Kurumsal sosyal sorumluluk (KSS), sürdürülebilir kalkınma kavramı ile birlikte gelişen ve iş modellerinin merkezine yerleşmeye başlayan, toplumdan aldığını, topluma verme anlayışını yansıtan bir yaklaşımdır. Şirketlerin paydaşları ve hedef kitleleri ile samimi ve etkili bir iletişim geliştirmelerine olanak veren kurumsal sosyal sorumluluk, çevre, sağlık ve eğitim gibi temel sorun alanlarında yapıcı bir duyarlılığın gelişmesini sağlamaktadır.
Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı, ilk kez 1953'de Howard Bowen'ın Social Responsibilites of the Businessman adlı kitabında yer aldı.[1] Kurumsal sosyal sorumluluğun tanımında tam bir uzlaşma olmamasına karşın; "bir şirketin ekonomik ve çevresel bir biçimde çalışırken paydaşlarının ilgi ve hassasiyet alanlarını da paylaşması konusundaki yükümlülükleri olarak tanımlanabilir."[2] Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği ise kavramı, şirket operasyonlarının sosyal paydaşlara karşı ne tür çevresel, ekonomik ve sosyal etkiler yarattığının ölçülmesi; şirketin ve toplumun aynı anda gelişmesine katkı sağlayacak etkinlik ve işlemlerin hayata geçirilmesi olarak tanımlamaktadır.
Kurumsal sosyal sorumluluk anlayışı yirminci yüzyılın başlarından bu yana gelişerek bugünkü şeklini almıştır. Sosyal sorumluluk konusunda uluslararası örgütler, deklarasyonlar yayınlayarak bu konudaki gelişmeleri hızlandırmış ve bunun tüm dünyada yükselen bir trend haline gelmesini sağlamıştır. Bu deklarasyonlar sırasıyla, ILO Çokuluslu Şirketler ve Sosyal Politika İle İlgili İlkeler Üçlü Bildirgesi, OECD Uluslararası Yatırımlar ve Çokuluslu İşletmeler Bildirgesi, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), Finans Girişimi (Mali Kurumlarda Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınmaya İlişkin UNEP Deklarasyonu ve Birleşmiş Milletler bünyesinde 2000 yılında imzalanan Küresel Sözleşme (Global Compact) bu konudaki en önemli girişimlerdir. Bu sözleşme, şirketlerin etki alanları kapsamında insan hakları, çalışma standartları, çevre ve yolsuzlukla mücadele alanlarında bir dizi esas değeri kabul etmeleri, desteklemeleri ve uygulamaya koymalarına ilişkin ilkeler içermektedir.[3]
KSS,1990'lı yıllarda popülerlik kazanmaya başlamıştır. Kavramın aslında özü itibarı ile yeni olmadığı ve tarihi seyir içerisinde toplumlarda bugünkü anlamda olmasa bile çeşitli şekillerde yer aldığı bilinmektedir. KSS, Türkiye'de hayırseverlik kültürü olarak varlık göstermiştir. Ülkemizde dini değerlerden kaynaklanan güçlü bir hayırseverlik kültürü bulunmaktadır. Hayırseverlik, bir ölçüde sosyal sorumluluk yaklaşımına yakın bir kavramdır. Fakat modern yönetim felsefeleri açısından hayırseverlikle KSS arasında önemli farklar bulunmaktadır. KSS, şirketlerin iş stratejilerine entegre olan bir değeri ifade etmektedir. Hayırseverlikte ise, yine toplum yararına işler yapılmakta olup bunun iş sonuçlarına etkisi düşünülmemektedir. Türkiye'de KSS konusunda doğrudan bir kanuni düzenleme olmamasına rağmen bu anlayışın firmalarda yaygınlık kazanmasının en önemli nedenlerinden birisi de bu hayırseverlik kültürüdür.
