce bu iki isim hakkında ne biliyorum diye kısaca zihnimi yokluyorum. Pek tabiidir ki Nietzsche zihnimi daha çok meşgul ediyor. Bilgilerimi tek bir noktaya, bu iki ismin özelliklerinin süzülüp buluştuğu ortak noktaya indirgiyorum. Karşımda iki filolog duruyor. Bu vasıf, Derrida için kullanıldığında zihinde fazla zaman kaybı yaratmadan hemen kabul görüyor, ancak dünyanın herhangi bir yerinde ismi anıldığında felsefenin hatırlandığı bir kişi olan Nietzsche için kullanıldığında, zihinde kabul görmek için daha uzun ve dolambaçlı bir yolu kat etmek zorunda kalıyor. Ne de olsa Nietzsche, Alman felsefesi konu edildiğinde kendinden daha büyük isimler arasında akla ilk gelenlerden olmuştur hep. Dilbilimciliği ona daha çok yakıştırdığımı düşünerek kitabı açıyorum. Çevirenin önsözünü Stefano Agosti'nin 'sunuş'u ve onu da François Loubrieu'nün birkaç çizimi takip ediyor.
Derrida, Nietzsche'nin yazdığı bir mektuptan kesintili alıntılar yaparak açıyor konuyu. İlk olarak üslup sorununu ele alırken, kitaba adını da veren 'mahmuz' metaforunu açıklığa kavuşturuyor. Filozofun üslubunu "sapak, mahmuz, dümen suyu" olarak nitelemektedir. Bu durumda üslup, salt bir biçem olmaktan çıkıp düşünceyi koruyan bir kalkana dönüşür. Yapı-çözüm ya da yapı-bozumun kuramsallaştırıcılarından biri olarak Derrida'dan böylesi bir kavrayış şaşırtıcı karşılanmamalıdır.
Koruyucu kalkan olarak düşündüğümüz sapaklaşan üsluba Derrida'nın 'şemsiye' demesi dikkat çekecektir. Bu kullanım, hem yumuşaklık bakımından doğru seçimdir hem de Nietzsche'nin basılmamış notları arasından çıkan ve ne demek istediği anlaşılmayan sözcükleri hatırlatması bakımından anlamlıdır. Maksadı meçhul bu sözcükler şöyledir:
"şemsiyemi unuttum şemsiyemi unuttum"
Nietzsche'nin maksadı bizce meçhul belki ama Derrida, 'şemsiye'nin anlamıyla ilgili bir ipucu yakalamış olabilir. Filozofun kız kardeşine yazdığı bir mektuptan yola çıkarak bunun, kendini eşine adamış kadın olabileceği imasında bulunuyor. Nietzsche şöyle diyor kız kardeşine: "Sen de gönüllü kurban olmak ister gibisin, bütün sıkıntıları üstlenmek istiyorsun. Ya eniştemiz senin bu şemsiye rolünü kabullenmeni istiyor mu?"
Aslında Derrida'nın dikkat çektiği nokta, gerçekliğe çok uzak olmayabilir. Felsefe tarihinde kendi dönemine kadar kadına bu kadar gönderme yapan başka bir filozofun varlığından emin değilim. Kendinden sonrakiler için ise bir çığır açmış ve nesnelere eril-dişil nitelikler atfedilmesi yolunu sonuna kadar aralamıştır. Zaten elimdeki kitapta hiçbir bölüm yoktur ki içinde Nietzsche'nin üslubunu şekillendiren bir kadın vurgusu olmasın.
Şunu teslim etmek gerekir. Nietzsche, üslubuyla düşünce sisteminin tutarlı oluşunun ya da önermelerinin ispat edilebilirliğinin çok ötesinde bir ilgi uyandırmıştır. Düşüncesindeki gerçekliğe -daha doğrusu anlatmak istediği şeylerin bizzat kökenine- uzun ve gizemli bir yolun ardından ulaşılır. Bu yüzdendir ki Derrida'nın bu çalışması, kısalığının mazur görülebileceği bir önem taşımaktadır. Belki de bir çeşit Nietzsche okuma kılavuzu olarak düşünülebilir...
Künye: Mahmuzlar Nietzsche'nin Üslupları Orjinal isim: Eperons, Les Styles de Nietzsche Jacques Derrida (Çeviri: Mehmet Baştürk) Babil Yayınları / Felsefe Dizisi
Cezayir asıllı Fransız düşünür Jacques Derrida'nın, Nietzsche'nin üsluplarını incelediği "Mahmuzlar" adlı kitabı elimde duruyor. Okumaya başlamadan önce bu iki isim hakkında ne biliyorum diye kısaca z