İslam toplumlarında sosyal sorumluluk anlayışına uygun toplumsal örgütlenme modelleri geliştirilmiştir. Bu modeller bugün bile pek çok kuramsal çalışmaya ışık tutacak bir zenginliğe sahiptir. Örneğin Osmanlı toplumu bir vakıf medeniyeti olarak tarihte çok önemli bir yer edinmiştir. Osmanlı topraklarında vakıf, en önemli hayırseverlik kurumu idi. 1546 yılında İstanbul'da kurulu bulunan vakıf sayısı 2515'ti. Vakıflar Osmanlı toplumuna büyük katkılar sağlamışlardır. 11. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan Ahilik ve lonca teşkilatı, işletmelerin ve mesleki birliklerin topluma karşı sorumlulukların yerine getirilmesinde önemli bir mirasa sahip olduğunu göstermektedir.[4] Sosyal sorumluluk anlayışının felsefesinde, insana, topluma ve doğaya saygılı ve uyum içerisinde olmak vardır. Bu da bir dünya görüşü içerisinde, yapılan tüm işlerde, tutum ve davranışlarda bu dengenin gözetilmesi suretiyle olmaktadır.
Kurumsal sosyal sorumluluğun bugünkü anlamı ile kullanılmasına Amerika öncülük etmiştir. 2000'li yıllarla birlikte KSS kavramı şirketlerin gündemine daha fazla girmeye başladı. Ülkemizde son yıllarda bu konudaki duyarlılık hızlı bir gelişme kaydetmektedir. Özellikle uluslararası şirketlerin ortaya çıkması ve küreselleşmenin de etkileriyle, Türk firmaları kurumsal sosyal sorumluluk projelerine daha çok ilgi göstermeye başladı.
Türkiye'de sosyal sorumlulukla ilgili zengin bir gelenek olduğu için bu kavram ülkemizde kolayca benimsenerek, firmaların ilgisini gün geçtikçe daha fazla çekmektedir. İslam toplumlarında zekat, infak, sadaka gibi kurumlar hayırseverliğin gelişmesi ve toplumsal dayanışmayı geliştirici bir fonksiyon icra etmiştir. Aslında zekat ve infak gibi kavramlar bir ölçüde bugünkü sosyal sorumluluk anlayışını karşılayan kurumlardı.[5]
İslam toplumlarındaki hayırseverlik duygusu, bütünüyle dini bir motivasyonla gerçekleştiği için Türk insanının kültürel kodlarındaki dayanışmacılığı besleyen en önemli kaynak olmuştur. Medeniyet mirasımızdaki hayırseverlik anlayışı bugün modern işletme yönetim felsefesi ile entegre olarak şirket politikalarına yansıyan ve firmalara itibar kazandıran bir kavram haline gelmiştir.
İşletmelerin yaşadıkları çevre ve toplumun sorunlarını önemsemeleri ve bu sorunların çözümüne ilişkin STK'lar ve paydaşlarla ilişkiye geçmeleri diyalojik bir süreç başlatarak sinerji oluşturmaktadır. Türk toplumunda sosyal birimler arasında sürekli bir işbirliği kültürel bir değer olarak zaten var olduğu için, kamu hizmetlerinin önemli bir bölümü sivil kesim tarafından yerine getiriliyordu. Bu kültürel miras modern dönemde KSS'nin kavramsal çerçevesi içinde de kendini göstermeye başladı. Fakat hala Türk toplumunda hayırseverlik faaliyetlerinin gizli kalması gerektiğine ilişkin anlayış devam etmekte olup, bunun şirketin itibarına ve kurumsal değerine sağlayacağı yararlar yeteri kadar önemsenmemektedir.
Türkiye'nin giderek artan sayıda uluslararası anlaşmaya imza atması, kampanya ve etkinliklerin parçası olması ülkenin KSS ile ilgili konulardaki bilinç düzeyini arttırmada önemli bir etken olmuştur. 1996'da İstanbul'da gerçekleşen Habitat II Konferansı, sürdürülebilir kalkınma ile ilişkili konuların Türkiye'de tartışılması için gereken ortamın yaratılmasında öncülük etmiştir. 1999'da AKUT gösterdiği başarı dolayısıyla en güvenilir kurumlar arasına girerek Türkiye'de gönüllülük ve katılımcılık kavramlarının gelişmesine öncülük etmiştir. [6]
Türk toplumunda sosyal sorumluluk konusunda belirli bir bilinç düzeyi gelişirken şirket beklentileri de giderek artmakta ve şirketlerin toplumsal konularda sorumluluk almaları gerektiğine ilişkin talepler yükselmektedir. GFK'nın ve Capital Business Dergisi'nin ortaklığı ile 2007 yılında yapılan bir araştırmada, toplumun şirketlerden; eğitim, ardından sağlık ve sırasıyla çevre ve aile içi şiddet konularında destek ve çaba harcamalarını beklediği ortaya konulmuştur.
Kurumsal sosyal sorumluluk, işletmeler için iyi itibar oluşturmanın hammaddesi olurken, tüketicilerin, paydaşların ve toplumun gözünde iyi bir imaj edinmenin de en önemli yolu olmaktadır. Halka açık şirketler, sosyal sorumluluk konusunda gösterdikleri performansla daha fazla yatırımcı çekmektedirler. Bu şirketler rakiplerine oranla yılda 2,3 trilyon dolar daha fazla kazanıyor. Bu durumdan dolayı sosyal konulara yatırım yapan şirketlerin sayısı her geçen gün artıyor.[7]
"Sosyal Sorumluluk Parayı Nasıl Kazandığınızla İlgilidir"
Toplumsal sorunlara kurumsal duyarlılık göstermek, tüketiciler ve toplum gözünde beğeniyi ve tercih edilmeyi beraberinde getiriyor. Fakat kurumsal sosyal sorumluluk toplumun zihninde iyi bir yer edinmenin ötesinde işletmelerin tüm iş modellerinde merkezi bir konumda olmasını gerektiren bir felsefi yaklaşımdır. Global Reporting Initiative'in Başkanı Mervyn King, "sosyal sorumlulukta önemli olan paranın nasıl kazanıldığıdır" diyor. "Paranın nasıl kazanıldığı, gerçekten sorumluluk sahibi olup olmadığımızla çok yakından ilintili. Bir yandan sosyal sorumluluk faaliyetlerine bütçe ayıran, ancak diğer yandan çocuk işçi çalıştıran, vergi kaçıran, işyeri ve işçi sağlığı ile ilgili önlemleri para harcamak korkusuyla almayan markaların ve işletmelerin nasıl sorumluluğunu yerine getirdiğini söyleyebiliriz."[8] Stratejik İletişim Danışmanı Salim Kadıbeşegil; kurumsal sosyal sorumluluğun önce bireysel sorumlulukla başladığını, bu işin özünde mutlaka samimiyetin olması gerektiğini ve her şeyden önce bunun bir yönetim felsefesi olduğunu belirtiyor.
Günümüz tüketicileri artık sosyal sorumluluklarını yerine getiren firmaları daha çok tercih ediyorlar. Dolayısıyla KSS, şirketlerin ana stratejilerine entegre olmakta, itibar ve markanın en önemli girdisi haline gelmektedir. Araştırmalarda sosyal performans ile ekonomik performans arasında doğrusal bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur.[9] Yine the Millennium Poll'un Mayıs 1999'da yaptığı araştırmada bir şirket hakkında fikir edinmeniz için en önemli etkenler nelerdir sorusuna; çalışanlar, çevre, toplum ve etik değerlere karşı sosyal sorumluluğu cevabını verenlerin oranı % 56 olmuştur.
İş etiğinden çevreye, insan haklarından çalışana verilen değere ve sağlık, eğitim gibi çok geniş bir alan içerisinde sürdürülen KSS, firmalara şu yararları sağlamaktadır:[10]
1. Şirketlerin marka değerini yükseltiyor 2. Çalışan kalitesinin yükselmesine ve çalışan markasının gelişmesine katkı sağlıyor. 3. Şirketlerin hisse değerini arttırıyor ve borçlanma maliyetini düşürüyor. 4. Yeni pazarlara girmede ve müşteri sadakati oluşturmada büyük avantajlar sağlıyor. 5. Verimlilik ve kaliteyi arttırıyor. 6. Kamuoyunun ve kural koyucuların şirketin görüşlerine önem vermesi sağlanıyor KSS projelerinin yararları kuşkusuz bunlarla sınırlı değildir. Bu faaliyetler, firmaların hedef kitleleri ile etkili bir iletişime geçmelerini kolaylaştırmakla birlikte, sosyal paydaşlar (firma ile ilişki içerisinde olan kesimler: çalışanlar, yatırımcılar, bayiler, tedarikçiler, medya, sivil toplum kuruluşları) nezdinde firmaların daha güvenilir ve tercih edilir kurumlar olmasını sağlamaktadır.
Kobi'ler KSS Faaliyetlerini Nasıl Yapabilir?
KOBİ'ler, ekonomiye dinamizm kazandıran, istihdam ve sürdürülebilir kalkınmaya önemli katkılar sağlayan işletmelerdir. Türkiye'de toplam işletmelerin %98 - 99'unu KOBİ'lerdir. KOBİ'ler esnek üretim yeteneklerinin yanı sıra teknolojiye çabuk adapte olma özellikleri ile ekonominin kılcal damarlarını oluşturmaktadır. KOBİ'ler içinde bulundukları çevreye ve topluma kurumsal sosyal sorumluluk konusunda önemli katkılar sağlayabilirler.
KOBİ'ler üretim faaliyetlerini çevreye saygılı, enerji tasarrufunda geri dönüşüm sistemlerini kullanarak, çalışanlarını bir değer olarak görüyor ve onların mutluluğunu sağlamaya çalışıyorlarsa, tüketicilerine verdiği vaadleri yerine getiriyorlarsa, kalite ve hizmetlerde gereken önemi gösteriyorlarsa ve tüm bunlarla birlikte içinde bulundukları toplumun sorunlarına küçük de olsa katkıda bulunuyorlarsa, sorumlu işletmeciliğin şartları yerine getiriliyor demektir.
"Sorumlu işletmecilik terimi, sosyal ve çevresel konuları şirketin faaliyetlerinin bir parçası haline getirerek o şirketin ekonomik başarısını sağlamak anlamında kullanılıyor. Şirketiniz çevrenin korunmasına katkıda bulunmak için de eyleme geçebilir. Enerji verimliliği, kirliliğin önlenmesi, atıkların asgari düzeye indirilmesi ve geri dönüşüm, maliyet tasarrufu sağlayarak şirketin mali durumuna katkıda bulunabilir."[11] Firmaların sosyal sorumluluk anlayışlarının düzeyi, kriz ortamında daha belirgin hale gelmektedir. Kriz ortamında işten çıkarmalara mümkün olduğunca başvurmayıp, maliyetleri düşürerek, kârlılıklarından belli bir oranda vazgeçerek, istihdam yapısını koruyan firmalar, gerçek bir sosyal sorumluluk örneği olmaktadırlar.
Kurumsal sosyal sorumluluk projeleri geliştirmek için büyük ölçekli bir işletme olmak şart değildir. Her ölçekteki işletmenin kendi yetenekleri doğrultusunda yürütebileceği projeler ve katkılar vardır. Mesela bilgi iletişim sektöründe faaliyet gösteren bir KOBİ, bulunduğu şehirdeki bir ilkokulun bilgi teknolojisi sistemini güncelleyerek, bakımını yapıp bu konuda bir eğitim programı verebilir. Aynı şekilde küçük ve orta ölçekli bir işletme, çalışanlarına yönelik eğitim programları düzenleyebilir ve çalışma şartlarında iyileştirmeler yaparak bu konuda aktif bir varlık gösterebilir.
KOBİ'ler kendi potansiyellerine uygun proje ve faaliyetleri seçerken konunun iletişim boyutunu mutlaka planlamalıdırlar. Yapılan doğru işlerin medya, hedef kitle ve yerel toplum ile paylaşılması, hem firmanın itibarını arttıracak, hem de tüketiciler nezdinde tercih edilir saygın bir kurum imajı oluşturmaya katkı sağlayacaktır. KOBİ'ler KSS faaliyetlerini yürütürken üstlendikleri projelerin sürdürülebilir olmasına dikkat etmelidirler.
KOBİ'ler içinde bulundukları toplumun sorunlarına duyarlılık göstermek için ilk defa bir projeye katılacaklarsa, küçük sorunlardan başlamak, öncelikle şirketler için acil önem taşıyan ve çözebileceklerinden emin oldukları sorunlar üzerinde odaklanmaları yerinde olacaktır.[12] Küçük ve orta ölçekli firmalar ele alacakları projelerin paydaşlar ve yerel toplum ile paylaşılması sürecinde şu iletişim araçlarını kullanabilirler: "ürün etiketleri, ambalaj, basın / medya ilişkileri, bültenler, belirli bir konuya yönelik faaliyetler, raporlar, posterler, broşürler, tanıtım kağıtları, web siteleri, reklamlar, bilgi dosyaları."[13]
Kurumsal sosyal sorumluluk, ölçeği ne olursa olsun tüm işletmelerin iş süreçlerinin odağında ve felsefesinde yer alması gereken bir zorunluluktur. Küreselleşme ile birlikte karşılaşılan sorunlar da global bir nitelik kazanmıştır. Bu sorunlarla tek başına devletlerin ya da STK'ların uğraşması beklenemez. Her fert içinde bulunduğu topluma, ülkeye ve dünyaya karşı sorumluluk duymak zorundadır. Çünkü dünyayı yaşanılabilir bir yer haline getirmenin yolu bu sorumluluk duygusundan geçmektedir.
Faruk YAZAR 12 Ocak 2009, istanbul
[1] Aydede, Ceyda, Yükselen Trend Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Mediacat Yayınları, İstanbul 2007 [2] A.g.e, sh.25. [3] Prof.Dr.Coşkun Can Aktan, Doç.Dr.İstiklal Y.Vural,Uluslararası Kuruluşlar ve Hükümet-Dışı Organizasyonlar Tarafından Sürdürülen Başlıca Girişimler, Çimento İşveren Dergisi, Mayıs 2007 sh.6 [4] Ersöz, Yunus Halis, Türkiye'de Kurumsal Sosyal Sorumluluk Anlayışının Gelişiminde Meslek ve Sivil Toplum Kuruluşları, İTO Yayınları, İstanbul, 2007 [5] Aydede, Ceyda, Yükselen Trend Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Mediacat Yayınları, İstanbul 2007 sh.6 [6] Türkiye'de Kurumsal Sosyal Sorumluluk Değerlendirme UNDP, AB Komisyonu, Raporu 2008, Ankara [7] Şeyma Öncel Bayıksel, Etik Hesap Verebilmede Devlerin Karnesi, Capital Dergisi, Kasım 2007, http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KOD=4452 [8] Salim Kadıbeşegil, Sosyal Sorumluluk Markaların Aklanma Aracı Olmamalı, PR Plus, Mediacat, Şubat 2008 sh.11 [9] Prof.Dr.Coşkun Can Aktan, Deniz Börü, Kurumsal Sosyal Sorumluluk, İGİAD Yayınları İstanbul 2007, sh.27 [10] Yılmaz Argüden, Kurumsal Sosyal Sorumluluk, İGİAD, İstanbul 2007 sh.40 [11] Küçük ve Orta Boy İşletmeler için Kurumsal Sosyal Sorumluluğa Giriş, AB Komisyonu Dokümanı Sh.2 http://ec.europa.eu/enterprise/csr/campaign/documentation/index_tr.htm#toolkit
İslam toplumlarında sosyal sorumluluk anlayışına uygun toplumsal örgütlenme modelleri geliştirilmiştir. Bu modeller bugün bile pek çok kuramsal çalışmaya ışık tutacak bir zenginliğe sahiptir.